Hesabım
    Dunkirk
    Ortalama puan
    4,0
    375 Puanlama
    Dunkirk hakkında görüşlerin ?

    54 Kullanıcı yorumları

    5
    11 Eleştiri
    4
    17 Eleştiri
    3
    12 Eleştiri
    2
    5 Eleştiri
    1
    3 Eleştiri
    0
    6 Eleştiri
    Sırala
    En yararlı eleştiriler En yeniler En çok eleştiri yazmış üyeler En çok takip edilen üyeler
    Alp T.
    Alp T.

    Takipçi 441 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    22 Temmuz 2017 tarihinde eklendi
    Durun bir saniye, derin bir nefes almama izin verin... Filmi dün soluksuz izlemiş olmama rağmen hala etkisindeyim de... Christopher Nolan'ın onuncu uzun metrajlı filmi olan Dunkirk, II. Dünya Savaşı sırasında gerçekleşen sıra dışı Dunkirk tahliyesini anlatıyor ve 400.000 askerin düşmanlar yüzünden Dunkirk sahilinde kapana kısılmalarını ve evlerine ulaşmak için verdiği mücadeleye odaklanıyor. Ve Nolan da bu hikayeyi 3 farklı perspektiften anlatıyor; karada bulunan askerler, Dunkirk'e yardım için giden denizciler ve havadan savaşan pilotlar.

    Nolan, her yeni filmi ile bambaşka türlere değinip ustaca bir sonuç çıkarmayı başaran nadir yönetmenlerden. Bir düşünsenize, süper kahraman filmlerini Kara Şövalye Üçlemesi ile daha eşsiz bir tona, Inception ve Memento gibi filmler ile tamamen özgün işlere, Yıldızlararası ile bilimkurgu alanında daha önceden hiç yapılmamış şeylere ve hatta Insomnia ile harika bir detektiflik hikayesine kalkıştı ve hepsinin de sonucu başarılı oldu. Fakat Dunkirk, Nolan'ın en zorlu işi. Çünkü Nolan'ın önceki filmlerinin türleri hep yeni fikirlere açıktı ve yapılacak şeylerin limiti neredeyse sınırsızdı. Ama Dunkirk ise bir savaş filmi. Ve onlardan tonlarca var. Saving Private Ryan, Hacksaw Ridge, Apocalypse Now... Siz sayın. Eğer Nolan tamamen özgün bir film yapmaya çalışıyorsa, savaş filmleriyle ilgili anlatılabilecek yeni bir şey ne kaldı ki?

    Şu ana kadar çekilmiş bütün savaş filmleri, daha çok bu durumun içinde bulunan bir karaktere odaklanıp seyirciye; "Umarım o karaktere bir şey olmaz" dedirtmeye çalışıyordu. Bunun en yeni ve güçlü örneğini Hacksaw Ridge'de izlemiştik. Dunkirk ise daha önceden hiç yapılmamış bir şeyi yapıyor ve karakterlerinden ziyade savaşın kendisine odaklanmaya çalışıyor. Bazılarınız için bu bir sorun olabilir.

    Şahsen, benim de filmle ilgili tek sorunum bu aslında; karakterleri pek fazla umursamamanız. Bazen film olaylara birkaç karakterin bakış açısından yaklaşmaya çalışıyor ve siz de tam olarak onlarla bir bağlantı kuramadığınız için aranızda bir soğukluk oluşuyor. Fakat bu sorun, Dunkirk için aynı zamanda bir artı. Karakterler hakkında pek bir şey bilmemek, filmin ilerleyişini hiç etkilemiyor bile. Çünkü eğer filmde karakterler hakkında illaki bir şeyler bilmek isteseydik, büyük ihtimalle ortaya böyle saçma bir diyalog çıkardı:
    "-Merhaba! Benim adım John, senin adın ne?
    -Benim de Henry. Nasıl gidiyor?
    -Ne yapalım işte, her yerde bombalar patlıyor. Ben de muhabbet açmak istedim.
    -Aynen ya, memleketin neresi?
    -Ailecek İngiltere'de oturuyoruz. 2 çocuğum var ama bölgedeki bütün düşmanlar her evi yıktığı için evsizler. Eşim de hemşire olarak çalışıyor.
    -Çok üzüldüm, umarım bir çaresini bulursun. Ben de bu sırada bize saldırmaya çalışan uçaklara ateş edeceğim."

    Karakterler ile ilgili sıkıntınızı anlayabiliyorum (dediğim gibi, benim filmle ilgili tek ufak sorunum bundan kaynaklanıyor). Ama Nolan'ın görüşünü de çok iyi anlıyorum. Dunkirk, bildiğiniz savaş filmleri gibi ilerlemiyor. Filmin başında bir karakter ile tanışıp onun yolculuğuna dahil olmuyorsunuz. Hatta tam tersi, bir karakterden ziyade siz kendiniz bu durumun içindeymişsiniz gibi hissediyorsunuz. Çünkü filmin ne bir girişi ne de belli bir finali var, savaş ile başlayıp savaş ile bitiyor film. Ve Dunkirk başlar başlamaz, olayın içine "şıp" giriyorsunuz ve bitene kadar da çıkamıyorsunuz. Bu yüzden Nolan, bu filmde resmen kendisini aşmış.

    Dunkirk hakkında en çok sevdiğim şey, ne kadar gerçekçi hissettiriyor oluşu. Daha önceden hiç bu kadar gerçeğe yakın bir savaş filmi izlememiştim. Nolan, bu filmi olayın yaşandığı gerçek mekanda çekmiş ve bu sırada da gerçek gemiler ve uçaklar kullanmış. Ve buradan çıkan sonuç beni gerçekten etkiledi. Üstelik bu konuda filmin süresinin ve yaş sınırının da büyük bir etkisi var.

    Dunkirk filmini izlemeden önce çoğu kişinin, filmin 108 dakikalık kısa süresiyle ve aldığı 13+ yaş sınırıyla ilgili bir sorunu vardı. Çünkü genelde epik savaş filmleri ve Nolan'ın filmlerinin süresi hep 2 saatten daha fazla olur. Ve savaş filmlerinin hep kanlı olması gerekir.

    Dunkirk, bu klişelere başvurmadan sizi etkilemeyi başaran bir yapım. Önce süreyi ele alalım. Şahsen, Dunkirk için bundan daha uygun bir süre seçilemezdi. Çünkü eğer daha uzun olsaydı bayıcı, daha kısa olsaydı da istenilen duygusal havayı veremezdi. Bu konuda verebileceğim en iyi örnek, Michael Bay'in Pearl Harbor filmi. Bu film tam 181 dakika uzunluğundaydı ve özellikle de ilk yarısı umursamadığınız klişe karakter hakkındaydı. Eğer Pearl Harbor'dan ilk 80 dakika çıkıp film direk savaş sahnesi ile başlasaydı, sonuç çok daha etkileyici olurdu. Dunkirk de aynen bunu yapıyor işte. 108 dakika boyunca soluksuz bir şekilde ilerleyen ve Saving Private Ryan'ın nefes kesici açılış sahnesinin arka arkaya oynatılmış versiyonu gibi hissettiren bir sonuç çıkıyor ortaya.

    Ve yaş sınırına gelecek olursak... Savaş filmleri, savaşın korkutucu ortamını hep kanlı cesetlerle ve yoğun şiddet sahneleri ile yaratmaya çalışıyor. Dunkirk ise buna ihtiyaç duymadan savaşın korkutucu havasını yansıtıyor, psikolojik bir şekilde. Filmi izlediğiniz sırada kendinizi bu olayın içindeymişsiniz gibi hissettiğiniz için ana karakterlerin ne olduğunu bilememe duygusunu ve ölümle burun buruna gelme hissini onlarla birlikte yaşıyorsunuz. Üstelik filmde uçakların patlama şeklinden saldırı sahnelerine kadar her şey çok gerçekçi ilerlediği için sonuç gerçekten de korkutucu bir hale geliyor.

    Bunun dışında film buna pek odaklanmasa bile performanslar oldukça başarılıydı. Benim için filmde en çok ön plana çıkan kişi, Mark Rylance'dı. Ayrıca Cillian Murphy, Kenneth Branagh, Tom Hardy'nin göz bebekleri (adama sürekli maske giyen roller denk gelmesi gerçekten de ilginç) ve şaşırtıcı derecede Harry Styles, gerçekten de güçlü performanslar sergilemişler.

    Ama Hans Zimmer'dan da bahsetmemek olmaz. Nasıl oluyor bilmiyorum ama ne zaman Zimmer ile Nolan bir araya gelse, ortaya akıl almaz bir iş çıkıyor. Dunkirk de yoğun bir şekilde müzikten güç alan bir film ve Zimmer her zamanki gibi döktürmüş. Filmi izlerken Zimmer'ın müziği kalbinizin daha hızlı atmasına sebep oluyor. Özellikle de son 40 dakikada iyice heyecanlandığımı belirtmeliyim.

    Bu arada gerçekten değinmek istediğim önemli bir konu var ve eleştirinin bu kısmında biraz spoilera değineceğim. Hayır, kimin ölüp kimin yaşadığından veya yaşanan epik bir sahneden bahsetmeyeceğim. Bahsedeceğim şey, filmi izlerken Nolan'ın zaman dilimine eklemiş olduğu ve çoğunuzun gözünüzden kaçacağı bir şey. Bu ufak detay, Nolan'ın filme koyduğu detayları gösteren şeylerden birisi. Her neyse, gelecek paragraf Dunkirk için ufak spoiler içeriyor.

    spoiler: Filmin özetinde Dunkirk'ün 3 farklı perspektiften hikayesini anlattığını söylemiştim: Karadaki askerler, yardıma koşan denizdeki denizciler ve havadaki pilotlar. Bu konuda en çok ilgimi çeken şey, filmin başında sırasıyla 1 hafta, 1 gün ve 1 saat olarak zamanları sıralaması. Fakat bu film, düzgün bir zaman sıralamasında ilerlemiyor. Karada olan olaylar 1 hafta içerisinde gerçekleşirken denizde yaşananlar, karadan 1 gün ve uçakta yaşananlar ise bundan da 1 saat sonra gerçekleşiyor. Size 2 örnek vereyim: Cillian Murphy'nin karakteri Mark Rylance'ın teknesine bindikten sonra; "Dunkirk'e geri dönmem, oraya gidersek ölürüz" diyor ve film birden bire gündüzden gece vaktine geçiyor. Askerlerin sığındığı geminin batışından sonra ana karakterin bir tekneye binmeye çalışmasını ama birisinin onu engellediğini görüyoruz. Ve o kişi de, Cillian Murphy'nin ta kendisi. Bu arada 1 gün mü yoksa 1 hafta mı zaman farkı var tam çözemedim ama Nolan, kesinlikle filmin aralarına böyle ufak şeyler serpiştirmiş, bundan %100 eminim. Ayrıca bir diğer sahnede de Tom Hardy'nin karakteri, uçtuğu sırada birkaç askerin batan bir gemiden yüzerek ayrıldığını görüyor. Ve o gemi de, karadaki askerlerin bulduğu ve yabancıların üzerinde atış pratiği yaparak batırdığı geminin aynısı. Gerçekten de başarılı bir detay. Dunkirk'ün sıradışı bir savaş filmi olması yetmiyormuş gibi bir de böyle detaylar da var filmin içinde. Bu da Nolan'ın koyduğu emeği daha çok takdir etmemi sağladı.


    Kısacası Dunkirk, bildiğiniz savaş filmlerinden birisi değil. Karakterlerden ziyade bu yaşanan olayın kendisine odaklanarak sizi de olayın içindeymiş gibi hissettiriyor ve askerlerin yaşadığı psikolojik etkiyi size de yansıtıyor. Dunkirk, olabilecek en gerçekçi savaş ortamını yaratmayı başarmış. Ve sevseniz de, sevmeseniz de, sinemada yaşayacağınız nadir ve eşsiz deneyimlerden birisi. Mükemmel müzikleri, oyunculukları, prodüksiyon dizaynı ve son derecede heyecanlı sahneleri ile görülebilecek en büyük ekranda görülmeyi hak ediyor. Nolan'ın en iyi filmi değil belki ama kesinlikle onun en takdir edilesi işi. Bu yılın en iyi filmlerinden birisi. İyi seyirler.

    Not: Eğer merak ediyorsanız, Nolan filmleri için sıralamam şöyle (ama bütün filmlerine yeniden göz atmaya başladığım için listenin zaman içinde değişme ihtimali çok yüksek):

    1- Interstellar / Yıldızlararası
    2- The Dark Knight / Kara Şövalye
    3- Inception / Başlangıç
    4- The Prestige / Prestij
    5- The Dark Knight Rises / Kara Şövalye Yükseliyor
    6- Dunkirk
    7- Batman Begins / Batman Başlıyor
    8- Memento / Akıl Defteri
    9- Insomnia / Uykusuz
    10- Following / Takip

    FİLMİN İYİ YANLARI:

    + Nolan'ın kusursuz yönetmenliği.

    + Olabilecek en gerçekçi savaş ortamının yansıtılmış olması.

    + Bir anlığına bile düşmeyen tempo.

    + Hans Zimmer, sinematografi ve oyunculuklar.

    + Hikayesinin altında yatan, fark edilmeyecek detaylar.

    FİLMİN KÖTÜ YANLARI:

    - Karakterleri pek fazla umursamamanız.

    TOPLAM PUAN: 9.2/10
    Emin Halit T.
    Emin Halit T.

    Takipçi 16 değerlendirmeler Takip Et!

    3,5
    27 Temmuz 2017 tarihinde eklendi
    Açıkçası beklediğimin altında olan bir filmdi. Nolan efsane bir yönetmen ama Inception ve Interstellardan sonra Dunkirk beni pek tatmin etmedi diyebilirim. Daha iyisini beklerdim. Tabi kötü bir film demiyorum baya emek harcamış Nolan abimiz. Emeğini karşılığını vermek için gittim . Etkileyici sahnelerle doluydu ama dedigim gibi daha iyi olabilirdi . 7/ 10 puanim.
    Engin Yüksel
    Engin Yüksel

    Takipçi 1.458 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    28 Temmuz 2017 tarihinde eklendi
    gerçek bir olaya dayanan Nolan farkıyla beyazperdeye düşen çok iyi bir yapım kesinlikle izlenmeli 8/10
    sinema
    1 ziyaretçi
    3,5
    22 Haziran 2022 tarihinde eklendi
    Dunkirk hangi yönetmenin filmi desem çoğu kişi farklı kişiler söyler ama Christopher Nolan demek bir kişinin bile aklına gelmez herhalde. Eski filmlerinde karmaşık, beyin yakan ve zamanla ilgili senaryolar yapan Nolan bu sefer sıradan bir 2. Dünya savaşı filmi senaryosu ve kurgusuyla karşımıza çıkmış. Yapım sinematografi anlamında çok başarılı olsa da Nolan ın seviyesine yakışmayan bir film olmuş. Çünkü kesinlikle çok daha iyi 2. Dünya savaşı filmleri izledim. Yani Dunkirk izlemesenizde bir şey kaybetmezsiniz. Nokta
    Kürşat Ş.
    Kürşat Ş.

    1 değerlendirme Takip Et!

    0,5
    24 Temmuz 2017 tarihinde eklendi
    çok kötü,berbat gitmeyin.Başrol oyuncusu yok ,konusu yok, paranıza yazık kesinlikle tavsiye edilmez.
    hd m.
    hd m.

    2 değerlendirmeler Takip Et!

    2,0
    23 Temmuz 2017 tarihinde eklendi
    Nolan olduğu için daha fazlasını bekliyordum ama sınırlı bir film olmuş ayrıca gerilim diye müziğin hiç durmadan çalmasi baydı. Abartılacak ama abartıligi kadar yok gerilim yok ama gerilim müzikali olur spoiler: 3 gemi 3 uçak arasında geçen film askerler o gemiden iniyor o batıyor diğerine biniyor o batıyor. Oyunculuk olarak ortada olağanüstü performans görmedim. Şile agva da çek çekilir öyle bi yer durkıng dramla gerilim olarak bana hiç biri geçmedi tren sahnelerinde kafam rahatladı gerilim müziği durdugu için
    Furkan B.
    Furkan B.

    Takipçi 3 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    9 Ocak 2021 tarihinde eklendi
    Bana göre 2010-2020 arasının en iyi filmidir. Ayrıca çekilmiş en iyi savaş filmidir. Tarantino da bir röportajında 3. kez izledikten sonra 2010’ların en iyi 10 filmi listesinde Dunkirk’i 7. sıradan 2. sıraya yükselttiğini söylemiştir. Nedir bu filmi bu kadar iyi yapan? Bu soruyu kendime göre cevaplamaya çalıştım.

    İlk göze çarpan nedenlerinden biri Cristopher Nolan etkisi. Yani uçaklar, gemiler, silahlar gerçek. Evet özellikle uçak sahnelerinin gerçek bir uçakla çekilmeleri olağanüstü. Benim deneyimlerime göre çoğu seyirci gerçekle görsel efekti ayırabiliyor. Cristopher Nolan da bunu bildiğinden paraya hiç acımıyor. Çünkü biliyor ki daha iyi bir şey çıkacak. Keşke böyle bir Türk yönetmen olsa daha doğrusu böyle Türk bir yapım şirketi olsa.

    İkinci neden ise cehennem ortamı. Filmde gerçek bir savaş var. Yani önceki savaş filmlerine baktığımız zaman derinlemesine birkaç karakter üzerine işlenen senaryolar görüyorduk. Fakat bu filmde kişiler yok sadece saf savaş var. Saf kargaşa var. Çoğu kişi de bu yüzden filmi eleştiriyor. Filmin daha çok karaktere odaklı bir film olmasının daha iyi olacağını söylüyor. Fakat bana göre savaş filmi sadece savaşın acımasızlığını anlatmalı. Bir savaş filminde duygu olmamalı. Aşk, kahramanlık olmamalı. Bize o gerçek hayatta kalma içgüdüsünü göstermeli. Bu filmde çoğunlukla böyle. İstisna olarak George karakterini gösterebiliriz.

    Üçüncü neden ise Cristopher Nolan’ın takıntılı olduğu zaman meselesi. Bir savaş filmini nasıl zekice bir hale getirebilirsin ki! İşte bu şaheser senaryo bunu gösteriyor. Film; karada bir hafta, denizde bir gün ve havada bir saati anlatıyor. Yani dostlar bu sıradan bir savaş filmi değil. Ben bu yüzden Dunkirk’i en iyi savaş filmi olarak seçtim. Özellikle deniz ve havanın kesiştiği zamanlar insanın akıl sınırlarını zorluyor. Bazı olayları tekrar tekrar yaşıyoruz ama fark etmiyoruz! Gerçekten olağanüstü bir senaryo.

    Dördüncü neden ise müzik! Hans Zimmer yeniden yüzyılın en büyük film bestecisi olduğunu gösteriyor. Müziklerde gerilimi o kadar iyi hissediyorsunuz ki kalp atışlarınız hızlanıyor. Bana göre Hans Zimmer’ın Batman ve Interstellar’dan sonraki en iyi 3. soundtrackı. Özellikle de Supermarine.

    Son neden ise sinematografi. Öyle bir çekim tekniği kullanılıyor ki sanki izleyici oradaki askerlerden biri gibi. Özellikle kum ve batan gemi sahnelerinde bu hissin tesadüfi olarak oluşmadığını, özellikle bu amaçla çekimlerin yapıldığını görüyoruz.

    Oyunculuklara gelecek olursak hepsi iyiydi. Fakat öne çıkan olağanüstü bir oyunculuk yoktu. Zaten filmin doğası gereği oyunculuklar çok önemli değildi.

    Filmde beğenmediğim kısım ise İngiliz milliyetçiliği oldu. Özellikle son sahnelerde, gereksiz yere filmin doğasına aykırı milliyetçilik mesajları filme iyi gitmemiş. Fakat sizin de bildiğiniz gibi “Filmi yapan milliyetçiliği yapar.”

    Filmin ilginç özelliklerinden biri ise filmde hiç Alman askerinin gösterilmemesidir. Ve filmde hiç kan olmamasıdır. Fakat kan olmaması dehşet verici sahneleri olmadığını göstermiyor tabi ki. Ayrıca filmde hiç kadın karakterin olmamasıdır(Bir kaç saniye gösterilen figüran hemşireler hariç).

    Dunkirk filmi, 8 Oskara aday gösterilip bir Oskar kazanmıştır. 526,9 milyon USD gişe yapmıştır.

    Gerçek bir savaş filmi izlemek istiyorsanız en uygun adaylardan biri olarak tam size göre.

    Furkan Buluş
    cemertem
    cemertem

    Takipçi 55 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    26 Temmuz 2017 tarihinde eklendi
    2. Dünya Savaşı sırasındaki en büyük geri çekilme harekatını konu alan filmin yönetmeni şüphesiz sinemanın yıldız yönetmenlerinden Nolan'ın elinden çıkınca insan daha bir istekle sinemaya gidiyor. Nolan sadece yönetmemiş aynı zamanda senaryoyu da yazmış. Ancak üzülerek söylemeliyim ki sorunu oldukça bol bir film çıkarmış. Konu sıkıntısı o kadar bariz anlaşılıyor ki yönetmen koltuğunda oturan Nolan, savaştan ziyade karakterlerin psikolojik derinliklerine inerek, geniş planlarla kara, deniz ve hava sahnelerinde sanatsal hareketler koyarak, tek bir alman askeri dahi göstermeden filmi tamamlayarak sadece görsel ve işitsel anlamda seyirciyi memnun etmeye çalışıyor. Diyalog oldukça az ancak gerçek bir hikayeden alındığı da malum olunca senaryo anlamında çok da kızamıyor insan. Sonuçta tahliye gerçekleşmiş dolayısıyla büyük bir katliam olmadığı gibi her iki taraf için de kesin bir zafer elde edilememiş. Bu nedenle konu oldukça dar çerçevede ele alınabilirdi. Ancak Nolan, senaryoda tahliyenin gerçekleşmesine izin veren Alman ordularını sorgulamak ya da müttefiklerin çaresizliğinin sebebini sorgulamak yerine üç farklı kurgu ile (kara, deniz ve hava kuvvetleri) paralel bir şekilde savaşın acımasızlığını ve hüznünü hikayeler ile aktarma yoluna gidiyor. Bu hikayeler oldukça insansı, doğal ve son derece gerçekçi bir dil ile anlatılıyor. Savaş kutsanmıyor ancak savaş karşıtlığı da yapılmıyor. Nolan'ın tek derdi maalesef savaş esnasında yaşananları tüm çıplaklığıyla anlatma düşüncesi. Bu arada tahliye esnasındaki 400 bin müttefik asker -ölenleri düşünce 300 bin civarında- o kadar az gösterilmiş ki sanki birkaç tümenden ibaretmiş gibi izliyoruz. Bu arada kostümler ve ışık kullanımına şapka çıkartıyorum. Gerçekten olanca doğallığıyla sanatsal bir işe imza atılmış bu konuda başarılı. Bilhassa bahriyelilerin kıyafetleri çok ilgimi çekti zira o dönemki kıyafetlerin neredeyse aynısı bugün Deniz Kuvvetlerinde mevcut. Askerliğini yapanlar iyi bilir bunu ayrıca askeri terimlerde bolca kullanılmış. Film, istihkamın savaş esnasındaki kilit rolü ve önemine, pilotların yeteneklerine, sıradan bir rütbesiz askerin günlerce yaşadığı stresin vurucu etkisine de parmak basıyor. Gelelim kurguya. 3 farklı anlatım gayet sıradışı bir tercih aslında. Herkes klasik bir amerikan kurgusu beklerken karşılarında Nolan olunca haliyle kurgu da farklı bir metod üzerine oturtulmuş. Kötü mü olmuş? Hayır ancak gerekli miydi diye soracak olursak bence gereksiz. Bu kadar sığ bir konu için fazla detaylı bir tercih. Yine de Nolan bu filmde hem teknik dallarda hem de ses kurgusunda Oscar adaylığını garantiledi. Sinematografide kuşkusuz çok başarılı bir adam ama senaryo ve oyunculuk olmazsa o film ne yazık ki "başyapıt" olamıyor. Nolan bu filminde sonlara doğru İngiliz güzellemesi de yapabildi. Bu da İngilizlerin yaşadığı hezimetin gerçekliği dururken objektif değil tam tersine romantik bir tercih olmuş. Aynı şeyi Interstellar filminde yaptı. Gereksiz bir amerikan propagandasını gözümüze soktu. Beyzbol sahneleri, amerikan bayrağının gözümüze kadar sokulması, dünyayı kurtaran yine tek bir amerikalı! falan filan. Savaş karşıtlığına hiç girmemiş bile. Nolan'ın son filmlerine bakarsak bir yandan bağımsız sinemaya kucak açıp, sanatsal takılıp diğer yandan ticari sinemanın ve dolayısıyla Hollywood'un dehlizlerinde boğulmayı tercih ettiği net olarak görülebilir. Bu türün meraklılarına gerek oyuncu performans kalitesi gerekse de sinemasal kalitesi ortada olan ve savaş karşıtlığıyla ön plana çıkan The Thin Red Line'ı da şiddetle öneririm. Hans Zimmer'a değinmeden geçemem. Muazzamdı yine müzikleri enfes bir uyum sağlamış. Seçtiği konu ve yönetmenin tercihleri gereği senaryo başarılı değildi, ancak sinematografi ve ses kurgusu için izlenmeye değer. 7/10
    Fatih Zeki E.
    Fatih Zeki E.

    1 değerlendirme Takip Et!

    5,0
    26 Temmuz 2017 tarihinde eklendi
    Müthiş bi film.Eğer Oscar ödüllerini ben verseydim en iyi film ödülünü bu filme verirdim.Gerçekten bazen kelimeler yetmiyor ki bunu da bu filmde anladım.Nolan'a helal olsun.
    Kerim Ç.
    Kerim Ç.

    3 değerlendirmeler Takip Et!

    0,5
    10 Ağustos 2017 tarihinde eklendi
    Şaçma sapan tek aklımda kalan iğreç gerilim müziği iyyyyyyyyttyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyyy
    Turgay Buğdacigil
    Turgay Buğdacigil

    Takipçi 2.065 değerlendirmeler Takip Et!

    4,0
    19 Aralık 2020 tarihinde eklendi
    Senaryosunu da yazan Christopher Nolan’ın yönetmen koltuğunda oturduğu “Dunkirk”, 26 Mayıs – 3 Haziran 1940 tarihleri arasında Birleşik Krallığın, Fransa'nın Dunkerque (İngilizcesi Dunkirk) kıyılarında sıkışıp kalmış olan 400 bin askerinden yaklaşık 335 binini tahliye edişinin anlatıldığı bir II. Dünya Savaşı draması…

    Her filmi başlı başına ayrı bir sinema olayı olan Nolan bu filmdeki hikâyeyi, birleriyle kesişerek iç içe geçen üç bölüm halinde kurgulamış…

    Peki, neler mi bunlar?

    Elbette “dalgakıranda bir hafta”, “denizde bir gün” ve “havada bir saat” …

    Gelin başlayalım isterseniz yorumumuza…

    Ani gelen bir Alman baskınından paçayı tek başına kurtarabilen Tommy (Fionn Whitehead), Fransız mevzilerinden geçerek kendini, gemilerle tahliye edilmek üzere sıraya girerek beklemekte olan yurttaşlarının bulunduğu sahile atar…

    Orada karşılaştığı ilk isim, bir İngiliz askerinin cesedini gömmeye çalışan ve ilk önceleri boynundaki künye nedeniyle adının Gibson olduğunu zannederek, karşılık alamasa da kendisine öyle de hitap ettiği bir “Fransız Askeri’dir” (Damien Bonnard) …

    Bu arada sahile sıkışan birliklere yönelik Alman hava saldırılarının başladığını da görüyoruz…

    Ki, denizaltı destekli bu saldırılar hafta boyunca hız kesmeden sürecektir de…

    Sahilin karşı tarafında, yani İngiltere’de ise George (Barry Keoghan), pek çok sivil tekne gibi Kraliyet Donanmasınca Dunkirk’te mahsur kalmış olan askerleri adaya geri taşıma işiyle görevlendirilmiş olan Peter (Tom Glynn-Carney) ile babası Bay Dawson’a (Mark Rylance) yardıma gelir…

    Aynı esnada Kraliyet Hava Kuvvetlerinin üç Spitfires’ı, Alman uçaklarının saldırılarını, onlarla “it dalaşına” girmek suretiyle püskürtmek amacıyla havalanır…

    Bunlardan ikisinin pilotları Farrier (Tom Hardy) ve Collins’tir (Jack Lowden) …

    Derken hazırlıklarını tamamlayan Bay Dawson’ın teknesi de Weymouth’tan ayrılarak Dunkirk’e doğru yola koyulur…

    İlk icraatları da her ne kadar George için talihsiz bir biçimde sonuçlanacak olsa da bir Alman denizaltısınca batırılan bir teknenin üzerinde tüneyerek beklemekte olan şoka girmiş “Titrek Askeri” (Cillian Murphy) kurtararak tekneye almaları olur…

    Filmdeki kayda değer diğer önemli karakterler, bu tahliye operasyonunu Dunkirk sahilinden yöneten Komutan Bolton (Kenneth Branagh) ve Albay Winnant (James D'Arcy) ile Tommy ve (tek kelime İngilizce bilmediği için ağzını hiç açmayan) Gibson’ı üçleyen Alex’tir (Harry Styles) …

    Hikâyede daha fazla ayrıntıya girmek:

    Bir anlamda “spoiler” vererek henüz filmi izlememiş olanların ağzının tadını kaçırmak olacağı için anlatımı burada kesiyoruz…

    Yalnız bu yorumu bitirdiğimiz anlamına da gelmiyor…

    Zira biraz da 100 milyon dolarlık bir bütçe ile çekilerek brüt 526,7 milyon dolarlık hiç de azımsanamayacak bir hasılat rakamına ulaşmış olan filmin, “Nolan bağlamındaki” teknik ayrıntılarına da kendi tarzımızca kısaca bir değinelim istiyoruz…

    Bu çerçevede bizim dikkatimizi çeken “üç” husustan ilki de Nolan’ın teknik ekibinde “istikrarı” tercih etmesi oldu…

    Nasıl mı?

    Görüntü yönetmeni Hoyte Van Hoytema, editör Lee Smith, casting direktörü John Papsidera, prodüksiyon tasarımcısı Nathan Crowley, sanat yönetmeni Toby Britton, kostüm tasarımcısı Jeffrey Kurland ile ses işindeki Alex Gibson ve Gary A. Rizzo’nun sürekli birlikte çalışıyor olmaları…

    Aslında böylelikle de Nolan, “leb” dediğinde “leblebi” demek istediğini hemencecik idrak etmekte olan takım arkadaşlarıyla çalışmış olduğu için enerjisini diğer detaylara yönlendirebilme fırsatını yakalamış oluyor…

    İkincisi, her zaman olduğu gibi beyazperde de yine her biri ayrı birer yetenek olan “sıra dışı bir oyuncu kadrosu” ile arz – ı endam eylemesi…

    Üçüncü ve sonuncusuysa, fazla diyalog yerine elindeki bütçenin de sağladığı olanaklar sayesinde görselliğe ağırlık vererek aksiyon meraklılarının da gönlünü almış olması…

    Bizden bu kadar…

    Halen izlemediyseniz sıra sizde…

    Keyifli seyirler,
    Bülent E
    Bülent E

    Takipçi 5 değerlendirmeler Takip Et!

    1,5
    25 Eylül 2017 tarihinde eklendi
    Hayatımda izledigim en saçma savaş filmi konu yok başrol oyuncu yok kim kimle savaşıyor belli degil düşman hiç ortada yok kabus gibi savaş uçakları savaşıyor hangisi hangi ülkenin belli degil bu kadar berbat kurgu görmedim imdb 8.4 almış bi zevkle ekranin başına oturduk hahhaa....
    rudeonerudeone
    rudeonerudeone

    Takipçi 1.698 değerlendirmeler Takip Et!

    4,5
    8 Ağustos 2017 tarihinde eklendi
    Kusursuz müzik kullanımı ve görüntü yönetiminin eşlik ettiği hiç düşmeyen gerilimi ilk saniyeden son saniyeye kadar seyirciyi koltuklara çiviliyor. Bu meşhur tarihi olay ancak bu kadar gerçekçi ve çarpıcı ele alınabilirdi. Yalnızca görselliğe önem veren bir savaş filmi değil, aynı zamanda askerlerin psikolojisine de eğilen ve Dunkirk sahilinden o bir türlü çıkamama hissini sizlere bile iliklerinize kadar duyumsatacak bir dram aynı zamanda. Nolan'dan beklendiği üzere. Oyuncu kadrosu, zaten alışık olduğumuz tecrübelilerin dışında, beklediğimin üzerinde başarılı performanslar sergilemiş. Bu konuda da yönetmenin dokunuşu muhakkak önemli. Görülmesi gereken bir yapım.
    theyurdal
    theyurdal

    Takipçi 561 değerlendirmeler Takip Et!

    2,0
    2 Mayıs 2021 tarihinde eklendi
    Gerek filmin atmosferi, gerekte çkilen kalite güzel olsada filmi beğenmedim
    Rogojin
    Rogojin

    Takipçi 30 değerlendirmeler Takip Et!

    5,0
    22 Aralık 2018 tarihinde eklendi
    Nolan'ın bu filmini çok sevdiğimi söyleyemem, ama takdir ettiğim bir çok özelliği var. Yönetmenin savaş filmlerinden beklenen klişeleri tercih etmeyip suni bir atmosfer yaratmak yerine gerçekçi bir tarzda hikayesini anlatmasını çok beğendim. Karakterler ve kahramanlar hikayenin tüketilebilirliğini ve klişe bir hollywood tarzı filme dönüşmesine katkıda bulunabilecekken burada birbirine benzeyen, çoğunlukla biri diğerinden çok fazla öne çıkmayan, çıksa bile ana karakter olamayacak kadar herkes gibi duran kişilerle temas halindeyiz, bu anlamda film aslında kalabalıklardan oluşuyor diye de düşünebiliriz belki. Bir savaş filminden beklenen şeylerden biri, insan öldürmenin ilginç şekillerde sunulması, izleyicinin bu talebinin doyurulması da bir yandan. Bol kanlı ve inanılmaz savaş ve çatışma sahneleriyle filmi doldurmak yerine Nolan en insani birnoktaya odaklanıyor: insanların hayatta kalmak, yaşamak istemesine. Herkes yaşamak istiyor. Kahramanlara ihtiyacı olanlar gerçekleri eğip bükerek bunu yapabilirken gerçek ve hakikat sessiz sessiz var olmaya devam ediyor. Nolan'ın kesinlikle çok etkileyici görüntü yönetmenliği çalışmasına bizi sürekli rahatsız eden, geren ve filmden uzaklaştırabilen bir film müziği de eşlik ediyor çoğu kez. Görüntü yönetmenliğinde istismar sahneleri kasıtlı olarak geride bırakılmış ,bizleri duygulandırarak filme gönül bağı kurmamızı sağlayacak herşey ya olmuyor ya da kolayca bir kenara itiliyor veya görmezden geliniyor. Gördüğümüz şey, aslında korkan, kaçan, ölmek istemeyen ve yaşamak isteyen binlerce insanın her yanlarını sarmış düşmanlardan kurtulmak istemesi. Kahramanlık, politik övgülerle hakikatin gizlenmesi ise yanan uçak sahnesinde ne kadar da güzel yeriliyor... Herkese öneriyorum bu ilginç filmi.
    Daha Fazlasını Göster
    • En son Beyazperde eleştirileri
    • En İyi Filmler
    • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler
    Back to Top