Bu filmi ilk izlediğimde "Bu neydi şimdi?" diye sorgulayıp zaman kaybı olarak görmüştüm ancak o dönemdeki Vietnam Savaşı'nda askerlerin durumlarını okudukça ve psikoloji bağlamında tekrar izlediğimde bir film bu kadar olabilir demiştim. Vietnam'da onlarcasını öldürmeye kodlanmış askerler ülkelerine, ABD, döndüklerinde hümanizm, saygı, sevgi kavramları oldukça güç kazanmıştı. Gel de bu askerlerin ikilemlerini anla...
Uzun süredir izlemeyi çok istediğim bir filmdi ancak finallerden sonra vakit bulup izleyebildim. Yağmurlu bir ocak günü kütüphanenin kırmızı koltuklarına oturup bu filmi izlemek benim için ayrıca bir güzeldi. Öncelikle de niro role gerçektençok iyi oturmuş ve karakteri belki de senaryodan çok daha iyi bir şekilde ortaya koymuş. Film çok sürükleyici olmasa bile son sahnelere kadar asla sıkılmadım, ancak film konu olarak bir yerden sonra çok karmaşıklaştı ve bazı sahneler anlamsızlaştı özellikle sonunu pek beğenemedim bu güzel film ve oyunculuğa çok daha iyi bir son yakışırdı diye düşünüyorum.
Yok kültmüş şuymuş buymuş hani böyle ne idüğü belirsiz, üstüne yanlışlıkla boya dökülmüş bir resim olur da ona bakıp burada ressam şu konuyu işlemiş bunu anlatmış şu sanati kullanmis diye sacmalarlar ya işte aynı onun filme dökülmüş hali. Hayatimda daha kötü bir film daha izlemedim. Yaşım 35.
Yalnızlığın ve özgüvensizliğin ne kadar güçlü duygular olduğunu ve insanın kendi öz saygısını kazanmak için her şeyi göze alabileceğini gösteren tokat gibi bir başyapıt. Müziklere ise ayrı parantez açmak lazım. Filmin etkileyiciliğini 10 kat yükseltiyor soundtrack.10/10
ŞAHSİ FİKRİM BU YAPIMI AYNI KİŞİ 20 Lİ VE 40 LI YAŞLARINDA İZLEDİĞİ ZAMAN FARKLI BİR KAFA YAPISIYLA İZLEYECEĞİ İÇİN FİLMEDE BAKIŞ AÇISI VE DÜŞÜNCESİ DEGİŞECEKTİR...EN AZINDAN KİŞİSEL GÖRÜŞÜM SİNEMA AŞIĞI HERKESİN EN AZINDAN BİR KERE İZLEMESİ GEREKLİ...
Sırf yorum yapmak için üye oldum son zamanlarda izledigim en kötü filmdi ZAMAN KAYBI küt filmlerden oldugu için insanlar eleştirmekten çekiniyor ama film kötü
Sırf bu filme yorum yazmak istediğim için üye oldum. Bağzı filmler vardır izlerken sıkılırsınız bir an önce bitmesini istersiniz ama aradan zaman geçtikten sonra film aklınızda çok iyi olarak kalır neden bilmiyorum ama bu filmi izlerken sıkılmıştım abartıldığını düşünmüştüm ama şuan aklımda çok iyi kalmış bunun sebebini şöyle düşünüyorum bence aklımda uzatılmış sahneler kalmadı ve sadece en iyi sahneleri hatırlıyorum her neyse nedendir bilmiyorum ama aklımda böyle kalan tek film bu değil aynı şeyi The Shining içinde söyleyebilirim filmi izlerken çok sıkılıyorum ama aradan zaman geçince ağzında çok hoş bir tad bıraktığını algılıyorum ve tekrar izlemek istiyorum söyliyeceklerim bu kadar filmi izlemenizi tafsiye ederim görüşürüz.
Sinema tarihinin en kült yapımlarından biri.Martin Scorcese nin yönetmenliğini yaptığı başrolün ise Robert De Niro olduğu bir filmin kötü olmasını beklemek pek mantıklı değil. Filmin kendi içinde bir felsefesi var filmi izledikten sonra bu felsefeyi anlıyacaksınız zaten 10/10
Neden sevdiğimi anlamayamadığım bir film daha. Film yalnızlık felsefesi üzerine ama tam olarak ne bir hikayesi nede bir mesajı var. Film boyunca bir taksi şöfürünün toplumla olan ilişkisini izliyoruz. Bu ilişki bir durum hikayesi gibi. Yani özel bir olay veyahut enteresan bir hikaye yok. Travis, kötülüğe ve kötü insanlara katlanamayan yalnız birisi. Bu sebepten ötürü kötü insanlara karşı hep bir nefret içinde. Bu nefret film içinde şu sekilde görülebilir: Travis'in siyahi insanlara olan bakışları, toplumdan pislik olarak bahsetmesi, red yediği kadına sende herkes gibi aynısın demesi gibi... O aslında zaten kötü biri çünkü filmde bahsetiği kötü ve pis toplumdan onunda bir farkı yok. Travis, kötü olan topluma kendisini bir kurtarıcıymış gibi görüyor ama kötülüğü de kötülükle bastırmaya çalışıyor. Zannımca psikolojik sıkıntıları var ve kendine toplum içinde yer bulamamış. Eski bir film ve aksiyon filmi olmasına rağmen sondaki çatışma sahnesi baya güzel ve gerçekçiydi. Bu sahnede Travis silahını çekip önüne geleni acımasızca öldürüyor ama sonrasında kahraman ilan ediliyor. Son olarak Travis'in şu repliğinden bahsetmesem olmaz: ''Yalnızlık beni tüm hayatım boyunca izledi, her yerde. Barlarda, arabalarda, kaldırımlarda, dükkânlarda, her yerde. Kaçış yok. Ben Tanrı’nın yalnız adamıyım.'' Travisin bu sözü neden bilmiyorum çok hoşuma gitti.
aslında çok merak edip izlemek istediğim filmdi fakat sonuna kadar sıkıcı geçti. filmin konusu güzel De niro çok süper oynamış fakat beklentimi karşılamadı
Film verilmek istenen duyguyu dibine kadar seyirciye veriyor sizde başrol gibi kendinizi bazen yalnız bazen aşık bazen nefret dolu bazen mutlu hissedebiliyorsunuz ve bazen de topluma karışma iyi bir şeyler yapmak isteme dürtüsüne sahip olabiliyorsunuz bu yüzden fevkalede.
Taksi şoförünün, girdiği silahlı çatışmada ağır şekilde yaralanmasının hemen ardından öldüğünü düşünmüştüm... Hayatta kalıp hoşlandığı kadınla yeniden karşılaştığı sahne bana göre biraz kurgu hatası olmuş...
Hırpalanmış ve yıkılmaya yüz tutmuş bir psikolojiye sahip insanı beyaz perdeye aktaran en iyi filmlerden biri bence. Ana karakterin ruhsal ve fiziksel serüveninin bütün çıplaklığıyla aktarılması, bunu yaparken de beraberinde sosyo-ekonomik eleştiriler getirilmesi filmi başarılı kılan unsurlar bana göre. Bu filmin verdiği ilhamla çekilmiş onlarca eser izlesek de aynı tadı yakalamak çok güç oluyor. Çünkü hem yazınsal hem de sinematografik açıdan incelikle işlenmiş bu film ele aldığı döneme dair cesur anlatılara sahip. Berbat bir dönemin yarattığı bozulmakta olan bir insanı anlattığının bilincinde olan bir filmi meydana getirmek çoğu yönetmenin cesaret edemediği bir şey. Bu film Amerikan toplumunun yetmişli yıllarda yaşadığı buhran dönemini çarpıcı yönleriyle aktardığı için güçlü bir eser. Ayrıca filmin atmosferi anlatılan hikayeyle örtüştüğünden kolayca içselleştirip bağ kuruyorsunuz. Scorsese ile De Niro’nun uyumlu çalışmasından ötürü çok kaliteli bir durum filmi ortaya çıkmış bence. Oyunculuk yükünü sırtlayan De Niro karakterin ruh halini yansıtmak konusunda şanına yaraşır bir performans göstermiş. Scorsese ise kamera açılarının ufak nüanslarına dahi dikkat ettiğinden abidevi bir iş çıkarmış. Sadeliğe ve gerçekçiliğe verilen önemi filmin her sahnesinde görebiliyoruz. Süslenip seyirciye hoş görünme kaygısından uzak olan sahne tasarımlarını çok beğendim. Her açıdan kuvvetli ve akılda kalıcı bir film.
Travis karakterinin uyku problemleri çeken, ilaç tedavisi gören ve oyalanmak için taksicilik yapmak isteyen bir insan olması filmin başlangıcı açısından kıymetli. İş görüşmesindeki birkaç kelime ile karakterini özetlediğini görüyoruz. Bazı psikolojik sorunları bünyesinde barındıran Travis için vakit öldürmekten daha büyük bir amaç yok. Bu açıdan içi boşaltılmış, heves ve hırs gibi kavramlardan uzak bir tip olduğunu düşünebiliriz. Bu genel insani değerlerden yoksunluk onu dış etkilere karşı duyarlı hale getiriyor. Film boyunca gerçekleşen her olayın bir etki-tepkiye yol açtığını görüyor, bunun farkına varınca izlenen hiçbir sahnenin boşa olmadığı sonucuna varıyoruz. Travis’in toplumun ve hayatın olağan akışının dışında bir karakter olduğunu onun sessizliğinden çıkarabiliyoruz. Diğer karakterler onu aksiyona sevk etse de bunun sonuca ulaşmadığını görüyoruz ilk başlarda. Bu durumu bozan kişi ise Betsy karakteri oluyor. Betsy bir bakıma Travis’in içindeki bağlanma, topluma entegre olma, normalleşme arzusunun fitilini ateşleyen kişi. İlerleyen sahnelerde değinilen ‘yalnızlık’ olgusunun yıkılmasına yarayacak bir karakter olabilirdi. Fakat Travis’în sosyal yeteneklerinin zayıflığı bunun önüne geçiyor. Kadını alıp porno filmlerinin gösterildiği sinemaya götürmesi, ısrarcı tavırları, fikirlerini doğrulama ihtiyacı gütmeden dan diye söylemesi Betsy’i soğutuyor. Bu farklı bir şekilde Travis’in kabuğundan çıkmasına neden oluyor.
Tam bu sıralarda Scorsese’nin canlandırdığı karısını vurmak üzere olan karakterin sözleri Travis için uyanışı simgeliyor. Onun bahsettiği 44’lük Magnum’u satın almak istemesi de Travis’in nasıl dış etkiye duyarlı bir ruha sahip olduğunu gösteriyor. Bir amaç uğruna yol kat etmeye başlayan Travis sosyal kimliğini geliştirmeye çabalıyor. Bu noktada filmde geçen “ne iş yaparsan o olursun.” repliği kıymetli. Çünkü kirli sokaklarda taksicilik yapan, her türden insan ile muhatap olan ve bundan son derece rahatsız olan Travis kendini kurtarıcı postuna bürüyor. “Bir gün yağmur yağacak ve bütün pislikleri temizleyecek.” diyen Travis yağmur olmaya çalışıyor. Bu bir bakıma kendini aklama ve yaşadığı pasif hayatın kefareti olarak düşünülebilir. Silah satın almasının ardından gerçekleşen fiziksel gelişim süreci onu farklı bir noktaya sürüklüyor. Kendine çizdiği ‘gizli servis’ portresinin ardından Betsy’e olan takıntısını bir kenara bırakıp Iris üzerinden bir hatayı telafi etme sürecine giriyor. Artık vakit öldürmekten daha büyük amaçları olan Travis, Iris ile olan hikayesi sırasında eskiye nazaran daha aktif bir görünüm çiziyor. Onun film sona erene kadarki gelişimi ve değişimi bir etki-tepki mekanizmasının karar verme hakkını elde etmesiyle ilişkilendirebiliriz. Zaten finalde Travis’in seyirciye sunulma şekli bir saygınlık belirtiyor. Tüm bu süreci göz önünde bulundurunca Taxi Driver izlenmesi gereken enfes bir film oluyor bana göre.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.