İngmar Bergman'ın yalnızlık başyapıtıdır.Bundan yıllar, asırlar sonra, öyle bir zaman gelecek ki, dünya üzerinde bazı filmler ve yönetmenler unutulup gidecekler.Ancak içlerinden bazılarının tarih yapraklarından silinmesi mümkün olmayacak.Bunların başında, İngmar Bergman ve geride bıraktığı filmler geliyor.Bir yönetmenin böylesine kalıcı olabilmesinin tek yolu; kendi sinematografik dilini geliştirerek yönettiği filmlerde öznel dil ve anlatım biçimini kullanabilmesinden geçiyor. Bugün bronenosets potemkin ve orson walles'in citizen kane'si modern sinemanın mihenk taşı olmuş ve kendisiden sonra gelen nesil için başlangıç noktası sayılmışsa, bergman'da günümüzün en büyük yönetmenlerinden Tarkovksy, Woody allen, Lars von trier ve David lynch'e varana kadar bir çok yönetmene ilham kaynağı olmuştur.Bergman'ın sinema dili genellikle alegoriktir ve çoğunlukla simgesel anlatımlarla, metaforlarlarla bezenmiştir. İşte böyle usta bir yönetmenin kendi benliğinde yoğurup bize servis ettiği film yaban çilekleri.Gizli bir sığınağınız, kaçacak bir yeriniz, kendinizi iyi hissettiğiniz bir yer varsa eğer ona bu benim yaban çileği bahçemdi diyebiliyorsunuz.Çünkü yaban çilekleri gerçek hayatta; mesela bir orman yürüyüşünde aniden karşınıza çıkıp sadece size sunulan bir hediye gibi ellerinize bırakabilir kendisini.Yurttaş Kane filmini izlerken izleyicinin hissettiği bazı duyguları bu filmde de hissetmesi muhtemel gibi geliyor bana, böylesi bir durum iki film arasında da hikayeyi anlatım tarzı bakımından bir yakınlık kurulmasına yol açabiliyor.Yurttaş Kane filmindeki Rosebud nasıl geçmiş günlerde kalan güzellikleri,özlemleri,yaşanmış ve yaşanılamamış olan bir çok şeyi ifade ediyorsa Yaban Çilekleri de geçmişe duyulan aynı özlemi anlatmakta.Hatta filmde sonlara doğru görülen bir düş sahnesinde “Yaban çilekleri bitti.” cümlesi bu özleme ya da bazı şeyler için biraz da geç kalındığına dair bir gönderme olarak alınabilir mi?Filmin çok iyi başarmış olduğu diğer bir olayda siyah-beyazda çok zor olan ton kontrastı ,ışık karanlık dengesi gibi siyah – beyaz sinema için olmazsa olmazları çok iyi kotarmış olması.Oyunculuk için söylenebilecek tek bir söz bile bulamıyor insan izlediğinde.Victor Sjöström tek başına bir oyunculuk resitali sunmuş,bizlerede bunun keyfini sürmek düşmüş.İnsanı izlediğinde çok etkileyen filmler vardır.İzlendikten sonra iz bırakır,bazı şeyler eskisi gibi olmaz.Bir çok filme burun kıvırmaya başlar, zor beğenirsiniz.İzledikten sonra izlemeden önceki siz değilsinizdir.İşte Yaban Çilekleri de öyle bir film.Belki de çağımızda bir çoklarına ulaşılmaz gelen , hatta hiç yaşamadığımız dediğimiz mutluluk yaşamın basitliğinde gizlidir.Bergman filmiyle bizi sadece kuzey avrupa insanının hayatına değil tüm insanlığın hayatına dair bir yolculuğa çıkarır.Filmin sonunda da sorar: yalnız olduğumuz için mi benciliz, bencil olduğumuz için mi yalnızız.Cevabı filmin tamda içinde kendi duygu ve düşünce ışıklarıyla sorgularsanız hayattan bir ders bile çıkarabilirsiniz.'' İnsanlarla olan ilişkilerimizde, temelde onların karakter ve davranışlarını tartışır ve değerlendiririz. İşte bu yüzden, bu sözde ilişkilerin tümünden kendimi geri çektim. Bu benim yaşlılık günlerimi daha da yalnız kıldı.Hayatım ekmek ve tereyağı için yorulmadan çalışmakla başladı ve bilim aşkıyla sona erdi.'' 10 / 9.4