Başlarken...Beyazperde.com temsilcisi olarak ilk kez takip etme şansını bulduğum Cannes Film Festivali’nden biraz erken ayrılmakla birlikte burada geçirdiğim süreye 24 uzun metrajlı film ve pek çok gözlem sığdırdım. Öncelikle Fransızların dünyaya hediye ettikleri milliyetçilik duygusuna hala sonuna kadar sahip çıktığını söylemek gerek. “Sen İngilizce konuşursun onlar Fransızca cevap verirler” en turistik ve en uluslararası olmasını beklediğiniz Cannes ve çevresi için bile geçerli bir argüman. Herkesin, turistlerin Fransızca bilmesini ve anlamasını beklemeleri bir yana, festivalde her filmin başında yer alan açılış jeneriğindeki festival ambleminin her seferinde alkışlanması insanı 9. günün sonunda yoruyor ve güldürüyor bir noktadan sonra! (Bunu benden başka garip bulan gayr-ı Fransızlar da vardı.)
Öte yandan Cannes’a festival zamanı gelip de ünlü, dünya starı görebileceğinizi sanmayın; en azından yakından. Kimsenin öyle sokaklarda, korumayla dahi dolaştığı yok. Kırmızı halı geçişlerinde fotoğrafçı izniniz yoksa magazincilerin gayri resmi biçimde kullandığı bölüme mahkumsunuz; bu da muhtemelen hiç film seyredemeyeceğiniz anlamına geliyor. Zira kırmızı halı geçişleri mutlaka gösterilen iyi bir filmin seansı ile çakışıyor. Zaten bu merdiven tepesinde bekleyen magazincilerin ve dev ekrandan görüntü almaya çalışan turistlerin filmleri de pek takip ettiği söylenemez.