Ortalama puan
4,1
538 Puanlama
Dogville hakkında görüşlerin ?
5,0
6 Aralık 2010 tarihinde eklendi
Açıkcası, Nicole için seyrettiğim bir filmdi. Değişik bir şeyler denemek isterseniz, seyredin...
4,0
27 Mart 2010 tarihinde eklendi
feci bir film.lars von triere bağlanmanızı,takip etmenizi ve sırada neler yapacak diye sabırsızlıkla beklemenizi sağlayacak dogville.bir kere herşeyden önce teknik inanılmaz deneysel ve inanılmaz ilgi çekici.ilk saniyeden son saniyeye kadar sürekli hayran kalıyorsunuz ve sürekli yeni bir ayrıntı keşfediyorsunuz.izlenmesi gereken bir eser lars von trierden,önceden izlediğim filmleri olmuştu ama aralarında bir numara bu.insana,topluma,ahlaka dair harika tespitler,harika anlatımlar.son derece etkileyici.bu yönetmen çok farklı.kendine özgü tarzı çok belirgin.sinema sanatı işte budur diyorsunuz pek çok işinde.dogville hakkında fazla konuşmak istemiyorum,izlemeniz lazım.ve o finaline gelince...o kadar farklı düşünceler sarıyor ki aklınızı,yönetmenin yapmak istediğine,anlatmak istediğine o kadar çarpıcı bir şekilde tanık oluyorsunuz ki...belki de sinema tarihine bir şekilde geçmesi gereken bir final.sade gibi durur,şatafatlı değildir ama derinden etkiler.son 15dakika tam anlamıyla doruğa çıkıyor dogville.bu film izlenir.üzerine konuşulur.
4,0
29 Temmuz 2007 tarihinde eklendi
bu filmi bir tiyatro ürünü olarak düşünüyorum ve ona göre değerlendiriyorum eğer öyle değerlendirmezsek bir sinema filmi olarak vasatın altında kalan sıkıcı bir şey oluyor.Benim gibi hareketli film sevenler bu filmden uzak dursunlar ama tiyatro ya da böyle çok dramatik filmler sevenler bir göz atabilirler.
4,5
12 Eylül 2007 tarihinde eklendi
Basta sıkıcı gelebiliyor ama daha sonra oyle bir kapiliyorsunuz ki sonunda sok oluyorsunuz bu yuzden bu yorumlara bakmadan izlemeniz daha iyi tabiki = ) Trier in bir baska basyapiti, muhtesem bir film 10/9
4,5
15 Mayıs 2009 tarihinde eklendi
Bu baştan sona sanat kokan bir film. Ayrıca insanlık dersi veren. İnsanlık o kadar da yaşanılası zor bişey olmadığı halde neden insanların bunu bu kadar zora soktuğunu anlatıyor. Düşene birde sen vur deyimi bu filmden başka hiçbiryerde bukadar güzel anlatılmazdı herhalde. 10/9 oyuncular bir harika.
2,0
4 Şubat 2012 tarihinde eklendi
Sinemayla büyük tezat oluşturan Dogma 95 akımının öncülerinden olan Trier gerçek mekanlarda çekmek yerine dekorsuz bir stüdyoda tebeşirlerle çizilmiş devamlı dış sesle anlatılan, tuhaf replikleriyle bayan kendisine göre insanların cibileyetini anlattığı büyük bir saçmlalık. 10/4
3,0
13 Ekim 2003 tarihinde eklendi
Lars Von Trier, yeni üçlemesinin ilk ayağında yine seyircisini her yönden allak bullak eden (özellikle mekan kullanımında) bir filmle karşımıza çıkıyor. İlk yarısı oldukça yorucu (özellikle kamera kullanımıyla) olan, çok farklı ve usta işi bir film 'Dogville'...(6/10)
5,0
6 Ocak 2017 tarihinde eklendi
FİLMİ İZLEDİKTEN SONRA UZUN SÜRE ETKİSİNDEN KURTULAMAYACAKSINIZ 10/10

Bir daha hiç bir film ama hiç bir film biz insanları bu kadar iyi anlatamayacak!Bu ister Esaretin Bedeli olsun,ister biz insanları çok iyi anlatan Haneke.. filmin devamı olan Manderlay için de geçerli!
Aslında filmde ki en büyük çarpıcılık daha en başından kendini gösteriyor.Soyut duvarlar!Aslında hepimiz bir soyut duvar taşımıyor muyuz?Artık her kadın cinayetleri haberinde,her tecavüz haberinde,her pedofili olayında,her siyasi olayda görmezden geliyoruz.Birşeyler değiştirmek elimizdeyken biz duvarı belirginleştiriyor yada Haneke'nin televizyon olayalarındaki gibi kanalı çeviriyoruz.Bu büyük mesaj dolayısıyla bile bu 'Brechtvari' dekor gözümüzde daha ihtişamlı görünüyor.
Filmde ahlak,üç maymun oynamak,merhamet,yardımlaşma gibi insani değerler öne alınsada bu film ''insanın doğasını anlatıyor''.Daha doğrusu ''kötülüğünü''.Moses bile kemiği çalınınca hırlıyor...Ama insanlar her zaman kötü.
Oyunculuklara gelecek olursak Nicole Kidman başta olmak üzere herkes harika oynuyor.Ama Nicole Kidman mühiş bir analiz yapıp -çünkü çoğu Trier kadınları gibi Grace'de çok zor bir karakter- en doğal şekilde insanı dehşete sürükleyecek bir başarıyla oynuyor.
İnsanlar yapabileceği herşeyi yapabilmeli çünkü doğamızda var görüşünde ve sonsuz aflar içersinde bir kadın.Bir Meryem Ana..İnsanlar cezalandırmak işe yarar mı sorusunu da beraberinde getiriyor.Ve gücün herşey olduğuna mı?
Filmin sonunda da görüyoruz ki Güç Herşeydir!Filmin son 20 dakikası insanın içini kemirir.Rahatsızlıktan karnınıza ağrılar girer.Çoğu Trier filmi gibi.Ama bu film mesajını dolaylı yoldan değilde aklınızın almayacağı bir şekilde gerçekçi ve net yapar.Trier bu filmde izleyiciye ''SEN BUSUN!'' diyor.Ve sonunda Moses'i ödüllendirmesi de sinema tarihinin en iyi geçişlerden biridir heralde...Günlerce,aylarca aklınızdan çıkaramıyorsunuz Dogville'i...Çünkü hiçbir film insanı bu kadar iyi anlatmıyor.

Dancer in the Dark (2000) dan 3 yıl sonra muhteşem bir filmle bizleri şaşırtan Lars Von Trier, sinemaya adını kazımaya devam ediyor. Dogville’ın hem senaryosunu hem yönetmenliğini üstlenen Lars Von Trier belki de sinema tarihinin en özgün filmlerinden bir tanesine imzasını atmış. Tiyatronun edebiyatla birleşerek sinemaya karıştığı Dogville insanlığın suçları, zaafları ve menfaatleri üzerine yazılmış çarpıcı bir film. Film Amerika’nın unutulmuş bir kasabasında (Dogville) geçiyor fakat çekimlerinin hepsi Avrupa’da bir tiyatro dekoru oluşturularak gerçekleşti. Lars Von Trier’in uçak korkusundan dolayı film Amerika’da çekilmedi. Özgün kamera teknikleri, mekan / ışık kullanımı ve masalsı anlatımı ile (John Hurt) muhteşem bir deneysel film. “Üçleme” olarak dururulan bu deneysel filmin ikinci ayağı “Manderley”, üçüncü ayağı ise “Wasington”. Manderley 2005’te gösterime girdi fakat Wasington hala çekilmedi. İnsanların zaafı oldukça köpeklerden farksız yaşayacakları ve doğası gereği zaaflarını sürdüreceğini vurgulayan filmde, suçlarının affedilmesi gerekip gerekmediği masaya yatırılıyor. Film idealist bir yapıya sahip olmadığı gibi idealizmin peşinde koşmanın neredeyse aptallık olduğunu savunmaktadır. Dogville, ahlaki etik açısından neyin doğru neyin yanlış olduğunu tartışmaya açarken insanın doğasında var olan iyilik/kötülük kavramını da sorgulamaktadır. Trier hikayeyi, ahlak bekçiliği yapmadan seyirciye aktarırken olaylardan çıkarım yapmamazı beklemektedir. Bu beklenti filmin sonuna kadar ilerler ve son sahnede yüzümüze tokat gibi vuran gerçeği hiç acımadan dile getirmiştir. Dogville, sıradan eğitimsiz insanların bu dünyada bir köle gibi yaşamaya mahkum olduklarını ve ne yaparlarsa bu kuralın değişmeyeceğini anti-hümanist bir tavırla anlatmaktadır. Yer yer seyirciyi rahatsız etme noktasına kadar varan haksız yere suçlanma ve mağdurun daha da kötü bir hala düşürülmesi , filmin sonundaki gerçeğin açığa çıkması açısından oldukça iyi işlenmiş. Trier, insan doğasını eleştirirken gereksiz romantizm ve iyimserliğe kaçmadan gerçekçi bir anlatımla görüşlerini aktarmıştır. İnsanın kırılganlığını, zaaflarını ve çıkarları uğruna yapabileceklerini anlamlı bir şekilde dile getirmiştir. Nitekim Grace (Nicole Kidman) onca iyimserliğine ve yardımseverliğine rağmen kasabadaki herkesten (Tom’dan bile) bir şekilde kötülük görmüştür. İnsanlara yaptıkları kötülüğün yanlış olduğunu rica ederek ya da tatlı bir dille anlatarak onları ikna edemeyeceğimizi, gücümüzü dolayısıyla şiddet kullanmadan kötülüğü önleyemeyeceğimizi savunmaktadır. İnsanın varlığının bu dünyadaki bir çok kötülüğün anası olduğunu beynimize kazıyan Trier, belki bunu acımasız bir şekilde aktarmasıyla anti-hümanistlikle suçlandı fakat biraz gerçekçi olup aynaya bakarsak pekte yanılmadığını görürüz. Doğville, işlenilen suçun neye göre cezalandırılması gerektiğine değinmiyor, vurgulamak istediği nokta adalet çizgisidir. Adaletin yerini bulmasını beklerken , adaletin nasıl geldiğini dehşet içerisinde izliyoruz. Yaşadığımız sistemde adaletin kısıtlı şekilde işlediğini, güce sahip olanın, sıradan insanlar üzerinde her zaman yaptırımı olduğunu belirtmektedir. Grace ile babası arasındaki diyalogları tekrar izlersek, yaşadığımız sistemde gücün neden önemli olduğunu daha iyi anlarız. Grace bile onca çabasına, iyimserliğine ve idealist tavrına rağmen sıradan insanların zulmünden kaçamamıştır. “Zaaflıklar, suçlar, kötülükler eğer hem sıradan insanlarda hem de güce sahip olan mafya / gangsterlerde varsa neden sıradan olmayı seçeyim?” sorusuna Grace üzerinden insanı dehşete düşürecek bir şekilde yanıt alıyoruz. The Hours’dan sonra Nicole Kidman’ı pekte zorlamayan bir oyunculuk olmuş diyebilirim. Filmin deneysel ve tiyatro havası olmasından dolayı seyirciye garip gelen oyunculuklara bir süre sonra alışıyoruz. Dogville kolay hazmedilecek bir film olmaması nedeni ile izleyiciyi biraz zorlayabilir fakat özellikle toplum psikolojisi, insan doğası ve adalet kavramları ile ilgileniyorsanız kesinlikle kaçırmamanız gereken bir film.
2,5
3 Mart 2009 tarihinde eklendi
etkiLenmemek mumkun degiL super fiLm oLmus we degisik bir yontem... mutLaka izLenmeLi....
5,0
4 Eylül 2004 tarihinde eklendi
filmin konusuna dair en ufak bir şey bile bilmiyordum,nicole kidmanın resmini görünce(sıkı bir hayranı olduğumdan) almam gerken flim cd’sinin bu olduğuna karar verdim.Film bir tiyatro sahnesinde sergileniyor ve bence çok sıradışı olmuştu.Sakın film eleştirmenlerinin yazılarına kanıpta masraftan kaçınmışlar diye düşünmeyin ,filmin konusu adeta sizi etkisi altına alıyor.
5,0
1 Temmuz 2011 tarihinde eklendi
Harika.
İçinde bu kadar simge,metafor,mesaj barındıran kaç film izlemişimdir acaba.Mekanın mekansızlığı bu kadar mı güzel ifade edilir.
Üstünde söylenebilecek çok fazla bir şeyler olan bir film.Dünyayı daha iyi bir yer yapmak isteyen Grace'in başına gelenlerden sonra Dünyanın onu değiştimesi ve babasının yolundan gitmesi,aynı şekilde Tom'un kasabasını daha iyi bir yer yapmak isterken,kasabanın onu değiştirmesi.Zaten filmin finalinde Tom'un dediği şu söz her şeyi açıkladı:'Senin örneğin,benimkini ezdi geçti'.
Harika bir insan doğasını sorgulama filmi.Neden daha önce izlemedim diye hayıflanıyorum şimdi.
4,0
16 Ağustos 2006 tarihinde eklendi
bugün manderlayı izledim de bu trier değişik biri usta işi dogvilleden sonra vasat bir manderlay ayrıca nicole kidman grace rolünde daha iyi neyse umarım son film iyi olur dogvilleden de iyi..
2,5
5 Mayıs 2007 tarihinde eklendi
Aslında bu filmi izleyeli epey oldu.Ancak şimdi yazmamın nedeni, Trier’in üçlemesinin ikincisi olan Manderlay’i izlemem ve ilkine de yorum yazma ihtiyacı hissetmem...Dogville’in sıradışı bir film olduğuna şüphe yok.1930’ların Amerikası’nı (ki esasen bugün de farklı olduğunu düşünmüyorum) bir kasaba özelinde anlatan bir film.Eleştirmen Zafer İlbars filmle ilgili olarak '...film başlı başına yabancılaştırmaya dayalı.Çünkü ortada sinema var ama sinemanın tiyatroya karşı olan en büyük üstünlüğü olan mekan özgürlüğü sonuna kadar reddediliyor' demiş ki şüphe götürmeyen bir gerçek.Esasen hikayesini beğendiğim bir film Dogville.Ancak itirazım şu ki, tiyatro sahnesinde (veya ona benzer bir yerde) çekilen bir sinema filmi bana pek de keyif vermiyor.Sinemayı 'sinema' yapan unsurlardan biri eksik olduğu için 'güdük' kaldığını düşündüğüm bir film ki aynı şeyi Manderlay için de düşünüyorum.Sonuç olarak benimsemediğim ve hatta beğenmediğim bir tarzı var filmin...
3,0
7 Ekim 2012 tarihinde eklendi
Trier 3 filmlik bir seri düşünüyordu yıllar önce. Bu serinin ilk ayağı Dogville'i yıllar sonra izleyebildim. Manderlay'ı ise vizyona girdiği zaman izlemiştim (film kendini iyi kötü izlettiriyordu ancak filmin ideolojik yanı ''çok yanlıştı'' işin doğrusu, bu da filme saygı duymamama sebep olmuştu). Yönetmen üçleme olarak düşündüğü bu projeyi tamamlamaktan vazgeçti sonradan. Üçüncü filmin ismi bile belliydi aslında. Wasingon. Bu önbilgiden sonra Dogville hakkındaki düşüncelerimde aslında Manderlay ile benzer sularda. Trier ünlü tiyatro adamı ve kuramcısı Bertolt Brecht'in ''epik tiyatro'' kuramından oldukça esinlenmiş filmin biçimini oluştururken (dış ses kullanımı, mekansızlık tercihi, yabancılaştırma, gestus vs.). Bu tercihi sinema adına cesur ve yenilikçi bir girişim kuşkusuz. Ancak filmin senaryosu yine ''politik olarak yanlış'' moda tabirle. Daha önceki filmlerinde bolca kullandığı kışkırtıcılığı bu filminde de olabildiğince esirgememiş Trier. Filmi özetle deseler söyleyeceğim sanırım şu olurdu: ''kışkırtıcılık, kışkırtıcılık ve daha fazla kışkırtıcılık'' (Napoleon'un para, para, para'sı gibi oldu biraz :) ). Bu üslubu ben doğru bulmuyorum kendi adıma. Evet perdede biçimsel olarak yenilikçi ve cesur bir görsellik var ama yönetmenin sinema dili gereğinden fazla kutuplaştırıcı, negatif ve ahlaki değil. Buna rağmen akılda kalıcılığı ve kullandığı tiyatro estetiği nedeniyle izlenilmeyi hak ediyor, beğenilme konusunu opsiyonel bırakıyorum.
5,0
10 Mayıs 2011 tarihinde eklendi
Lars von trier harika bir iş çıkarmış.. inanılmaz etkili bir atmosfer ve anlatıma sahip film.. öyle ince düşünülmüş ve işlenmiş ki.. nicole kidman başta olmak üzere tüm oyuncular çok iyi.. ve final.. çok etkiliydi, şahsen olmasını umduğum gibiydi final.. büyük şehir ya da basit bir kasaba.. aralarında hiçbir fark yok ve her yerde insanlar zaaflarına yenik düşüyor.. çaresiz durumda olan insanlar her yerde ve her şekilde kullanılıyor.. çelik duvarlarla kaplı bir evde ya da sokak ortasında içi görünen bir çadırda yaşayın.. hiç fark etmez.. insanlar saklamak istedikleri kötü yüzlerini her şekilde saklayabiliyor.. ve eninde sonunda kapalı kapılar ardında olup bitenler gün yüzüne çıkıyor.. çelik duvarlarla kaplı evler, içi görünen çadırlara dönüşebiliyor bir anda.. affetmek güzel ve erdemli bir davranış.. ama her şeyin bir sınırı olduğu gibi affetmenin de bir sınırı olmalı.. dogville 10/10
Daha Fazlasını Göster