“Siccin 5”, senaryosunu da yazan Alper Mestçi’nin yönetmen koltuğunda oturduğu aynı isimli korku serisinin beşinci filmi…
Yıllar önce yaşanmış olan bir pagan “ödeşme ayini” sonrasında, hayatları aynen bir “karabasana” dönmüş olan Nevşehir’li bir ailenin merkeze alındığı filmin hikâyesinde, “korku kategorisi” ile “Mestçi’nin tarzına” artık iyice ısınmış olan Merve Ateş’in canlandırdığı “albino” Hale karakteri filme damgasını vurmaktadır…
12 yaşındaki bu Hale, annesi Gülten (Ece Koroğlu), babaannesi Nazile (Ece Edibe Baykal) ve halası Azra (Rüya Önal) ile birlikte aynı evde yaşamaktadır…
Elbette filmdeki karakterler, bunlarla sınırlı değil…
Bir yanda, ayrı bir evde tek başına yaşamakta olan Azra’nın erkek arkadaşı “kuyumcu” Selim (Özgür Hacıer) …
Diğer yanda ise, Selim’in ablası Ebru (Pınar Gülkapan), Ebru’nun kocası ve aynı zamanda Azra’nın patronu da olan Seyid (Selim Aydın) ile bu ikilinin her şeyden bihaber olan küçük kızları Elif (Aslın Su Divrik) bulunmaktadır…
E tabii birde, Hale’nin henüz kendisi doğmadan, dedesi Abbas’ı (Tuncay Çağıl) öldürdüğü için kaçarak kayıplara karıştığı iddiaları ortalıkta dolanan babası Zahir (Metin Yıldırım) var…
Yani Hale, ne büyük bir özlem duyduğu babasını ve ne de karanlık bir kişiliğe sahip olan dedesini hiç görmemiştir…
Film boyunca, isimlerini saydığımız bu karakterlerden Seyid dışında kalanların tamamı, sıra dışı pek çok olaya bulaşarak, “kâbus” denilen şeyi en derininden deneyimlerler…
Özellikle de Hale, Azra ve Selim’in durumları, hiç de iç açıcı değildir…
Öyle ki, bir süre sonra yaşanılanların hangisi gerçek, hangisi rüya ve bunlara muhatap olanlardan kim insan, kim cin karıştırmaya başlıyorsunuz…
Hele, Selim’in gecenin bir yarısı kendi “iş yerinde” ve devamında da “evinde” maruz kaldığı o kadar ilginç bir olaylar dizisi var ki, tam anlamıyla “akıllara ziyan” …
Zira Selim’in “tek suçu”, Azra’ya evlenme teklif ederek, farkında olmadan da olsa onun, o karanlık aile evinden uzaklaşmasına yardımcı olmasıdır…
Peki, bunun ne mahsuru var?
İşte filmin en başından bu yana anlatılmaya çalışılan hikâyenin, asıl “anahtarı” da bu ya zaten…
O yüzden de konunun gelişimini resmetmeyi burada noktalıyoruz…
Ve…
Düşük bütçe canavarı olan serinin bu filminde de “oyuncuların”, “görsel efektlerin” ve “plastik makyajların”, yine son derece başarılı olduğunu, bir kez daha vurguluyoruz…
Ki, tek başına yazdığı senaryolarda, biraz zorlandığını hissettiğimiz Mestçi’nin bu filminden de “Siccin 4” de yaptığımız gibi doğrudan 3 vermek yerine, sırf uyarıcı bir “mesaj” olsun diye en azından bir “yarım puan” kırmayı aklımızdan geçirirken, final bölümündeki çarpıcı sahneler nedeniyle aniden vaz geçtik bu düşüncemizden…
Eminiz, korkunun Türkiye’de çekilmiş versiyonlarında görmeye pek alışık olmadığımız o sahneleri sizlerde beğenerek izleyeceksiniz…
Keyifli seyirler,