Shutter Island, Martin Scorsese ve Leonardo DiCaprio ikilisinin yeni bir şaheseri. Film son yılların en iyi filmlerinden birisi. Film önce Teddy ile Chuck polis ikilisinin bu adaya gelmesiyle başlıyor. Filmin başları biraz sıkıcı olsa da daha sonra olaylar gelişiyor, sağdan beklerken soldan vuruyor. Filmin geneline bakarsak öncelikle Shutter Island (Zindan Adası)'ın atmosferi çok etkileyici. Normal, sakin bir yer gibi gözükürken bu akıl hastanesinin altında nelerin yattığını öğreniyoruz. Ya da öğrenemiyoruz? Aslında filmin konusu Teddy ve Chuck'ın adada kayıp birisini bulma araştırması gibi gözükse de aslında durum çok farklıymış. Konuya daha çok filmde kaybolan hasta Rachel'ın yazdığı not örnek gösterilebilir: "67 kim?" Aslında bundan sonra adada 66 hastanın olduğunu öğreniyoruz fakat bir 67. hasta var ve bu kim? (Film hakkında spoiler vermeden bu kadar oldu ancak) Yönetmen Scorsese, adanın o gergin havasını filmin senaryosu, çekimleri ve müziği ile çok iyi yansıtmış. Oyunculuklara gelirsek filmin önemli karakterlerinden birini canlandıran Ben Kingsley, önceden aldığı Oscar'ın hakkını bu filmde yeniden vermiş. Başroldeki ünlümüz Leonardo DiCaprio ise gerçekten başarılı oynamış. Hatta o kadar başarılı oynamış ki "Artık şu adama bir Oscar verin" performanslarından biri olmuş. Chuck'ı oynayan oyuncu ve şimdi çoğumuzun The Avengers'dan tanıdığı Mark Ruffalo bu filmde biraz sönük kalmış. Yanda DiCaprio parıldarken Ruffalo, bütün film boyunca biraz fısıltı gibi olan sesiyle oynamış bu filmi. E haliyle sönük kalacak böyle. Bunların dışında filmin bazı yerleri bu film ile aynı yılda vizyona giren yine DiCaprio'nun filmi Inception ile ortak noktalar taşıyor. "Şu an gerçek mi yoksa bu bir rüya mı?" tarzında. Sonuç olarak gizemli gerilim tarzını, DiCaprio-Scorsese ikilisini sevenlerin kaçırmaması gereken etkileyici bir film bu. Film yüksek ve heyecanlı temposuyla ilerliyor ve sürpriz finali ile seyirciyi hiç sıkmadan bitiyor. Tavsiye ederim. 4/5