Beni gördüğünüzde hayatınızın en kötü gününü geçirdiğinizi düşünmenizi isterim. - İşler yolunda gidiyor ama benim gözüm daha yüksekte.. Televizyonun yaptığı en büyük katkılardan biri, cinayeti tekrar eve getirmesidir, ait olduğu yere. - Alfred Hitchcock.. Uyandığımızda belki de kendimizi daha fazla günün içinde ve hemen bunu hissedebilmek için televizyonu açarız.Gördüğümüz şeylerin tamamının neredeyse bizimle hiçbir ilgisi olmayıp,bize faydası olmayacağını bilsek de bir şekilde kendini o anda bir duyguya ait hissedersin.Her zaman sabah güne haberlerle başlandığı için sunulan haberler de aslında iç açıcı şeyler değildir.Güzel olumlu haberlerin sayısı hep çok çok azdır onlar 'satmaz' çünkü.Oldukça trajik ülkenin dört bir yanından iç karartıcı haberleri görüp durursun.Ama bu durum öyle alışılagelmiş bir hal almıştır ki artık o sunulan haberlerin iç karartıcı ve trajik yaşanmışlıklar olmalarına neredeyse duyarsız hale gelirsin.Bu durumda söyleyebileceğin şeyler 'çok üzücü,gerçekten üzüldüm,neyse oradan ekmeği uzatır mısın?' ya da 'yazık olmuş' gibi ifadeler.İşin diğer bir kötü tarafı da eğer haber konusu olduysan böyle bir durumda hiçbir mahremiyetin kalmaması.Gündem olmuş bir olayın içindeysen herkes her şeyi bilir ve iş aralarında ya da evde işlerini yaparken seni ve yaptıklarını konuşurlar ve böylece rutin bir gün daha tamamlanmış olur.. Louis Bloom'da tüm bunları iyi gözlemlemiş ve çok önemli bir haberi ki bu özellikle cinayet olduğunda,insanların boş zamanını dolduracak ve heyecanı hep zirvede tutacak hamleler yapan,haber dünyası adına aykırı ve haber etiğini hiçe sayan,daha iyi görüntüyü yakalayıp,bu anlamda iyi bir kariyere bir an önce kavuşmak isteyen,bir amatör kameraman.Hani şu haberi herkesten önce çekip,görüntüleri bir kanala satan kişilerden.Böyle dendiğinde basit bir şey yapıyormuş gibi görünse de aslında o bu anlamda en iyisi olmanın peşinde.Bu yüzden her gün çok fazla risk alıp sokaklarda en dehşet anları yakalamaya çalışıyor.Hayatı böyle sürüp gidiyor.Böyle bir hayattan da beklenildiği gibi son derece duygusuz,soğukkanlı ve işine odaklı bir karakter.Her an son derece sakin ve makul davranmaya çalışıyor.Kendisi ve işi için her şeyi yapabilir.Her ne olursa olsun bir cinayet,kaza,felaket olduysa herkesten önce olay yerinde olmak zorunda,hatta polisten bile önce.. Artık sıkça görmeye alıştığımız gerçek hayatların,yaşanmış olayların bir tür 'reality show'a dönüşmesini konu alan,haberlerin bu yönde bir sergilemeye gittiğini anlatan son derece çarpıcı ve bu anlamda düşündüğümüzde de rahatsız edici bir film.Amerikan yapımlarında,son zamanlarda haberlerin ve toplumun bu yönde bir ihtiyaca sürüklenmesini konu alan filmleri görüyoruz.'Gone Girl' filmi de bu anlamda son derece çarpıcı bir filmdi.. Son zamanların en özgün yapıya sahip filmlerinden olduğunu söyleyebilirim.Daha önce bu tarz konuya sahip bir film izlediğimi hatırlamıyorum.Haber dünyası ve teknoloji geliştikçe böyle bir meslek türü ortaya çıktı aslında.Artık herkes cep telefonuyla bu mesleği icra edebiliyor.Her anında yaşananların soğukluğunu,maddeselliğini ve iticiliğini hissedebiliyorsunuz.Filmde bu atmosfer çok iyi yansıtılmış ve Jake Gyllenhaal'un performansını alkışlamak gerek.Özellikle finaldeki sahnesi aslında film adına her şeyi özetliyordu.Bana biraz Taxi Driver'ın Travis Bickle'ını anımsatmadı değil ama elbette o çok daha fazla karmaşık bir karakterdi.Burada da bir yalnızlık söz konusu ama bir yandan da ciddi hedefleri olan ve kararlı bir Louis Bloom var.Ve Jake Gyllenhaal'un da alkışlanacak bir performansı var.Her anı sürükleyici,özgün,olay örgüsü ve kurgusuyla vermek istediği mesajları çok iyi aktaran bir film.. - 'Piyangoyu kazanmak istiyorsan,önce bilet alacak parayı kazanman gerek.' Puanım: [8/10] 'İyi seyirler'..