??Tutku Oyunları??neyi anlatıyor'Amerikan orta sınıfının çürümüşlüğünü mü'Yoksa banliyö yaşamının getirdiği katı kurallar altında üzüntüleri ve sevinçleri tornadan çıkmışçasına aynı kalıba oturan bireylerin zincirlerinden boşanma arzusunu mu'Banliyölere özgü olabilecek bir??ahlakçı tandansla??tutkusallık arasındaki gerilim belli ki senaryonun ana hattı.Sam Mendes'in,David Lynch'in,Lars Von Trier'in dingin kasaba yaşamının üstündeki örtüyü ustaca ortadan kaldırdıkları ,Amerikan rüyasını adeta şerre yordukları yapıtları Amerikan ??orta sınıfının??kaypaklığı(yoksa dünyadaki tüm orta sınıfların mı demeliydim?)üzerine birçok şey söylemekteydi.Özellikle de bir Lars Von Trier filmi olan ??Dogville??,bu anlamda tam bir manifesto filmi gibiydi.Tekdüze bir yaşamın örttüğü ??aşırılık ve patlama potansiyeli??,belki de en duru haliyle bu filmde ortaya konmuştu..??Dogville??,Amerikan orta sınıfının ??ahlakçı görüntüsünün??altında gizli olan ??tortuları??,öylesine sert bir şekilde yansıtmıştı ki, izlediğim en canlı ??polemik filmleri??nden biriydi. ??Tutku Oyunlar??şüphesiz daha naif'Sınıfsal bir bağ olsa da tutkusallık ile ahlakçılık arasında bir ??Ahmet Altan eseri ??olarak da pekala okunabilir.Edebiyat doktorasını tamamlayamamış,kendini çocuğuna adamış Sarah,kariyer sahibi güzel eşinin ağırlığı altında ezilen Brad,marazi bir anne-çocuk ilişkisinde cinsel dürtülerini dizginleyemeyen pedofilik bir karakter Ronald ve canı sıkıldıkça Ronald'ın kapısına musallat olan ?baş belası? bir polis memuru.Senaryonun ayaklarını oluşturan bu karakterler içerisinde öne çıkanlar şüphesiz Sarah(Kate Winslet)ve Brad(Patrick Wilson)...Kocasından beklediğini bulamayan Sarah, Madam Bovary romanından kopup gelmiş?? çağdaş bir Emma??adeta.Başarılı bir belgesel yönetmeni olan karısının kariyeri altında ezilen Brad'le ??yasak bir ilşkiyi??başlatıyorlar.Sonrası malum'Bu ilişkinin yarattığı tutkusal gerilim ile ??kutsal aile kavramı??arasında bir sarkaç salınım yapmaya başlıyor. Öykünün anlatımındaki müstehzi ton,dramatik yapıyı sulandırırken,sonuç itibariyle yönetmenin durum tespitinden öteye gidememesi de filmde boşluklar yaratıyor.Sarah'ın kasabanın diğer kadınlarıyla Madam Bovary romanını tartıştıkları sekansta Sarah'ın tam bir özdeşlik duygusuyla Emma'yla bütünleşmesi ve bunun seksüel bir tutkunun yansımalarıyla verilmesi etkileyiciydi.Aynı şekilde Ronald'ın ??bir teşhir materyali??olarak okuduğumuz çocuk biblolarını(malum: uzak durulması gereken bir pedofilik o?)hayattaki son dayanağı alan annesinin ölümü sonrası paramparça ettiği sekansa da vurgu yapmadan geçemeyeceğim? Kate Winslet'in ve Jackie Earle Haley'in oyunculuk anlamında ön plana çıktığı filmi izledikten sonra pekala şöyle bir tespite varmak da mümkün:Amerikan orta sınıfının bireyleri tutku bahsinde radikal hamlelere girişseler de sıkıyı görünce pes edip elindekileriyle yetinirler. Filmin sonunda parkta Ronald'la karşılaşan Sarah'ın bir ailesi olduğunu hatırlayıp apar topar evine yönelmesi sanırım bu durumu açıkça ortaya koyuyor'Tabi yine de tartışmaya değer!