Ortalama puan
4,2
165 Puanlama
Ölüm Yolunda hakkında görüşlerin ?
2,5
3 Haziran 2021 tarihinde eklendi
“Dead Man Walking”; senaryosunu da, Rahibe Helen Prejean’ın aynı isimli kitabından uyarlayarak yazan Tim Robbins’in yönetmen koltuğunda oturduğu bir drama…

29 Aralık 1995 tarihinde vizyona giren bu filmin, 7.5/10 (89.932 oy) ve 4/5 (50.000 üzeri oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 8.2/10 (61 yorum) ve 80/100 (26 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları oldukça etkileyici…

Ama biz yine de; 11 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilen ve 39,3 milyon dolarlık bir hasılat rakamına ulaşmış olan bu filmi, her zamanki gibi önceliği oyuncu kadrosuna vermek suretiyle bizzat kendimiz mercek altına alarak inceleyecek ardından da puanlamaya çalışacağız…

Bunun için de; 4 kategoride aday olduğu 68. Academy ödüllerinden sadece biri olan “En İyi Kadın Oyuncu” Ödülünü, o tarihlerde yönetmen Tim Robbins ile evli olan Susan Sarandon’a kazandıran filmin ayrıntılı incelemesine geçmeden önce filme ilişkin ilk tespitimizi, sonrasında da naçizane ilk önerimizi paylaşalım istiyoruz…

Bu bağlamda da işe; karşımızdakinin, idam cezası karşıtlığı kullanılarak, Susan Sarandon ve Sean Penn gibi iki büyük yıldızın göz dolduran performanslarının da katkısıyla din propagandasının dibine vurulduğu ve 2004 yılından sonra da bu senaryonun tiyatro versiyonunun, Tim Robbins’in önerisi üzerine Amerikan Katolikliğinin imam hatipleri sayılabilecek okullarda "The Dead Man Walking School Theatre Project" adı altında sergilendiği bir film olduğunu söyleyerek başlayabiliriz…

Zira film, gerçek hayatta Rahibe Helen Prejean’ın yaptığı gibi idam cezasının, avukatlar, hapishane yöneticileri, gardiyanlar ve ölüme mahkûm edilmiş suçlular ile kurbanların ailelerinin üzerindeki etkilerine odaklanmak yerine dinin, başta suçlular olmak üzere tarafların tamamı üzerindeki rehabilitasyon yönüne odaklanmış…

Hani neredeyse iş, idam mahkûmu Matthew Poncelet inançlı biri olsaydı, adam kaçırma, tecavüz ve cinayet gibi suçları işlemeyecekti denilmeye kadar getirilmiş ya da oraya getirilmeye çalışılmış…

Ki, bu söylediklerimizi Matthew Poncelet’in yalanları terk edip samimi itirafları ile taçlandıracağı, dini etki altındaki kişisel gelişiminin her aşamasında da görüyoruz…

Zaten Rahibe Helen Prejean’ın (Susan Sarandon) bütün film boyunca gerek Matthew Poncelet (Sean Penn) ve gerekse de kurbanların aileleriyle yaptığı bütün görüşmelerde de devreye hemen, İncil’den alıntıların yapıldığı dini telkinler giriyor…

Aslında senaryoda, uyarlamadan çok bu tarz bir ayarlamaya gitmekle, bir taşla iki kuş vurma yöntemini tercih etmiş olan Tim Robbins; hem idam cezası karşıtlarının hem de idam cezasına taraftar olan muhafazakâr Amerikalıların her ikisinin birden, eleştirmenlerce yapılacak yorumlar aracılığı ile önce gönlünü sonrada cebindeki parayı (elbette gişede) almaya çalışmış ve kısmen de başarılı olmuş…

Peki, bu yapılan şey etik olarak doğru mu?

Aklı başında insanları sinemaya silah zoruyla götürmedikten sonra neden yanlış olsun ki…

Tim Robbins ve yapımcılar nihayetinde izleyiciye, böyle bir senaryoyu (yani gerçekte hayali) kurgulayarak satmayı uygun bulmuşlar…

Ancak gördüğümüz kadarıyla, “The Shawshank Redemption” (1994) ve “Mystic River” (2003) filmlerinin bu kafadaki yıldızı Robbins’in sinemadaki yönetmenlik macerası pek de uzun soluklu olamamış…

Filmde, Susan Sarandon ve Sean Penn’in performansları dışında dikkat çeken bir diğer husus da filmin müzikleri…

Özellikle de, Nusrat Fateh Ali Khan’ın yorumladığı şarkılar ile Bruce Springsteen’in yorumladığı filmle aynı ismi taşıyan şarkı…

Belki, yine klasik bir laf olacak ama diğer yorumlarımızda da olduğu gibi yazılmayanları yazmaya, anlatılmayanları anlatmaya, söylenilmeyenleri söylemeye çalıştığımız bu satırlar filme ilişkin ilk tespitimiz olsun…

İlk önerimize gelince:

O hakkımızı da bu kez; sinemasever dostlara, “Tim Robbins’in tek atımlık barutu gibi duran bu filmi, sadece Susan Sarandon ve Sean Penn’in vücut dilleri ve karşılıklı diyalogları için dahi izlemekte hiçbir sakınca yok” diye seslenerek kullanmak istiyoruz…

Sonuç olarak, kendi değerlendirme sistemimiz içinde puan olarak 2,5 verdiğimiz bu film için önerimiz de, aradan geçen bunca zamana rağmen halen izlemediyseniz, ağır din propagandası içeren bu filme “bir şans da siz verebilirsiniz” şeklinde olacak…

Keyifli seyirler…
4,0
22 Şubat 2020 tarihinde eklendi
Çok durgun bir film olmasına rağmen konusunun sürükleyiciliği sayesinde izlenebilir bir yapım olduğunu düşünüyorum. Gerçekten de 2 saat boyunca filmde hiç hareketli bir sahne görmedim. Filmde, bir idam mahkûmunun idam tarihi belirlendikten ölümüne kadarki olan süreci izliyoruz. Filmin başlarında bir avukatın bazı suçlardan hüküm giymiş birinin suçlu olmadığını kanıtlamaya çalışacağını anlatan bir film izleyeceğimi zannetmiştim. Film beni yanılttı. Beklediğimden daha farklı bir film ortaya çıktı. Gerçek bir hikâyeden uyarlama bir film. Filmdeki Rahibe gerçek hayattan bir karakteri canlandırıyor.
Filmin hikâyesi; Matthew Poncelet adlı kişi, bir kıza tecavüzden ve bir erkeği öldürmekten idama mahkûm edilmiştir. Matthew, bunun üzerine bir rahibeye mektuplar gönderir. Rahibe Helen Prejan, bunun üzerine Poncelet'in yanına gider. Rahibe, idam cezasının kaldırılmasını isteyen biridir. Bu yüzden Poncelet'in suçlu olup olmaması hakkında kesin bir karara varmamışsa da idam edilmesini istemeyen biridir ve bunun için mücadele eder. Filmde, Rahibenin bu mücadelesini izliyoruz. Filmin bize öğretmek istediği şeyin, idama mahkûm olmuş bir kişinin iç dünyasına girip onun ne gibi hislere ve duygulara sahip olduğunu anlamamız olduğunu düşünüyorum. Film bana bunu iyi bir şekilde hissettirebildi. Matthew, Rahibeye suçlarını itiraf ettiğinde Rahibe epey şaşırır ama yine de idam suçunu kabul edemez. Sonlara doğru Poncelet idam edilir ve film sona erer.
Film teknik olarak iyi bir filmdi. Görüntü yönetimi ve kurgusu başarılıydı. Müziklerinde oryantalist bir hava sezdim ben. Başroldeki iki oyuncu da müthiş performanslar ortaya koymuşlar. Hareketli bir film olmasa da bir idam mahkûmunun iç dünyasını bize gösteren dramatik bir filmdi.
Filme verdiğim puan= 7,7
5,0
30 Aralık 2010 tarihinde eklendi
Sean Penn in oyun gücü, yine üstlerdeydi...
3,5
23 Temmuz 2010 tarihinde eklendi
Bu filmi izleyip bu kadar çok yukseklere cıkaranlar...acıma duygusu idam edilen bir adamın pişmanlıgı ve son çırpınışları olarak algılanmış olsa gerek bu fılm bu kadar ilgi görüp bazı yorumlarda hatda hayatımın en ıyı fılmı dıyenlere kadar yukselmıs...yapmayın arkadaşlar sizde filmdeki rahibenın yaptıgını yapmısınız...rahibe bir kadının bu derecede bir katilin yanında ne işi var ona acıması empatı kurması felan sacmalık bunlar yonetmenın sacmalıgı gercekde boyle bsıey olması mumkunmu nerdeyse aşık olcakdı...filmi dibe sokan en buyuk hata bu...filmde kendını sean pennın yerıne koyup empatı kuranlar ölüm yolunda olan bı adamın son pişmanlıgına aglıyanlar...birde kendını o öldurduklerı ıkı gencın yerıne koyup empatı kursun bıde aılesının yerıne kendınızı koyun...sonra bıdaha aglarmısınız Matthew Poncelete yoksa ölümünü buyuk bi zevkle ızlemelımıydınız...fılmı ızleme bakıs acısı buyuk bır cogunlukla yanlıs yonden bakılmıs...bu kadar abartılcak kadar ıyı bır fılm degıl yonetmenın rahıbeyı boylesı bır adama karsı ılgı ve alakasını bu kadar ustunde tutması nerdeyse asıkmı olcaklar haddesıne kadar getırmesı fılmı mantık dısına cıkarmıs filmi bıtırmıstır...
4,0
12 Ağustos 2009 tarihinde eklendi
Ele aldığı konuları o kadar iyi anlatıp bizlere göstermişli etkilenmemek elde değil gerçekten.Tim Robbins in övgüye değerliği kuşkusuz fakat film tamamiyle ilgiyi hak eden cinsten.Susan Sarandon ve Sean Penn in olağanüstü performansları olsun, Eddie Vedder, Bruce Springsteen soslu harika soundtrack i olsun, izlenilmeli.8/10
1,0
24 Temmuz 2009 tarihinde eklendi
Film ne kadar duygu yüklü olmasına rağmen çok ama çok sıkıcı.Başından filmin sonunu biliyorsunuz.Adam cinayetleri işlemiş,sonunda idam ediliyor.Ne bi sürpriz flashblack,ne de sürpriz bir final var.Kötü bir film kötü ..
5,0
22 Temmuz 2009 tarihinde eklendi
Usta oyuncu Sean Penn yine tek kelimeyle mükemmel. Sanki rol yapmıyorda o anı yaşıyor gibi. Müthiş bir oyunculuk gösterisi. Ayrıca Susan Sarandon da takdir ettiğim ve beğendiğim aktristlerden biridir. Bu filmde de rolünü kusursuz oynamış. 10/9
5,0
4 Haziran 2009 tarihinde eklendi
Hayatımda izlediğim en güzel film. 10/10
2,5
30 Mayıs 2009 tarihinde eklendi
beni gerçekten ağlatabilen nadir filmlerden biridir. duygusuz sanıodum kendimi çok konuşulan duygusal filmlere ağlamadım ama buna ağladım katile mi ağladım bilmiyorum inşallah onun idamına üzülmemişimdir:)zaten film tamamen idamın gerekliliğine izleyeni ikna etmek için çekilmiş. filmin başında idamın engellenmesini istiyorsunuz, sonuna yaklaştıkça şaşırıp kafanız karışmış halde filmi bitiriyorsunuz. izleyeni bu konuda düşünmeye sevk eden etkili ve kaliteli bir film. izlemenin kişiye bir şeyler kazandırabildiği filmlerden biri
2,5
3 Mart 2009 tarihinde eklendi
ya bu sean penn muhtesem bir oyuncu, fiLmde gercekten mukemmeLdi...
5,0
31 Ağustos 2008 tarihinde eklendi
çok iyi oyunculuklar ve senaryo gerçekten etkileyici sean penni ilk keşfettiğim film...son sahnesi çok duygusaldı...kesinlkle bana sorulduğunda en beğendiğim 10 film arasına girecek bi yapıt...
4,0
13 Ağustos 2008 tarihinde eklendi
ozanozborn sen mi bensin , ben mi senim : ) aynı düşünceler bende de oldu film yazısını okurken.. eheh :d
4,5
23 Şubat 2008 tarihinde eklendi
bundan yıllar yıllar önce trt2 de tesadüfen izlemiştim en iyi filmlerim arasında hep olmuştur ve de olacak...sean penn hayranlığımın başaldığı film
5,0
26 Ocak 2008 tarihinde eklendi
benim hayatımda izlediğim en mukemmel filmlerden bir tanesidir.
4,0
7 Ocak 2008 tarihinde eklendi
suç, ceza, sevgi ve eksikliği konulu etkileyici film. insanı bayağı düşündürür, bi ters yüz eder, bi süre tanıdıklarını sevgi, ilgi, şefkat manyağı falan yapma isteği doğurabilir. oyunculuklar muazzamdır ki sean pen e ayrı bi parantez açmaya gerek yoktur sanırım.
Daha Fazlasını Göster