Senaryosunu, P. F. Kluge’ın LIFE Dergisinde 22 Eylül 1972 tarihinde yayınlanan, 22 Ağustos 1972 tarihinde Brooklyn’de gerçekleştirilen bir banka soygununu anlattığı "The Boys in the Bank" isimli makalesinden esinlenerek Frank Pierson’un yazdığı “Dog Day Afternoon”, Sidney Lumet’in yönetmen koltuğunda oturduğu bir drama…
Prömiyeri, 19 Eylül 1975’de San Sebastián Film Festivalinde (İspanya) yapılan ve 21 Eylül 1975 tarihinde Amerika’da vizyona giren filmin, 8.0/10 (238.165 oy) ve 4.2/5 (100.000 üzeri oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 8.6/10 (47 yorum) ve 86/100 (15 yorum) olan Rotten Tomatoes ve ”Mutlaka İzlenmeli” etiketine de sahip olan Metacritic yorum ortalamaları oldukça etkileyici…
Ama biz yine de 1,8 milyon dolar gibi oldukça mütevazı bir bütçeyle çekilen ve 50 milyon dolar gibi o yıllar için oldukça iyi sayılabilecek bir hasılat rakamına ulaşmış olan bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak inceleyecek ardından da puanlamaya çalışacağız…
Bunun için de 6 kategoride Academy, 7 kategoride Golden Globes ve 6 kategoride de BAFTA ödüllerine aday olan ve bunlardan da (1 Academy ve 2 BAFTA olmak üzere) yalnızca üçünü kazanan filmin ayrıntılı incelemesine geçmeden önce filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…
Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, 2009 yılında ABD Kongre Kütüphanesi tarafından “kültürel, tarihsel veya estetik (değerler) açısından önemli” kabul edilerek National Film Registry tarafından koruma altına alınan Amerikan “neo – noir” tarzının önde gelen filmlerden biri olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…
Zira seversiniz veya sevmezsiniz, şunun şurasında topu topu 500 yıllık bir tarihi geçmişleri olmasına rağmen Amerikalılar, sonraki nesillere bırakacakları bir miras olarak geçmişlerindeki bütün önemli eserleri koruma altına almışlar ve almaya da devam ediyorlar…
Doğrusunu isterseniz bizde, 1950'li ve 1980'li yıllar arasında çekilen kaç yerli film, ülkemiz Kültür Bakanlıkları tarafından ehil ellere restore ettirilerek koruma altına alınmıştır çok merak ediyoruz…
Ki, sinema kariyeri 1919 yılında “Samson” ile başlamış olan Muhsin Ertuğrul’un filmografisine hiç girmiyoruz bile…
Kültür ve sanat mirasımızın akıbetine dair bu küçük serzenişten sonra filmin kendisine gelecek olursak…
“Dog Day Afternoon” un 1972 yılında yaşanmış gerçek bir olaydan esinlenilen ve ağırlıklı olarak da kapalı tek mekânda çekilen bir dönem filmi olması nedeniyle, bugün bile bundan daha iyisinin yapılamayacağını 1973 yılında yaşanan bir başka banka soygununun hikâyesini anlatan “Stockholm” (2018) filmi vesilesi ile yakınlarda görmüştük de zaten…
Şöyle ki, “Stockholm” (2018) de de filmi izlenilir kılan asıl husus, hikâyesi kadar oyuncuların performansı ile dönemi doğru yansıtan kostüm, makyaj, dekor vs. gibi tasarımlardı…
“Dog Day Afternoon” da özellikle de kostüm, makyaj, dekor vs. gibi detaylarda Sidney Lumet ve ekibi, Robert Budreau ile ekibinden çok daha şanslıydılar…
Çünkü onlar, 1972 yılında yaşanmış bir olayı neredeyse sıcağı sıcağına 1975 yılında beyaz perdeye uyarlamışlardı…
Böylelikle de iç mekân çekimleri için bir deponun banka biçiminde dekore edilmesinin dışında filmde kullanılan polis otolarından kablolu masa telefonlarına, oyuncuların kılık kıyafetlerinden saç kesimlerine kadar hiçbir şey için özel bir arşiv çalışması yapılmasına gerek kalmamıştı…
Gördüğümüz kadarıyla, filmin oyuncu kadrosu içinde o günden bugüne sinemadaki yoluna aynı hızla devam eden iki önemli isim var: Al Pacino ve Lance Henriksen…
Filmde, (18 yaşındaki) Sal karakterini canlandıran (39 yaşındaki) John Cazale, yakalandığı kanser illetinden kurtulamayarak 1978 yılında hayatını kaybettiği için onu, üçü “The Godfather Trilogy / Baba Üçlemesi” olmak üzere oyunculuk kariyeri boyunca birbirinden değerli 6 sinema filminde izleyebildik ne yazık ki...
Eğer hayatta kalmış olsaydı, Philip Seymour Hoffman, Steve Buscemi, Sam Rockwell ve Michael Fassbender gibi önemli isimlere de ilham kaynağı olduğu söylenilen Cazale’nin çok daha farklı performanslarına da tanık olabilirdik…
Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda olduğu gibi yaptığımız açıklamalar sonrasında meraka kapılarak filmi izlemeye karar vereceklerin ağzının tadını kaçırmış olmamak adına “spoiler vermeden” yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…
İlk önerimize gelince:
O hakkımızı da bu kez; nitelikli film izlemeyi alışkanlık haline getirmiş olan sinemasever dostlarımıza, “The King of Comedy” (1982) filminin yorumunda yazdıklarımızın bir kısmını tekrarlamış olmak pahasına, “Hollywood stüdyolarının Marvel evrenine sıkışıp kaldığı günümüzde Amerikan sinemasının bu türden klasikleşmiş filmlerini de izleme listelerinizden eksik etmeyin” diye seslenerek kullanmak isteriz…
Sonuç olarak, her ne kadar Al Pacino’nun “Sonny” olarak canlandırdığı gerçek adı John Wojtowicz olan banka soyguncusu, 1975 yılında “The New York Times”a gönderdiği bir mektupta filmde anlatıların “sadece %30’u doğru” biçiminde bir iddiada bulunmuş olsa da kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 4 verdiğimiz bu film için önerimiz de aradan geçen bunca zamana rağmen eğer halen izlemediyseniz bu arşivlik Sidney Lumet filmine “mutlaka bir şans da siz verin” şeklinde olacak…
Keyifli seyirler…