31 mayıs gecesi, Dolmabahçeye doğru iniyordu. Hani Beşiktaşta ciddi müdahalelerin olduğu, çarşının kepçeyi ele geçirdiği gece. Binlerce insan tomalardan biber gazından, plastik mermilerden kaçıyor gümüşsuyuna doğru yukarı kaçıyordu. Bir adam ise tek başına aşağı doğru yürüyordu.
İşte O adam'ın yazdığı ve yönettiği film Kader.
O adam bu filmde herkesin kaçtığı bir konuya doğru yürümüş.
Başkasına aşık bir kadına aşık olmak. Hem de orospuluk yapan bir kadına, hem de babası yatalak, annesi kötü yola düşmüşken, erkek kardeşi bile aşık olduğu adamın arkadaşları tarafından tecavüze uğrarken, tüm bunların sorumlusu adama aşık olan kadına aşık olmak.
Öyle bir aşk ki, hem sana hemde sevdiğin adama bakarım diyecek kadar,
çocuğu hastayken, bin bir güçlükle açtırdığı eczaneden aldığı ilaçları alıp daha eve gitmeden Uğur (aşık olduğu kadın) aklına gelip soluğu onun yanında, çocuğunu ise hasta yatağında bırakacak kadar büyük ve vicdansız bir aşkı anlatıyor.
Toplum yargıları, insanın kendi vicdanı erkeklik gururunu hiçe sayan, üzerine yürüyen bir film Kader. 31 mayıs gecesi herkes kaçarken polisin üzerine yürüyen O adamın filmi.
O adam sıkı bir BeşiktAŞK'lı. Beşiktaş'a olan sevgisini şu şekilde anlatıyor;
Çocukluğumda cikletlerden futbolcu resimleri çıkardı. Herkes Fenerbahçeli, Galatasaraylı futbolcuların resimlerini yarıştırıyordu. Cikletten Beşiktaşlı futbolcu resmi çıktığında ise yere atıyorlardı. Ben hepsini yerden toplardım. Benim Beşiktaşlılığım böyle başladı.
Ahlaklı değil, ahlakçı toplumumuzun yere attığı Uğur'u yerden alıp gönlümüze yerleştiren, Hepimizi biraz Bekir yapan bir film Kader
Kemal pişmişoğlu