benim için bu film; duru akan bir nehir gibi ağır ve bir o kadar da ışık gibi göz kamaştırıcı bir alıcılıkta. içindeki saflığın hafifliği ve yağmur tanelerinin berraklığı, kuma yazılan kılıç gibi keskin ve manalı. insanın içine işleyen sözcüklerin oklarla bütünleşip, gökyüzünde süzülen yaprakların solgunluğunda dirilen, bir aşkın vücuda getirilişi.Su gibi saf bir ? gökyüzü ? beliriyor, yağmur damlalarının arasında ve iç huzura erdiren hafifletici nağmeler eşliğinde ki satranç evinde. o, quin kralının hayatında ölümün gölgesi her seferinde. Ve mızrağı binlerce quin'li savaşçıya acıyı tattırmış bir güçte. Ayrılırken karşısında beliriyor yedi quin'li asker bir hiç yere. Mızrağının kılıfını çıkartmadan ?gökyüzü?, alt ediyor bu yedi savaşçıyı her seferinde. Karşılıklı saygı ifadesi geliyor başla selam eşliğinde. Ve ?gökyüzü? giderken, arkasından bir ? adsız? sesleniyor dur diye. Koşuyor ve süzülüyor kılıcıyla ? adsız ?, rüzgar gibi hafif ve bir ışık gibi tez. ? gökyüzü'nün gözünden dökülüyor bu gelen ? adsız? karşısındaki şaşkınlığı. Ve sarsılıyor kılıcının gücü karşısında mızrağı. İki bükülmez bilek girişiyor, su damlalarının ve ak sakallı çalgıcının saf nağmeleri eşliğinde şiir gibi bir mücadeleye. Karşılıklı hamleler her seferinde, büyülü bir dokunuş gibi alıp götürüyor damla damla bizi gökyüzüne. Ve zihinler arası bir duruşla kılıç ve mızrak seslerine karışıyor, kısılan göz kapakları. İki beden ruhlarından sıyrılıyor, siyah beyaz kareler eşliğinde. hayalin bittiği yerde, göz kapakları açılıyor ansızın ve ?adsızın ? kılıcı ?, su tanelerini yararak tüm soğukluğuyla donduruyor ? gökyüzü ? nün sonsuz yıldızlarını, kırılan mızrak eşliğinde.Devasa bir orduyla saldırıyor quin krallığı, bir ovanın ortasındaki uçan kar ve kırık kılıcın mabedine. binlerce ok göğü yaracasına süzülüyor ve bir ateş gibi acı veriyor kırmızılar içindeki bedenlere. Önce kaçmak istiyorlar bu yağan acıdan ama sonra bu en büyük dersin öğrenileceği bir ana dönüşüyor ve dillerini yaşatmak için ölüm pahasına geçiyorlar yerlerine, üstlerine yağan oklar arasından. Adsız ve kırık kılıç süzülüyorlar, gövdeleri çelikten bir duvar ve binlerce oka karşı meydan okuyorlar, öyle hızlı ve bir o kadarda hırslı. ve duruyor bu akın şimdi. toza toprağa karışırcasına geldikleri gibi gidiyor, quin'in krallığının merhametsiz askerleri. Uçan karın intikamla bilenen yüreği, kırık kılıcın cesaretiyle bütünleşerek quin'in devasa duvarlarını adeta bir ok gibi deliyor. Aynı amacı paylaşan bu iki asi yürek, acı ve gözyaşıyla her yanı kurutan, kralın nefesini söndürmek için üç bin quin'li savaşçının bağrına süzülüyor. Durmak mümkün olmuyor bu iki bileğin karşısında. Yarıp geçiyorlar, arkalarında sıra sıra devrilen bedenleri. Gözlerindeki ve içlerindeki merhamet , quin kralının merhametsizliğini bastırmak için taşıyor bedenlerinden ve kötülüğün kalesinde keskin bir ölüm oluyor kılıç sesleri eşliğinde. Bir dalga gibi sert ve ansızın vuruyorlar ve önlerinde setler devriliyor, lime lime her yana. Sarayın kapısında uçan kar kılıcıyla süzülüyor ve bir dağ gibi yükseliyor öfkesi. kırık kılıç yürüyor quin'in içlerine. Beliriyor karşısında kralın kara yazgısı. Kılıçlar süzülüyor yeşiller arasında ve ölümün gölgesi, quin kralının boğazında inceden bir iz bırakıyor. Duruyor ansızın tüm sesler, gözleri kapalı bir ihanete adım atıyor, uçan karın kırık kılıcı. Bakışları sorgular ve donuk uçan kar, inanmak istemezcesine yaralanan güvenine sığınıyor, ona olan aşkını yıkan kırık kılıcın gölgesinde.Uçan karın dudaklarından dökülüyor, kırık kılıca olan öfkesi. Çünkü hatırlıyor kırık kılıcın davalarına olan gölgesini. Üç yıl öncesinden kalmış zihninin bir köşesinde isi. Silinip çıkarılması imkansız , öyle derinlere işlemiş ki öfkesi. Ama adsızla olan birlikteliği şimdi gerçekleştirmelerini olanaklı kılacak yarım kalan işi. Sadece kılıcı değil birde ismi , dikilmezse önlerine kırık kılıcın bedeni. Uçan kar feda etmeye hazır bu uğurda kendini, bilmektedir ki, tek bir hamlesinde açılacak yolundaki engeli. Bedenini saran ve gözlerinde tutuşan kini, savuruyor ansızın ve aralarına süzülen adsızın rüzgarıyla sarsılan kırık kılıcın, gövdesinde kayboluyor bedeni .kar tanesinin tarifsiz göz bebeklerinden dökülen acı , sevgisini saklamak için gururuna sığındığı bir limana dönüşüp, merhemiyle merhametini harmanlayarak kırık kılıcın bedeninde , ondan bir parça bırakıyor, geride kalan sevgiliye.Uçan kar ve kırık kılıç bekliyorlar, uzaklara dalmış gözleri ve gelecek olan ne bilmiyorlar, adsızın ardından, uşaklarının onlara getireceğini. Beliriyor uzaklardan kara haberin solgun sarı beni.öyle hızlı esiyor ki elinde rüzgar, uçan karın göz yaşları kırık kılıcın dudaklarında kayboluyor.uçarcasına süzülüyor ve kendinden kaçıyor atının gövdesinde. yaşadığı hayal kırıklığı tarifsiz izler bırakıyor yüreğinde. Şimdi karşısında beliriyor kırık kılıç tüm sevgisiyle. ama sona yaklaşmaktadır bu aşk, alınan kara haberin gölgesinde. Bakışları adeta ok olup deliyor gövdesini kırık kılıcın. İçinden, öfkesini kusmak için sözcüklere sığınıyor uçan kar. Ardı sıra sıralanıyor dudaklarından bir iki sorgu sözcükleri. Nasıl olabilirdi bu , nasıl yapıla bilirdi kendisine , hem de bu uğurda sevgisini sunduğu biri, nasıl olurda ona ihaneti yaşata bilirdi. Öyle kaplamıştı öfke bedenini ve öylesine gözü kararmıştı nefretle ki, savurdu ardı sıra savurdu, tüm çaresizliğiyle şiddeti. Ve ona doğru süzüldü bir gölge gibi ansızın. Sevdiği adam öylece karşısında durdu boylu boyunca. Açtı gövdesini açtı tüm savunmasızlığına karşın.Ve daldı uçan karın kılıcı, sardı bedenini tüm soğukluğuyla kırık kılıcın. Durdu dünya ve esmez oldu rüzgar saçlarının arasından uçan karın. Süzüldü hatıralar gözlerinden ve titredi sesi , sordu niye savunmadın kendini. Sıraladı niyeleri ve sarmaladı yüreğini , oysa tek bir isteği vardı, kırık kılıca kendi yüreğinin kapısını açmaktı.Ölümü tattı gövdesinde kırık kılıç ve ışığı sönmeden son bir kez baktı yüzüne , yüzünde tebessümle. Yankılandı uçan karın sesi, onları saran uçsuz bucaksız hiçlikte. Tuttu elleriyle önce uçan kar, sonra kırık kılıcın gövdesiyle birleştirdi gövdesini ansızın. Sürememişlerdi yer yüzünde aşkı , şimdi gökyüzünde yaşayacaklardı ve bulutsuz gecelerde parlayacaktı yıldızları.' hero' daki zerafet ve anlatımındaki şiirsellik eşine az rastlanır bir ahenk oluşturarak, su damlaları olup mızrak ucundan toprağa işliyor ve oradan solgun sarı yapraklarla ağaç dalların arasında süzülerek, o eşsiz güzelliğiyle ölümü tadan yüze düşüyor. sözcükler bazen kılıç kadar keskin ve acı veriyor insana ve bir okun ucundan saplanıyor, buzdan kalbe ve taş gibi bedene. yayılıyor damar damar bedene ve her bir hücresine işliyor iradenin. bu irade ki huzuruna çıkartıyor ,yüreği kinle bilenen öfkeyi. anlatmak için sözcükler yetersiz kalıyor bu hikayeyi :=)güzel bir filmdi gerçekten hero ve derin anlamlar yüklüydü ve de duygular sarkıyordu her karesinden. Bu duygular ki, eşine az rastlanır nadide bir çiçek gibi kendine hayran bırakıyordu bizleri. Adeta bir tabloyu andıran görüntüler ve tabanına yayılan insani ve evrensel değerlere olan yalın ve manalı vurgu; saf sevgiyi ve değer verilen kavramlar için yeri geldiğinde kendi nefesinden feragat etmeyi, bir o kadar görkemli ve bir o kadarda duygu yüklü anlatımıyla perdeye yansıtıyordu. Uzak doğunun kendine has mistik havasını bize solutan ve kullanılan tekniklerle eşine az rastlanır bir görsel ziyafeti bize tattıran ? hero ?, destansı bir aşk ve aynı zamanda tutkulu bir isyanın ve de bunun sonunda da tek bir kişinin çektiği acıya karşılık binlerce insanın kavuşacağı huzurun; tek bir çatı altında yaşamakla başarılacağını, içten ve samimi bir dille bize anlatıyor.Ve geriye tek bir şey kalıyor; ? hero ? yu yaşamak ve onda yaşanılanları anlamak.