Senaryosunu, aynı isimli kendi romanından (2012) uyarlayarak Gillian Flynn'ın yazdığı ve yönetmen koltuğunda David Fincher'ın oturduğu “Gone Girl”, "neo -noir" gerilimin nefes kesen örneklerinden biri olarak çıkıyor karşımıza...
Haddimizi aşmak olacağını düşündüğümüz için Fincher'ın filminin teknik detaylarına hiç değinmeden doğrudan hikayesine gireceğiz...
Zaten teknik olarak "neo - noir" olduğunu belirttik...
Buna Fincher'ın sinemasında, "klasik noir" ve "neo - noir"ın önemli bir etkisi olduğunu da ekledik miydi, bizce yeterli olacaktır...
Hadi gelin başlayalım isterseniz...
Her evlilikte olduğu gibi, bir erkek dergisinde yazar olan Nick Dunne'da (Ben Affleck) on parmağında on marifet bulunan Harvard Psikoloji mezunu "Muhteşem" lakaplı karısı Amy'nin (Rosamund Pike), "Ne düşündüğünü, nasıl hissettiğini ve aslında birbirlerine ne yaptıkları ile ne yapacaklarını" bilememektedir...
Ki, galiba film için anahtar niteliğindeki sorular da bunlardır...
Neyse...
Biz devam edelim anlatmaya...
Sabahın on birinde kendini, ikiz kız kardeşi Margo "Go" Dunne (Carrie Coon) ile beraber işlettikleri "The Bar" adındaki bara atan Nick, bourbonunu yudumlamaya başlar...
Zira evliliklerinin beşinci yıl dönümünde Nick, zorlu bir kutlama akşamına hazırlamaktadır kendini...
Gerçi öncesinde Fincher bizi, çiftin tanıştıkları güne de götürür...
Derken karşı komşusu Walter'dan (Pete Housman) bir telefon gelir ve Nick, gerisin geriye evine döner...
O da ne?
Evin kapısı açık ve sevimli sarman kedileri de dışarıdadır...
Odalardan birisindeki, ciddi bir boğuşmanın yaşandığını düşündürten manzara ve Amy'nin evin hiç bir yerinde bulunmamasının üzerine derhal polis çağırmak durumunda kalınır...
Çok geçmez, Dedektif Rhonda Boney (Kim Dickens) ile fazlasıyla kıllandığı için Nick'e "süt oğlan" muamelesi yapacak olan Memur James Gilpin (Patrick Fugit, jet hızıyla damlayarak vaziyeti, bir "kayıp vakası" olarak tanımlarlar...
Karakolda sorguya alınan Nick, Dedektifin uyarısı üzerine telefonla arayarak Amy'nin annesi Marybeth (Lisa Banes) ile babası Rand Elliott'ı (David Clennon) durumdan haberdar eder...
Bu arada, öğlen yemeğinden sonra otobanda şuursuzca dolaştığı için polislerce toplanarak getirilen Nick'in bakım evindeki öfkeli babası Bill'de (Leonard Kelly-Young) aynı karakoldadır...
Babası ile Nick, karakoldan ayrılırlarken, olay yeri inceleme ekibi de Nick ile Amy'nin evlerinde araştırma yapmaktadır...
Yalnız öyle tuhaf bir şey yaşanır ki, üzerinde "İpucu Bir" yazılı bir zarf bulunur...
Ertesi sabah, 5 Temmuz'dan bu yana henüz bir gündür kayıp olan Amy için düzenlenecek olan basın toplantısına, Amy'nin New York'tan gelen ebeveynleri Marybeth ile Rand'de katılırlar...
Tekrar şu "İpucu Bir" yazılı zarfa dönecek olursak...
Nick sayesinde bunun Amy'nin evlenme yıl dönümlerindeki "define avı" fantezisi olduğu öğrenilir ve Dedektifin nezaretinde, Nick'in gönüllü ders verdiği üniversitedeki odasında hem ikincisine hem de kırmızı bir kadın külotuna ulaşılır...
Üçüncüsü de Nick'in tahmin ettiği gibi "kahverengi" olarak tanımladığı babasının evinin içindeki masanın üzerindedir...
Tabii Nick bu bilgiyi ve bulduğu zarfı Dedektiften gizler...
Fakat tam Nick'in başına gelebilecek en berbat şeylerden birisi, gönüllülerin toplandığı yardım ve arama ofisindeki kadınlardan Shawna Kelly'nin (Kathleen Rose Perkins), pişmiş kelle gibi sırıtan bir surat ifadesine sahip olan Nick ile çektirdiği fotoğrafı TV kanallarında paylaşmasıdır diyecektik
Ancak Nick'in kırmızı külot hobisi olan yirmili yaşlardaki sevgilisi Andie Fitzgerald (Emily Ratajkowski), olaya gerçekten de tüy dikecektir...
Ki, Nick öğrencisi de olan Andie'ye, Amy'den boşanacağını da söylemektedir...
Elbette flashback geçişleri aracılığıyla, Nick'in hal ve tavırlarından şüphelenen Amy'nin de bir şeylerin ters gitmekte olduğunu fark ettiğini görüyoruz...
Evsizlerin takıldığı terkedilmiş bir AVM'ye giden Dedektif ile Memur Gilpin, uyuşturucu torbacısı Jason'dan (Ricky Wood) Amy'nin küçük bir silah satınalmak istediğini öğrenirler...
Çünkü kocasının işlettiği bar ile oturdukları ev dahil her şey, evlilik sözleşmesi gereği Amy'nin üzerine olup Nick'in boşanmayı, aklının köşesinden dahi geçirememesi gerekmektedir...
Yani Nick için Amy'den kurtulmak üzere geriye tek bir yol kalmaktadır...
Özellikle de komşuları Noelle Hawthorne (Casey Wilson), Amy'nin kayboluşunun üçüncü gecesinde yapılan toplantıda sahnedeki Nick toplananlara seslenirken, Amy'nin altı haftalık hamile olduğunu haykırınca çadır, Nick adına tamamen karışıverir...
Dakika 57...
Şu ana kadar olayları, başta Memur Gilpin ve medya olmak üzere hemen herkesin suçlu olarak gördüğü Nick'in cephesinden izledik...
Şimdi sırada, yaşananların Amy'nin bakış açısı ile ele alınacağı ve akıllara takılan her türlü sorunun birer birer yanıtlanacağı ters köşe sürprizlerle dolu bomba gibi bir bölüm daha mevcut...
Bitirmeden yorumumuza ilave edeceğimiz son husus, her türlü övgüye layık muhteşem bir performans sergileyen Rosamund Pike'ın en büyük şanssızlığının, "Still Alice"de (2014) döktüren Julianne Moore karşısında "En İyi Kadın Oyuncu" kategorisinde Academy Ödülüne aday olmuş olması...
Keyifli seyirler,