Senaryosunu da yazan korku sinemasının, istisnasız bütün projelerinde toplumsal mesajlar vermeyi de alışkanlık haline getiren "büyük ustası" George A. Romero'nun yönetmen koltuğunda oturduğu “Land of the Dead”; kıyamet sonrasında yaşanan bir zombi karmaşasının, sınıfsal bir bakış açısı ile değerlendirildiği bir korku - gerilim filmi olarak geliyor karşımıza...
Gelin isterseniz, makyaj departmanının süpervizörlüklerini; aynı görevi, zombi kategorisinin efsanevi TV dizilerinden "The Walking Dead"de de (2010 - 2022) başarıyla icra eden Howard Berger ile Greg Nicotero'nun da yer aldığı, 15 - 19 milyon dolar arasındaki bir bütçeyle çekilmiş olan bu filme biraz daha yakından bakalım...
Bir hatırlatma olarak, bir süre önce; ne olduğu anlaşılamayan bir virüs sayesinde ölen insanlar zombiler şeklinde yeniden ayağa kalkarak, yürümeye ve canlı insanları yiyerek beslenmeye başladıkları ve normal insanlara da otoritelerce, büyük şehirlere yerleşerek erzak için de aynen haydutlar gibi kırsal alandaki kasabalara saldırmaları söylendiği belirtilir...
Bugün ise geceleri, "mezarlıktaki çiçek" olarak tanımladıkları havai fişekler eşliğinde aralarında ekip lideri Riley Denbo (Simon Baker) ile Cholo DeMora (John Leguizamo) ve Charlie Houk'un da (Robert Joy) bulunduğu bir grup; Pretty Boy'un (Joanne Boland) kullandığı ağır silahlarla donatılmış zırhlı "Dead Reckoning" ve diğer araçlar ile kasabalar da devriyeye çıkarak, Pittsburgh, Pennsylvania'daki kendi yaşam alanlarındaki insanların kullanımı için gıda ve tıbbi malzeme takviyesi yapmaktadırlar...
İşte bu devriyelerden sonuncusunda Riley, o akşamdan itibaren liderlik görevini Cholo'ya devretmeye kalktığında Cholo'nun yanıtı, artık kendisinin de bu işleri bırakacağı biçiminde olur...
Zira Cholo, üç yıldır hizmetinde olduğu çevre mahallelerinde yoksulların yaşadığı kentin ve varlıklı olmaları sayesinde ayrıcalıklı da olan insanların zevki sefa içinde hayatlarını sürdürdükleri ihtişamlı bir kule olan Fiddler's Green'de, Ersin Kalaycıoğlu hocanın günümüzdeki faşist politikacılara atfen "neo - patrimonyal sultan" olarak tanımladığı kurucu - yöneticisi Paul Kaufman'ın (Dennis Hopper) kendisine de o prestijli kule de, bir iş yeri açmasına izin vereceğini düşünmektedir...
Görev esnasında kurallara aykırı davranarak bir içki dükkanına fütursuzca dalan Cholo ve onu izleyen Foxy (Tony Nappo) ile Mike'dan (Shawn Roberts) sadece Cholo, bir zombinin saldırısına uğrasa da, iş bitiminde tam dükkandan çıkacakken ısırılan Mike, intihar ederek kendi hayatını sonlandırır...
Bu arada kasabadaki bir benzin istasyonunun pompacısı olduğu anlaşılan Big Daddy (Eugene Clark) isimli bir zombi, kasabalarını yağmalayan ve hatta tuttuğu gibi onlardan birinin elindeki uzun namlulu silahlardan birini kaptığı canlılara yönelik öfkeli tavırlarıyla da bayağı bir dikkat çekmektedir...
Derken...
Bu görev dönüşü Cholo, Mike'ın ölümüne neden olan içki ve purolardan oluşan ganimeti yüklendiği gibi Paul Kaufman'ın evine giderken Riley, önce halkı Kaufman'a karşı hep birlikte ayaklanmaya çağıran Mulligan (Bruce McFee) ardından da satın alarak park ettiği otomobilinin yerinde yeller estiği garaj ile herkesin çılgınca eğlendiği bir bara uğrayarak barın fedaisi Roach'a (Earl Pastko), ortalıktan kaybolan aracının akıbetini öğrenmeyi umduğu barın patronu Chihuahua'yı (Phil Fondacaro) sorar...
Üstelik söz konusu barda Charlie ile beraber, her tarafı kapalı bir kafeste, üzerlerine bahis oynayarak dövüştürülen iki zombinin arasına yem olarak atılan Slack'ı da (ünlü sinemacı Dario Argento'nun kızı Asia Argento) kurtarır Riley...
Elbette bunu yaparlarken ortalığı fena halde dağıttıkları için tutuklanarak kodese de tıkılıverirler...
Aynen peşlerinden, Kaufman'ın başının belası; halk liderlerinden Mulligan'ın da getirilerek demir parmaklıkların ardına atılacağı gibi...
Aynı esnada filme damgasını vuracak olan fazlasıyla önemli iki olay daha gerçekleşmektedir...
Neler mi?
Hadi sayalım ve:
Bunlardan ilki, Cholo'nun Kaufman'ın davranışları karşısında yaşadığı aşağılanma ve hayal kırıklığıdır diyelim...
İkincisi de, Big Daddy ve eli satırlı bir Kasabın (Boyd Banks) önderlik ettikleri, bir gece önce talan edilen kasabadaki zombilerin, üç tarafı nehirlerle çevrili Fiddler's Green'e doğru başlattıkları intikam yürüyüşü...
Dakika 37...
Farkındaysanız yine kısa kestik...
Çünkü vakti zamanında, vizyona girdiği yıl sinema salonunda izlediğimiz bu filmin finaline ilişkin "spoiler" vermek niyetinde değiliz...
Geride sizleri, yukarıda sözünü ettiğimiz iki olayın; Romero'nun, neredeyse geleneksel bir hal almış olan "satirik" bir anlatım dili de kullanarak çözüme kavuşturduğu 56 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
Keyifli seyirler,