“En büyük düşman en son bakacağın yere saklanır.” [Julius Caesar]
Ego...
Bir çoğumuzun bol bol üzerinde konuştuğu, bildiği bir kavram...
Ama gerçekten ne olduğunu biliyor muyuz?
Nasıl ortaya çıktığının farkında mıyız?
‘Egom’ derken bile konuşanın ego olduğunu biliyor muyuz?
Sadece şişmiş ve bariz egoları değil, gizlenmiş saklanmış egoları da görebiliyor muyuz?
Peki ya aydınlanmış, ermiş, yardımsever, tüm öğretileri bilen melek kılığındaki egoyu?
İster olumlu gözüksün, ister olumsuz, ego son derece kurnazdır ve hiç bir zaman ölmez; denemeye devam eder... Kilit nokta ise onun farkına varmak ve onunla özdeşleşmekten vazgeçmektir.
“Savaş kaçınılmazdır sadece erteleyebilirsiniz ancak o da sizin değil düşmanlarınızın yararına olur.” [Niccolo Machiavelli]
Guy Richie’nin senaryosunu yazdığı ve Luc Besson’un adaptasyonda yardımcı olduğu Revolver filminin konusu ego ve egonun insanlarla özdeşleşmesinin davranışlarındaki etkisini konu alıyor. Muhteşem performansları ile Jason Statham, Ray Liotta ve Vincent Pastore dikkat çekiyor.
Ego Oluşuyor...
Ego büyüdükçe ayrı bir kişiliğimizi oluştururken, ‘ben’ demeye başlarız. Bir ben olması için diğerleri olmalıdır. Bu karşıtlığın, ayrımın ve dualitenin başlangıcıdır...
“Karşılıklı oynanan her oyunda bir rakip ve bir kurban vardır. Mesele ilki olabilmek için ne zaman kurban oluğunuzu bilmektir. Kurbanı kontrol altında tuttuğunu düşünen aslında daha az kontrole sahiptir. Ve yavaş yavaş kendi sonunu hazırlar. Rakibe düşen şey de ona yardım etmektir. Oyun karmaşık hale geldikçe rakip de karmaşık bir hale gelir, karşı taraf çok iyiyse bu kurbanı kontrol edebileceği bir ortama sokar. Ortam büyüdükçe kontrol kolaylaşır. Köpeğe kemik fırlat, zayıf noktalarını bul. İstediklerini sandıkları şeyin bir parçasını onlara ver. Böylece rakip kurbanı yanlış avın peşine takarak dikkatini başka yöne çekebilir. Numara ne kadar büyük ve eskiyse başarmak o denli kolaydır. Bu iki prensip üzerine kuruludur. Kurban o kadar eski olmadığını ve kimsenin kazanamayacağı kadar büyük olamayacağını düşünür. Sonunda rakip sorgulamaya başladığında kurbanın yatırımı sonuçta da zekası sorgulanmış olur. Bunu da kimse kabullenmez; kendileri bile...”
Zihnin Görevi
Zihnin temel görevi bizi hayatta tutmaktır. Beden ve zihin geçicidir ve bu dünyada korunmaya muhtaçtır. Bu sebeple zihin güven arar, lakin korkmaktadır. Beynimiz bir tehlike ile karşılaştığında üç seçenekten birini seçer: dövüşmek, kaçmak veya donup kalmak. Donup kalmak beynimizin bilinçli kısmının anlamadığı bir tepkidir... Ve bu tepkiler biriktikçe içimizdeki enerji de kendini öfke ve şiddet olarak göstermeye başlar...
“Neden artık beni dinlemiyor? Acı hissetmek gerekirdi ama beyin çözemediği bir bulmacaya takıldığı için donup kalmış...”
Unutmayın, savunmanız gereken bir egonuz yoksa; haklı olma, üstün olma ihtiyacınız kalmaz. Bu da şiddetin sonudur.
Onaylanma Tutkusu
Zihin büyüdükçe şunu da keşfeder... Uyumlanma hem bizim yetiştiren ve koruyan ailemizin istediği bir şeydir, hem de grup halinde takılmak hayatta kalma şansını artırmaktadır. Bu sebeple genlerimize sosyal olmak ve diğer insanlarla uyumu olmak kazınmıştır. Bunu devamlı onaylanma ve görülme arzusu takip eder...
“Kendinizle ilgili bilmediğiniz bir şey vardır, varlığını bile inkar edeceğiniz bir şey... Ta ki bir şey yapmak için geç kalana kadar. Sabahları uyanmanızın tek sebebi budur. Aşağılık patronunuzdan acı çekmenizin nedeni. Döktüğünüz kan, ter ve kan yaşının. Çünkü bütün bunlar insanların sizin aslında ne kadar iyi, çekici, cömert, komik ve akıllı olduğunuzu bilmelerini istediğiniz içindir. Benden ister korkun, ister saygı duyun ama lütfen özel olduğumu düşünün. Bağımlılığımız aynı, hepimiz onaylanmış keşleriz. Hepimiz sırtımızın sıvazlanmasını, küçük hediyeler almayı severiz. Ödülünü parlatan şu rozetli çocuğa bakın. Parılda çılgın elmas parılda! Çünkü bizler sadece maymunuz. Bunu bilseydik böyle yapmazdık. Birileri bunu bizden saklıyor. Ve ikinci bir şansımız olsa şunu sorardık: Neden?”
Devamı blogta...