spoiler: Eski asker Travis Bickle. Hayattam hiçbir beklentisi kalmamış, amacı olmayan boş yaşayan bir insan. Gündem ne politika ne bi haber. Biraz da takıntılı bir kişilik ki bunu hiçbir amacı veya taksi şoförlüğünden başka hiçbir beklentisi olmamaya bağlayabilir. Hoşlandığı kadınla iletişim en tarzında en başta alfalık sezseniz de daha sonra kadını ayıp filme götürmesinin yanlış anlaşılacağını öngöremeyen kalın kafalı olduğunu görüyorsunuz. Kadın bu yüzden giderken, Travis de bu takıntı oluyor ve başkan adayı Palantine'yi öldürmeyi planlıyor. Bunu neden yaptığına dair hiçbir neden göremezsininiz çünkü politakadan bi haber olan Travis sadece kadın onu bıraktığı için takıntı yapmıştır. Daha sonra yolda birkaç kez gördüğü İris'i (Jodie Foster) kiralar. Yaşı küçük olduğu için buralarda neden bulunduğunu sorgular. İris'in gitmesi için yeteri kadar para bırakır ve Başkan adayı Palantise'i tam öldürecekken farkedilir, olay yerinden uzaklaşır. İris'in çalıştığı yere gider. Pezevenk Sport'u öldürür. (İris'in kendi durumunun yanlışlığını fark etmesi aslında Travis sayesinde olur çünkü İris'in yaşı küçüktür ve Sport'tan gördüğü ilgi,sevgi, şefkati gerçek sanıp inanır. Bir şeyleri sorgulamasına bir nevi Travis yol açar.) Akşam olunca Travis, İris'in çalıştığı yeri gider ve herkesi vurur, kendisi de vurulmuştur tabii. Sonunda anlayacağımız üzere İris ailesine kavuşur, uyumda doğal olarak zorluk çekse de okula başlar. Travis haberlere çıkar, nam salar sonra tekrar taksi şoförlüğüne döner.
Travis Bickle hayatında boşluk hisseden bir birey. Anne ve babasına yalan söylerek özel ajan olduğunu söylemesinden her zaman iyi,önemli veya yalnızca ses çıkaracak işler yapmak isteğini çıkarabiliriz. Kendi toplumuna ayak uyduramayan bir birey ve toplumundaki pisliklerin temizlenmesini isteyen birisi. Topluma ayak uyduramamasının bir nedeni eski bir asker olması olabilir. Ülkesi için Vietnam'da savaşan asker, ülkesindeki pislikleri görünce tabii ki onların temizlenmesini ister. Ancak artık taksi şoförlüğünden başka bir işi ( amacı, beklentisi ) olmadığı için bir kadına takacak kadar takıntılıdır. Bu takıntısı ilk başta onu bir başkan adayını öldürmeye(sadece bir kadın onu istemediği için) iterken, bir şekilde İris'in kurtuluşuna yol açıyor. 70'li yılların New York sokaklarını iyice görebileceğiniz bir film. Topluma yabancılaşmış, yalnızlık çeken ve buna bağlı olarak takıntılı bir bireyin işlenişi. Taksi Şoförü Travis Bickle. Böyle bir insanın ruh halini, kafa yapısını iyi anlayabileceğiniz bir film. Ama yine de zaman zaman, bir an önce bitmesini beklediğimi belirtmem gerekir.
Çevresine büyük bir yabancılaşmaya duyan,çevreye alışamayan kabullenemeyen bir loser aslında travis.bu şartların onu adım adım nasıl bir katile dönüştürdüğünü karakterle beraber yaşıyorsunuz.Travisin üzerindeki silahlarla ayna karşısında prova yaptığı sahne ve ?Are you talking to me??repliği sinemanın efsane karelerinden birisdir aynı zamanda
Robert De Niro'nun başkanlığa aday olan adamın korumasıyla yaptıı konuşma çok güzel di ve de niro'nun oyunculuğu çok güzeldi.muhteşem oynamış film boyunca.ben sonunda heralde öldü dedim ama ölmemiş sonu mutlu bitti.scorsese filmi olduğu belli bayağ güzel.scorsese tavrını hiç değişritmeden günümüze kasdar gelmiş bir yönetmendir.ve çok güzel filmlerle gelmiştir bu günlere ödüller alarak.oscar da köstebeğede güzel bir ödül verileceğine inanaıyorum.izlemenizi tavsiye ediyorum.
Bence diyerek başlıyorum söze,ne zaman bir filme çok güvensem yada filmden çok şey beklesem hep hüsranla karşılasıyorum,ne de niro'nun nede scorsesenin en iyisi değil bu film,tamam vermek istediği msj güzel ama vermek istediği mesaja duygu katmyı unutmuş martin,çok muhteşem ötesi bir film değil bence,öyle baş yapıt filan,eğer bu film baş yapıtsa raging bull için ne diyeceğiz?seneler birbirine yakın olduğu için raging bull ile kıyaslarsak taxi driver çok geri kalır,filme kötü demiyorum güzel film ama bir başyapıt kesinlikle olamaz,vurulma sahneleride çok basitçeydi bence,filmin çekildiği seneyi göz önüne alıyorum vurulma sahneleri yine basit geliyor çünkü örnek olarak elimde a space odyssey var,scorsese ve de nironun hatırına 6/10 iyi seyirler.
Açıkçası filmi 2. sefer izlediğimde görüşlerim değişti. Size de tavsiye ederim.
Özellikle insanların ve onların iç dünyalarının tasviri, her kitlenin kendine has kültürü-yaşayışı filmi adeta Psikolojik bi film yaparken Sokakların tasviri (hele o müzikler eşliğinde), Sokakların içinde bulunduğu bataklık ve Travisin bunlara cephe alması filme ayrı bir aksiyon ve bunun yanında drama katıyor.
Foster ın lokantadaki kahkahası, Travisin sinema çıkışında kıza "Wait a Second, Wait a Second" demesi, Aynada konuşması ve tabii ki sevdiği kız ile en son Taxi deki diyaloğu unutulmaz. 8,4/10 Mutlaka İzleyin
Robert De Niro'yu Robert De Niro yapan filmlerden birisi.Martin Scorsese'un hayatında yaptığı en iyi şey belkide.. Ölmeden önce kesinlikle izlenmesi gereken bir sinema şöleni..
Hele Travis'in aynada kendiyle konuştuğu sahne unutulmazdır..
Sağda solda hakkında fazlasıyla konuşulan filmlerden birisi de Taxi Driver. Senaryosunu Paul Schrader yazmış (ki kötü bir senaryo bile sayılabilir). Yönetmeni Martin Scorsese ve başrol oyuncusu Robert De Niro.Taxi Driver filminde Martin Scorsese en baştan çok iyi götürdüğü kurguyu seyirciye finalde şiddet hediye ederek çamura saplasa da Robert De Niro final replikleri ve mimikleriyle filmi o çamurdan çekip çıkarmıştır. Travis Bickle sadece ?yalnız? ve sadece ?Vietnam Syndrome? sahibi bir gazi değildir. Bickle'in bizi şaşırtan yanı, tam olarak ne yaptığını bilemeyen, ne yapacağı konusunda pek bir fikri olmayan kişi olmasıdır. Diş fırçalama alışkanlığı gibi bir alışkanlıkla günlük tutuyor olması bizi fazla heyecanlandırmasın. Bu, onu kararlı ve sistemli bir adam yapmaya yetmez. Problemleri vardır Travis’in fakat bu problemli insanla finaldeki katliamı yapan kişi örtüşmemektedir. Ve benim nazarımda Taxi Driver filmi bu yönüyle bir büyüye sahiptir. Gündüzle aşinalığı bulunmayan(¹) Travis kenti, her daim gecenin karanlığıyla, gece kuşlarıyla, suçlularla, fahişelerle izlemekte ve böylece anlamlandırmaktadır. Kendisini iyi ve ahlaklı birisi olarak görmekte, taksinin camından gözüne çarpan ne kadar kadın varsa onları fiilen ya da potansiyel olarak günaha saplanmış necis birer varlık olarak görmektedir. Hoşlandığı kızı pornografik bir filme götürmüş olması Travis açısından yadırganacak bir şey olmadığı gibi, kızın buna tepki vermesine şaşırmıştır bile. Çünkü kendisi geceleri gittiği sinemalarda kadınlı erkekli çiftler görmüş ve tüm New York şehrini bu kokuşmuş gecelerle örtüştürmüştür. Bu açıdan Travis’in en büyük problemi gündüzü bilmiyor olmasıdır. Kendisi gibi taksi şoförlüğü yapan arkadaşlarının (diyalogda olduğu başka kimse yoktur) Travis'le ya da birbirleriyle kurdukları hemen her diyalog bu söylemi destekleyici niteliktedir.
yani bu film kesinlikle bu puanı hak etmiyor..oyuncular iyi diye bir filme yüksek puan vermemek lazım..basit bir senaryo..yani film bana hiç birsey vermedi..
Bi Karakter bukadar mı güzel işlenir ve oynanır deniro yine oyunculugunu konuşturuyor. filmin yönetmeni de alışılmamış planlar kullanarak kendine olan güvenini gösteriyor *10 - Açılış sekansı mükemmel. hele o ayna sahnesi .....unutmak mümkün mü dostum ha Bana mı dedin, ne yani bana mı dedin :)
Arşivlik kıymeti bilinmesi gereken bir film ama yorumları da abartmamak gerek. Özellikle filmin son sahneleri Cüneyt Arkının eski filmlerini fazlasıyla hatırlatıyor, hatta onları izlemiş gibi oluyorsunuz. 10/7
Hırpalanmış ve yıkılmaya yüz tutmuş bir psikolojiye sahip insanı beyaz perdeye aktaran en iyi filmlerden biri bence. Ana karakterin ruhsal ve fiziksel serüveninin bütün çıplaklığıyla aktarılması, bunu yaparken de beraberinde sosyo-ekonomik eleştiriler getirilmesi filmi başarılı kılan unsurlar bana göre. Bu filmin verdiği ilhamla çekilmiş onlarca eser izlesek de aynı tadı yakalamak çok güç oluyor. Çünkü hem yazınsal hem de sinematografik açıdan incelikle işlenmiş bu film ele aldığı döneme dair cesur anlatılara sahip. Berbat bir dönemin yarattığı bozulmakta olan bir insanı anlattığının bilincinde olan bir filmi meydana getirmek çoğu yönetmenin cesaret edemediği bir şey. Bu film Amerikan toplumunun yetmişli yıllarda yaşadığı buhran dönemini çarpıcı yönleriyle aktardığı için güçlü bir eser. Ayrıca filmin atmosferi anlatılan hikayeyle örtüştüğünden kolayca içselleştirip bağ kuruyorsunuz. Scorsese ile De Niro’nun uyumlu çalışmasından ötürü çok kaliteli bir durum filmi ortaya çıkmış bence. Oyunculuk yükünü sırtlayan De Niro karakterin ruh halini yansıtmak konusunda şanına yaraşır bir performans göstermiş. Scorsese ise kamera açılarının ufak nüanslarına dahi dikkat ettiğinden abidevi bir iş çıkarmış. Sadeliğe ve gerçekçiliğe verilen önemi filmin her sahnesinde görebiliyoruz. Süslenip seyirciye hoş görünme kaygısından uzak olan sahne tasarımlarını çok beğendim. Her açıdan kuvvetli ve akılda kalıcı bir film.
Travis karakterinin uyku problemleri çeken, ilaç tedavisi gören ve oyalanmak için taksicilik yapmak isteyen bir insan olması filmin başlangıcı açısından kıymetli. İş görüşmesindeki birkaç kelime ile karakterini özetlediğini görüyoruz. Bazı psikolojik sorunları bünyesinde barındıran Travis için vakit öldürmekten daha büyük bir amaç yok. Bu açıdan içi boşaltılmış, heves ve hırs gibi kavramlardan uzak bir tip olduğunu düşünebiliriz. Bu genel insani değerlerden yoksunluk onu dış etkilere karşı duyarlı hale getiriyor. Film boyunca gerçekleşen her olayın bir etki-tepkiye yol açtığını görüyor, bunun farkına varınca izlenen hiçbir sahnenin boşa olmadığı sonucuna varıyoruz. Travis’in toplumun ve hayatın olağan akışının dışında bir karakter olduğunu onun sessizliğinden çıkarabiliyoruz. Diğer karakterler onu aksiyona sevk etse de bunun sonuca ulaşmadığını görüyoruz ilk başlarda. Bu durumu bozan kişi ise Betsy karakteri oluyor. Betsy bir bakıma Travis’in içindeki bağlanma, topluma entegre olma, normalleşme arzusunun fitilini ateşleyen kişi. İlerleyen sahnelerde değinilen ‘yalnızlık’ olgusunun yıkılmasına yarayacak bir karakter olabilirdi. Fakat Travis’în sosyal yeteneklerinin zayıflığı bunun önüne geçiyor. Kadını alıp porno filmlerinin gösterildiği sinemaya götürmesi, ısrarcı tavırları, fikirlerini doğrulama ihtiyacı gütmeden dan diye söylemesi Betsy’i soğutuyor. Bu farklı bir şekilde Travis’in kabuğundan çıkmasına neden oluyor.
Tam bu sıralarda Scorsese’nin canlandırdığı karısını vurmak üzere olan karakterin sözleri Travis için uyanışı simgeliyor. Onun bahsettiği 44’lük Magnum’u satın almak istemesi de Travis’in nasıl dış etkiye duyarlı bir ruha sahip olduğunu gösteriyor. Bir amaç uğruna yol kat etmeye başlayan Travis sosyal kimliğini geliştirmeye çabalıyor. Bu noktada filmde geçen “ne iş yaparsan o olursun.” repliği kıymetli. Çünkü kirli sokaklarda taksicilik yapan, her türden insan ile muhatap olan ve bundan son derece rahatsız olan Travis kendini kurtarıcı postuna bürüyor. “Bir gün yağmur yağacak ve bütün pislikleri temizleyecek.” diyen Travis yağmur olmaya çalışıyor. Bu bir bakıma kendini aklama ve yaşadığı pasif hayatın kefareti olarak düşünülebilir. Silah satın almasının ardından gerçekleşen fiziksel gelişim süreci onu farklı bir noktaya sürüklüyor. Kendine çizdiği ‘gizli servis’ portresinin ardından Betsy’e olan takıntısını bir kenara bırakıp Iris üzerinden bir hatayı telafi etme sürecine giriyor. Artık vakit öldürmekten daha büyük amaçları olan Travis, Iris ile olan hikayesi sırasında eskiye nazaran daha aktif bir görünüm çiziyor. Onun film sona erene kadarki gelişimi ve değişimi bir etki-tepki mekanizmasının karar verme hakkını elde etmesiyle ilişkilendirebiliriz. Zaten finalde Travis’in seyirciye sunulma şekli bir saygınlık belirtiyor. Tüm bu süreci göz önünde bulundurunca Taxi Driver izlenmesi gereken enfes bir film oluyor bana göre.
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.