Nihayet izleme fırsatı bulduğumuz “The Conjuring: The Devil Made Me Do It” (2021) vesilesi ile bu akşam, yaklaşık üç yıl önce karaladığımız “The Conjuring” üçlemesinin ve “The Conjuring Universe / Evreni” serisinin ilk filminin yorumunu da, özgün yapısında pek fazla bir değişiklik yapmadan bir kez de burada paylaşalım istedik…
Filmin yönetmen koltuğunda serinin ikinci filminde olduğu gibi adını esas olarak “Saw” ve “Insidious” serileriyle duyurun James Wan oturuyor…
Senaryoyu da, ikinci devam filminde olduğu gibi Chad Hayes ve Carey W. Hayes ikilisi yazmış…
Bunlar filmin bilinen ve tanınan medyatik isimleri…
Ancak, “The Conjuring” projesinin arkasında “Annabelle” serisi ile “The Nun” (2018) gibi filmlerin de yapımcısı olan Peter Safran gibi öyle bir isim daha var ki, onun imza atacağı bütün yeni işler mutlaka takipte tutulmalı...
20 milyon dolar gibi Hollywood standartlarına göre oldukça mütevazı sayılabilecek bir bütçeyle çekilen filmin gişe hasılatı, bu rakamın neredeyse 16 katı yani 319,4 milyon dolar…
Filmin, 7.5/10 (453.346 oy) ve 4/5 (100.000 üzeri oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 7.2/10 (223 yorum) ve 68/100 (35 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları da oldukça iyi...
Yani kâğıt üzerinde, nereden bakılırsa bakılsın meraklısına, “beni mutlaka izle” diyen bomba gibi bir korku – gerilim filmi var karşımızda…
Peki, durum gerçekten de böyle mi?
Bu sorunun yanıtına geçmeden önce bu filmin müziklerini yapan Joseph Bishara’dan görüntü yönetmeni John R. Leonetti’ye, makyaj bölümü yöneticisi Eleanor Sabaduquia’dan adını burada sayamadığımız diğer pek çok önemli sinemacıya kadar birbirinden değerli ismin, “Saw”, “Insidious” ve “Annabelle” gibi projelerde de James Wan’ın ekibinde yer aldıklarını belirtmek isteriz…
Şimdi diyebilirsiniz ki, “Bu son söylediklerinizin, yukarıdaki sorunun yanıtı ile ne alakası var?”
Aslında bizce her şey çok açık…
Karşımızda, A dan Z’ye son derece profesyonel bir ekip var…
Ve bu ekibe, kamera karşısında ne yapacağını çok iyi bilen Vera Farmiga, Patrick Wilson ve Lili Taylor gibi oyunculardan oluşan bir kadro da eklendiğinde doğal olarak ortaya son derece sağlam bir Hollywood prodüksiyonu çıkıyor…
1971 yılında Perron ailesinin yeni taşındığı çiftlik evinde yaşanan paranormal olayların işlendiği filmin konusuna ve o yıllarda kullanılan araç gereç ve alet edevatla süslü nostaljik mekan ve dekorların ayrıntısına girmiyoruz…
Zira geçen yıllar içinde bunlara dair Beyazperde dâhil pek çok mecrada o kadar şey yazılıp çizildi ki, artık neredeyse eklenebilecek yeni hiçbir şey de kalmadı gibi…
Türün meraklılarını mutlu edeceğini umduğumuz bu filmi, biz keyifle izledik…
Umarız sizlerde sever ve benzer bir keyifle izlersiniz,