Senaryosu, Agatha Christie’nin aynı isimli romanından (1934) uyarlanarak Michael Green tarafından yazılan “Murder on the Orient Express”, başrol karakteri Belçikalı Dedektif Hercule Poirot’yu da canlandıran Kenneth Branagh’ın yönetmen koltuğunda oturduğu, “gizemini” sonuna kadar koruyan bir polisiye…
Sinemaya ilk uyarlaması:
Albert Finney, Lauren Bacall, Martin Balsam, Ingrid Bergman, Jacqueline Bisset, Jean-Pierre Cassel, Sean Connery, Anthony Perkins, Vanessa Redgrave, Richard Widmark ve Michael York’lu “göz kamaştırıcı” bir kadro ile 1974 yılında Sidney Lumet’in bakış açısı ile yapılan roman, bu kez de yine “benzeri parlaklıktaki” bir oyuncu kadrosu ile yeniden yorumlanmış…
1934 yılının Kudüs’ündeyiz…
Yumurta boyutlarına takıntısı olan Poirot, polis gözetiminde Kutsal Kabir Kilisesinde yapılan bir saatlik bir toplantı esnasında çalınmış olduğu anlaşılan paha biçilmez değerdeki kutsal emanetler ile hırsızı bulmak için orada bulunmaktadır…
Suçlananlar ise, söz konusu toplantıyı yapan üç farklı dinin mensubu olan bir haham (Elliot Levey), bir rahip (David Annen) ve bir imamdır (Joseph Long) …
Şimdi onlar, ağlama duvarının önünde halka teşhir edilmektedirler…
Soyguna ilişkin başka bir iz bulamayan İngiliz polisi, bu suçu bunlardan birinin işlediğini iddia etmektedir…
Ancak Poirot’ya göre gerçek suçlu, mütevazi bir yaşam sürmekte olan bu adamlar değil polis şefinin (Michael Rouse) bizzat kendisidir…
Zaten Poirot’nun görevlendirdiği genç polis (Paapa Essiedu), çalınanları bu şefin ofisinde bulunca soruşturma da tamamlanmıştır…
Artık Poirot için tatile çıkma zamanı gelmiştir…
Derken ver elini İstanbul…
Vapurla giderken Poirot yolda, Bağdat’tan gelen mürebbiye Mary Debenham (Daisy Ridley) ile konuşarak ve aralarında bir ilişki bulunduğu fazlasıyla aşikâr olan Dr. Arbuthnot (Leslie Odom Jr.) ile de göz ucuyla bakışarak tanışır…
Tanışmakla da kalmaz, bir “sırlarının” bulunduğuna dair aralarında geçen bir konuşmaya da tanıklık eder…
İstanbul’a varırlar…
Poirot kendini, mis gibi kokuların etrafa yayıldığı eski dostlarından Muhammed’in (Miltos Yerolemou) restoranına atar…
O da ne?
Birden bir diğer dostu ve “Şark Ekspresinin (The Orient Express)” sahibinin yeğeni Bouc’da (Tom Bateman) yanında bir fahişe (Kathryn Wilder) ile çıkıp o mekâna gelmesin mi…
Şansa bak…
Bir anlamda bu, Poirot için İngiltere’ye dönüş biletinin ayağına kadar gelmesidir de…
Elbette senaryo gereği ekspresin Mary Debenham ve Dr. Arbuthnot dışında kalan diğer yolcularını da teker teker tanımaya başlıyoruz…
Kimler mi var aralarında?
Gelin sayalım…
Hemşire Pilar Estravados (Penélope Cruz) …
Lumet’in filminde bu karakterin adı İsveçli Greta Ohlsson olup “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” kategorisinde Ingrid Bergman’a Academy ve BAFTA ödüllerini kazandırmıştır…
Sanat eserleri pazarlayıcısı Edward Ratchett (Johnny Depp) ile diş ağrısından mustarip uşağı Edward Henry Masterman (Derek Jacobi) ve asistanı Hector MacQueen (Josh Gad) beraberce teşrif ederler…
Sırada havada uçarak tekme atan “hırçın” Kont Rudolph Andrenyi (Sergei Polunin) ile karısı Kontes Helena (Lucy Boynton) var…
Bu arada Poirot’ya geçici olarak MacQueen’in kompartımanın da yer bulunur…
Prenses Natalia Dragomiroff (Judi Dench) ve Alman asıllı yardımcısı Hildegarde Schmidt’de (Olivia Colman) çok gecikmezler…
Kendini Avusturyalı profesör olarak tanıtan Cyrus Bethman Hardman (Willem Dafoe) ile Amerikalı otomobil satıcısı Biniamino Marquez (Manuel Garcia-Rulfo) ve Caroline Hubbard’da (Michelle Pfeiffer) trendeki yerlerini alırlar…
Tabii kondüktör Pierre Michel’i de (Marwan Kenzari) atlamamak lazım…
Ve yola çıkılır…
Çıkılır çıkılmasına da…
“Kendine dikkat et” biçiminde tehdit mesajları alan ve ceketinin cebinde bir tabanca da taşıyan Ratchett son derece tedirgindir…
Şöhretini bildiği için Poirot’ya, yüklü miktardaki bir ödeme karşılığında kendisinin korumalığını üstlenmesini teklif eder…
Ama reddedilir…
O noktadan itibaren bizi iki önemli şey beklemektedir:
• Düşen çığ nedeniyle trenin raylardan çıkarak durması…
• Ratchett’in kompartımanında, bıçaklanarak öldürülmüş olarak bulunması…
Bouc bu vakanın aydınlatılmasını, Poirot’dan rica eder…
55 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilerek brüt 352,8 milyon dolarlık bir hasılat rakamına ulaşılmış olan “VFX” ve “yeşil perde” teknolojilerinin etkin olarak kullanıldığı filmin bundan sonrasında, “Daisy Armstrong’un trajedisinin” merkezde olacağı “Katil kim?” soruşturması filme damgasını vuracaktır…
Keyifli seyirler,