Senaryosunu aynı isimli kendi romanından (2004) uyarlayarak John Ajvide Lindqvist’in yazdığı “Låt den rätte komma in / Let the Right One In”, Tomas Alfredson’un yönetmen koltuğunda oturduğu romantik bir gerilim filmi…
Yıl 1982…
Stockholm’ün kenar mahallelerinden Blackeberg’deki, annesi Yvonne (Karin Bergquist) ile birlikte yaşadığı evlerinin penceresinden gecenin karanlığında dışarıyı gözleyen 12 yaşındaki Oskar (Kåre Hedebrant):
İsminin Eli (oynayan Lina Leandersson seslendiren Elif Ceylan) olduğunu daha sonra öğreneceği kendi yaşlarındaki bir kız ve babası olabileceğini düşündüğü Håkan’ın (Per Ragnar) az bir eşya ile yan kapı komşusu olarak oturdukları binaya taşınışlarını seyreder…
Bir süre sonra her seferinde, itinayla çantasını toplayan aynı Håkan’ın, soğukkanlılıkla cinayet işlemesinin yanı sıra sanki “kan bankasıymışçasına” öldürdüğü insanların kanlarını bidona dolduran biri olduğunu da görürüz…
Elbette mevzuya tam vakıf olamadığımız için de ne olup bittiğini bir türlü anlayıp anlamlandıramayız…
Bunun için biraz daha sabretmemiz gerekecek…
Neyse…
Pek arkadaşı bulunmayan Oskar, akşamları evlerinin önünde kendi kendine takılarak vakit geçirmektedir…
O akşam da elindeki bıçakla, tam da bir ağaçla sert bir sohbete koyulmuşken, o kışta kıyamette üzerinde kolları kıvrılmış bir gömlek bulunan Eli tarafından izlendiğini fark eder…
Bu ilk karşılaşmalarıdır…
İkincisinde Oskar, elindeki Rubik küpünü oynaması için Eli’ye ödünç verir…
Bir gece evinin balkonundaki Gösta’nın (Karl-Robert Lindgren) dehşet içinde tanık olduğu bir başka kanlı cinayet daha yaşanır…
Ama biz, aradan geçen bunca zamana rağmen filmi izleme fırsatı bulamamış olanların ağızlarının tadını kaçırmamak adına bu olayın ve sonrasında yaşananların ayrıntılarına girmeyeceğiz…
Ertesi sabah okula gitmek üzere dışarıya çıkan Oskar, Rubik küpü tamamlanmış olarak buluşma yerlerinde bulur…
İki ufaklık akşama yine bir araya gelirler…
Eli bu kez kısa kollu giyinmiştir…
Bu arada Oskar’ın başı sınıf arkadaşı Conny (Patrik Rydmark) ve onunla beraber takılan diğer iki ergenle fena halde derttedir…
Okul çıkışı sopa yemiştir…
Ancak annesine, yüzündeki çiziğin teneffüste koşarken düşmesi nedeniyle oluştuğunu söyler…
Eli’de Oskar’ın yüzündeki yarayı görür ve bir daha ki sefere, pasif davranmak yerine kendisine saldıranlara sert karşılık vermesini öğütler…
Hatta kendisi de yardımcı olma sözü verir Oskar’a…
Bu “sözü” filmin sonuna kadar aklınızın bir köşesinde tutmanızı salık veririz…
Derken ilişkileri aşka dönüşmeye başlayan Oskar ile Eli, evlerinin duvarlarında “Mors alfabesini” kullanarak haberleşmeye başlarlar…
Fakat halen Oskar, Eli’nin gerçek kimliğinden haberdar değildir…
Tabii biz de açıklamayacağız…
Üstelik de 114 dakikalık filmin henüz ilk 40 dakikalık bölümündeyken….
Şu ana kadar sadece ana karakterleri tanıtmış olduk…
Artık 4 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilmiş olan bu sevimli filmin gerisi tamamen sizlerde…
Keyifli seyirler…