"Bihter" filmi, izleyiciye yalnızca bir dönem hikayesi anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda görsel bir şölen sunuyor. 1920'lerin büyüsünü yeniden canlandıran yapım tasarımı, altın çerçevelerle süslü odalar ve parlak, gösterişli duvarlarla dolu. Bu detaylar, izleyiciyi ekrana adeta mıhlayan bir atmosfer yaratıyor. Yönetmen, her sahnede dönemin ihtişamını ve dramını hissettirmek için kostümleri de ustaca kullanmış; karakterlerin duygusal derinliklerini ve hikayenin tonunu destekliyor.
Ancak filmi asıl özel kılan şey, klasik anlatı yöntemlerini terk ederek dördüncü duvarı kırma tekniğini ustalıkla kullanması. Bihter’in doğrudan izleyiciye hitap ettiği anlar, hikayeyi bir izleme deneyimi olmaktan çıkarıp izleyiciyi olayların içine davet ediyor. Bu yöntem, karakterin kırılganlıklarını ve içsel çatışmalarını daha yakından hissetmemizi sağlıyor, hatta bazen izleyiciyle samimi bir sır paylaşımı hissi uyandırıyor.
Dördüncü duvarı yıkmak, Bihter'in karakterini güçlendirmenin ötesinde, onun acılarını ve öfkelerini daha doğrudan yaşatıyor. İzleyici, kendini bir anlatıcı ya da gözlemci olarak değil, olayların içinde, karakterin duygusal dünyasında buluyor. Bu sinematik yaklaşım, filmin sadece görsel anlamda değil, anlatı tekniğiyle de çağdaş ve cesur bir yapım olmasını sağlıyor. "Bihter" bu nedenle, klasik dönem hikayelerini sevenler için değil, sinemada yenilik ve cesur anlatı arayanlar için de etkileyici bir deneyim sunuyor.