En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler
Filtrele:
Hepsi
1 ziyaretçi
4,0
2 Temmuz 2022 tarihinde eklendi
İnsanın etkileyebilen nadir filmlerden bir tanesi. Süresi nedeniyle de insanı izlerken sıkmıyor. Sonu bence daha güzel olabilirdi ama dram filmleri seviyorsanız izlemenizi tavsiye ediyorum. Nokta
toplama kampında yahudi çocukla arkadaş olan alman ın hazin sonu.. On numara bir nazi dönem filmi.. Sürükleyicilik kurgu kostum herşey harika.. Müthiş bir yapım olmuş..
“The Boy in the Striped Pyjamas” veya nam-ı diğer “The Boy in the Striped Pajamas” ın yönetmen koltuğunda, aynı zamanda filminin senaryosunu da John Boyne’un aynı adlı romanından (2006) uyarlayarak yazan Mark Herman oturuyor…
12,5 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilerek 44,1 milyon dolarlık bir gişe yapan filmin yapımcılığını İngiliz BBC ve Heyday Films, dağıtımını da ABD’li Miramax üstlenmiş…
Kısaca hikâyesi, biri kamp komutanın diğeri de kamptaki bir mahkûm ailesinin oğlu olan 8 yaşındaki Bruno ile Shmuel isimli iki masum çocuğun bakış açısından İkinci Dünya Savaşında, Nazi toplama kamplarında gerçekleştirilen Yahudi soykırımının anlatımı olarak özetlenebilecek filmin, 7.8/10 (160.485 oy) ve 3.9/5 (114.236 oy) olan IMDB ve Rotten Tomatoes izleyici puanı ortalamalarıyla 6.3/10 (137 yorum) ve 55/100 (28 yorum) olan Rotten Tomatoes ve Metacritic yorum ortalamaları arasında hiç de azımsanmayacak bir çelişki var…
Hani aslında bu; birinin (izleyicinin) ak dediğine, diğerinin (sinema eleştirmeninin) kara dediği boyut da, uzlaşılması imkânsız bir çelişki gibi durmuyorsa da nedenini sorgulamamızın önünde de her hangi bir engel yok…
O nedenle, gelin isterseniz, her zamanki gibi önceliği yine oyuncu kadrosuna vermek suretiyle filmimize biraz daha yakından bakalım…
Oyuncu kadrosu deyince de yorumumuzun temelini oluşturacağı için kısaca da olsa başroldeki karakterlere bir göz atalım…
1. Alman ailesinin annesi Elsa - Vera Farmiga (ABD’li) 2. Alman ailesinin kamp komutanı olan babası Ralf - David Thewlis (İngiliz) 3. Alman ailesinin kızı Gretel - Amber Beattie (İngiliz) 4. Alman ailesinin 8 yaşındaki oğlu Bruno - Asa Butterfield (İngiliz) 5. 8 yaşındaki Polonyalı Yahudi mahkûm Shmuel - Jack Scanlon (İngiliz) 6. Polonyalı Yahudi mahkûm (Doktor) Pavel - David Hayman (İskoç) 7. Alman SS subayı Teğmen Kotler - Rupert Friend (İngiliz)
Sanıyoruz bu kadarı yeterli…
Şimdi diyeceksiniz ki; “Hayırdır, ne oldu da böyle bir liste yapma ihtiyacı duydun?”
Baştan hemen söyleyelim; bu listenin, iyi veya kötü oynayan oyuncularla hiçbir alakası olmadığı gibi filmde kötü oynayan oyuncu da yok zaten…
Peki, bu listenin anlamı ne o zaman?
Bu konuya, işin teknik kısmına da şöyle bir değindikten sonra tekrar geri döneceğiz…
Teknik demişken de aslında dönemin ruhuna ve atmosferine uygun olarak tasarlanan mekân (toplama kampı görüntüleri Macaristan da çekilmiş), dekor, kostüm ve makyajların yanı sıra kamera, ışık, kurgu ve müzik gibi unsurlarda da herhangi bir sorun yok…
Oyuncular kısmında olduğu gibi burada da her şey yolunda gibi…
Ama işlerin yolunda olmadığı çok önemli bir şey var bu filmde ki o da bize göre, Türkçe dâhil pek çok dile tercüme edilen ve bütün dünyada beş milyon adetten fazla satan “The Boy in the Striped Pyjamas” (2006) isimli roman ve o romandan uyarlanan filmin senaryosu…
Burası yeri olmadığı için şimdi uzun uzadıya, aslında toplama kamplarında örneğin Auschwitz’de işler böyle yürümüyordu yahut çocuklar zaten daha en başta gaz odalarına gönderiliyordu şeklinde bir kitap eleştirisi faslına girmeyeceğiz…
Girmeyeceğiz de, “aynı şekilde gerçeklerden kaçmanın da pek fazla bir anlamı mevcut değil” demeyi de ihmal etmeyeceğiz…
Evet...
İşlenen konunun tarihi detaylarına hâkim olmayan veya bırak hâkim olmayı, detaylara ilişkin en ufak bir bilgisi dahi bulunmayan yahut işin o kısmıyla hiç ilgilenmeyen sıradan sinema izleyicisi için “The Boy in the Striped Pyjamas”, yanlışlarla dolu hikâyesi ile kimi sahnelerde yürek burkan bir film halini de almış olabilir…
Tamam da be kardeşim, Alman’ından Polonyalısına kadar filmdeki bütün karakterleri ne diye İngilizce (hem de pırıl pırıl aksansız bir İngilizce) konuşturuyorsunuz?
Hadi film, İngiltere ve ABD için çekildiğinden öyle oldu diyelim ve biz filmin aslında Almanca olduğunu ve herkesin Almanca konuştuğunu varsayalım…
O zamanda, 8 yaşındaki Polonyalı Yahudi Shmuel’in nasıl olup da şakır şakır Almanca konuşabildiği sorusu çıkıyor ortaya… (Mümkün değil ama Doktor olduğu için Polonyalı mahkûm Pavel’i Almanca biliyor kabul etsek dahi)…
Şimdi bazıları, “Ne olacak, o da biliyordur” diyebilirler…
Böyle diyenlere bizde, “Hayır canım” deriz…
Eğer öyle olsaydı, birbirlerinin isimlerinin “Shmuel” ve “Bruno” olduğunu öğrenen iki küçük çocuk, “böyle bir ismi ilk kez duyuyorum” diyerek büyük bir şaşkınlık yaşamazlardı…
Sanıyoruz şu ana kadar ki açıklamalarımızla hem baştaki oyuncu listesinin yapılış amacına hem de sinema izleyicisi ile sinema eleştirmenleri arasındaki yorum farklılığının nedenlerine (en azından bir kısmına) ışık tutarak netlik kazandırmış olduk…
Sonuç olarak, sadece tarihsel gerçekleri çarpıtmakla kalmayıp çocuklar üzerinden duygu sömürüsü de yapmaya çalışan bu film için çok net bir “izleyin” ya da “izlemeyin” önerisinde bulunmayacağız… Keyfiyet tamamen size ve tercihlerinize kalmış…
Son bir not: Tüm hakları bize ait olan bu yorumun orijinali; bir başka mecrada tarafımızca, 12 Eylül 2018 günü saat 01.51’de yazılarak paylaşılmıştır...
2. Dünya savaşını, filmin içine çocukların masumiyetini ve saflığını da katarak anlatan bir film. Filmin bazı sahnelerin de bunlar gerçekten yaşanmışsa (ki yaşandı) nasıl bir vicdan nasıl bir acımasızlık demekten alamadım kendimi. Film tavsiyemdir izlediğinize pişman olmazsınız diye düşünüyorum. İyi seyirler.
TEK KELİME İLE BAŞYAPIT BU FİLMİ İZLEYİPTE ETKİSNDE KALMAYACAK BİR İNSAN BULAMASSINIZ 10 ÜZERİNDEN 10
Bir tokat gibi insanın yüzüne çarpılan gerçekler Ve soğuk duş etkisi yaratan mükemmel bir final.Tel parmaklıkların iki ayrı yüzünde iki ayrı çocuk Ve birbirinden ne kadar farklıysa aslında o kadar da eş bir hayat...Babasının korkunç bir yerden sorumlu olduğu için onun da korkunç bir insan olabileceğini düşünen ama ısrarla buna inanmak istemeyen Bruno..."Bu teller haywanlar girmesin diye değil,insanlar çıkmasın diye(!)"sözleriyle yaşadığı hayatın we onu bekleyen sonun ne olduğunu bilen ama ısrarla bunu kabullenmeyen Shmuel...Filmde Shmuel'i her gördüğümde içimde birşeyler cız etti,o bakışlarındaki yorgun ifade,gülümsemesindeki çocuksu çaresizlik Ve daha birçok anlam dolu hareketi... Bugüne kadar Nazilerle ilgili birçok film izledim ama sanırım hiçbiri bu kadar sarsıcı olmadı.Belki gerçekleri iki farklı hayat yaşayan çocukların gözünden izlemek bu kadar etkiledi beni.Filmin her karesini ayrı ayrı özümsemek gerekir, çünkü hepsinde birbirinden farklı karakterlerden aslında aynı sonuca çıkan gerçekler göze çarpıyor...Uzun zamandır böylesine ağladığım Ve böylesine bir insanlık dersinin werildiği çarpıcı bir film izlememiştim.Benim için dört dörtlüktü film.Mutlaka ama mutlaka izleyin Ve izlettirin,tarihin gerçeklerini bir de bu iki çocuğun gözünden,onların duygularıyla izleyin...
Nefret! Geçmişte olduğu gibi günümüzde de en büyük suçlardan biri olarak addedilmektedir. Fakat düşündünüz mü bu duygu doğuştan mı gelmektedir? Yoksa çevresel faktörlerin etkisi ile sonradan mı öğrenilmektedir? Film bize bu soruların cevaplarını tokat gibi vuruyor. Bruno, yüksek rütbeli bir Nazi generalinin oğludur. Henüz 8 yaşındadır ve onun için hayatın anlamı, çevresini keşfetmekten ve akranları ile oyun oynamaktan ibarettir. Yine kendisi gibi 8 yaşında olan Yahudi bir çocuk ile arkadaşlık kurar. Shmuel’ in Yahudi olması önemli değildir. Çünkü o nefret ile doğmamıştır. Ablası gibi nefreti de henüz öğrenmemiştir. Arkadaşının etnik kimliği ve dini ile ilgilenmemektedir. Tel örgülerin engelinde de olsa filizlenen bu arkadaşlık onları engelleyemeyecektir. Schindler’ in Listesi, Hayat Güzeldir ve Piyanist filmlerinin bir tık aşağısında olsa dahi, vermiş olduğu anlamlı mesajlar ve öğreticiliği ile adı bu filmlerle beraber anılacaktır Çizgili Pijamalı Çocuk filminin. Öncelikle süresinin biraz az olduğu düşüncesindeyim. İkinci bir husus ise, merkeze bir çocuğu koyması (ki zayıf noktamdır) ve beklemediğim bir final sahnesi ile gereğinden fazla duygu sömürüsüne gidilmesi filmin olumsuz bir özelliği olarak öne çıkıyor. Haricinde Vera Farmiga ile David Thewlis tanıdığım ve geçmiş performanslarını beğendiğim oyunculardır. Bu filmde de etkileyici oyunculukları göz doldurmuş. Nazi generali rolündeki David Thewlis’ in Yahudiler için kullandığı “Onlar insan bile değil” repliği çok vurucuydu. Dönemin, akıl hastalığına varan nefretini göstermek adına çok etkili bir replik verilmiş. Koleksiyoncuların arşivlerine mutlaka eklemesi gereken, etkili bir dönem filmi olmuş.
Bu film masumiyetin ve savaşın çocuklar üzerindeki anlamsızlığını anlatıyor. Sıcak ve bir okadar da yürek burkan bir hikaye. Tabiki piyanist, shindler ve hayat güzeldir kadar başyapıt olmasa da kendisini izlettiriyor. Filmin içinde sonunu tahmin edebilirsiniz fakat film bittiğinde yüzünüzde acı bir ifade olacak. İyi Seyirler.10/7.5
Film, o dönemin zihniyetini çok iyi yansıtıyor. Çok başarılı diyebileceğim bir oyuncu performansı yok. Nedense bruno, shmuel ile tanışır tanışmaz filmin sonunda az çok ne olacağını tahmin ettim. Filmi izleyen birçok kişinin yorumlarını dinledim birçoğu 'başyapıt' dedi. Bence hiç de öyle bir film değil. Evet başarılı ama abartıldığı kadar değil. Bence normalin biraz üstünde.
Filmle ilgili en büyük rahatsızlığım "yerel" oyuncular ve yerel dilin yoksunluğuydu. Aslında bu Vera Farmiga, Asa Butterfield vs. değil de, özellikle Shmuel ile ortaya çıktı. Toplama kampındaki bir Yahudi çocuğu canlandıracak en son kişi belki de inanılmaz bariz İngiliz aksanı ile kulaklarımızı, dış görünüşü (tamam çocuk belki çok alışıldık bir İngiliz değil ama kesinlikle alışıldık bir Yahudi de değil, aslında beyaz teni ve sarı saçlarıyla alışıldık bir İngiliz diyebiliriz de) ile de gözlerimizi tırmalayan bir çocuk olabilirdi, nitekim bu filmde aynen bunu görüyoruz. Ayrıca bir çocuk oyuncuya göre bile pek fazla başarılı bulamadım performansını. Mesela Butterfield (daha sonra Hugo ve Ender's Game ile iyice parlayacak olan) daha o yaşlarda belli bir çizgiyi yakalamış ve seyirciyi avucunun içine almayı başarıyor. Bu memnuniyetsizliğim bir tarafa, hikaye her zaman olduğu gibi çok dramatik ve moral bozucu. Her ne kadar yönetmen bunun için ayrıca çaba göstermemiş ve duygu sömürüsü sınırını aşmamayı başarmış olsa da, insanlık tarihinin bu çok karanlık dönemi bir kez daha bizleri etkiliyor. Hele ki hikaye iki çocuk temelinde ve onların masumane bakış açısı üzerinden anlatılıyor ise. Finali ile çok büyük bir vurgun yiyeceğiniz film, ilk saniyesinden itibaren de kendini çok rahat izletiyor.
''the boy in the striped pyjamas: hikayeyi anlatmayacağım çünkü ziyadesiyle müteessir edici. ikinci dünya savaşı sırasında almanya'da yahudilerin uğradığı büyük dramdan bir kesit sunuyor bizlere bu film ve etme bulma dünyasında gene ne yazık ki sevgi dolu kalplere sahip masumlar çekiyor cezayı. yönetmen mark herman'ın seyrettiğim ilk filmi. minik kahramanımız maceracı bruno (asa butterfield) gerçekten yetenekli bir oyuncu 'hugo'yu seyrettiğimde de söylemiştim, bu çocukta iş var. anne rolündeki vera farmiga'yı filmin ortalarına doğru daha bir sevmeye başlıyorsunuz 'vicdan' bazı insanlarda zor zamanlarda dahi gücünü koruyor. nazi'lerin çocuklarını nasıl zehirlediklerine dair filmde ince ayrıntılar var ve bunları yakalamak için dikkatli bir göze de ihtiyaç yok. rupert friend (teğmen) her ne kadar kötü bir karakterde görünse de altında yatan nedeni anlıyorsunuz ve bruno'ya veda ederken üniforması içinde oldukça etkileyici bir duruş sergiliyor. filmi seyretmeme albay dursun çiçek'in kızı irem çiçek'in twitter'daki mesajı sebep oldu. bizler de bugünün türkiye'sinde o günün 'yahudileri' değil miyiz?
Flim buram buram amerikan emperyalizmi kokuyor ve sadece propaganda amaçlı yapılmış çok sığ bir senaryosu olan bir filmin hakkettiği puan bu değildir unutmayın ki savaşın kaybeden haklı bile olsa suçludur.
alman subayın yahudiden tiksindiği sahne şimdi israilli ve filistinliler arasında geçerli galiba. tüm insanlık olarak tek sorun geçmişten ders çıkaramamamız. sözde herkesi eşit kabul etmesine rağmen, devletler güçlendikçe kendi ırklarını üstün hissedebiliyorlar malesef.bu filmi tarafsız bir gözle izlemek zor biliyorum, ama öyle olması lazım, hiç bir şey almanların o dönem yaptıklarını haklı çıkarmaya yetmez. sorun geçmişden yeterli dersi alamamamız ve başkasının yerine kendimizi koyamamamız. filmin sonunda da bu işlenmiş zaten. acı çektirilenlerin acısını, kalbinin tam ortasında dramatik bir şekilde hissetmek. bir çocuğun gözüyle yaşanılanların keşfedilmeye çalışılması. film maksimum 7.5 puanı hakediyor.
etkileyici bir film olmuş..biraz daha uzun sürmesini isterdim..2. dünya savaşını konu alan pek çok film izledim..ama çocuk gözüyle ve sade bir şekilde ele alan bu film benim için ayrı bir yere sahip oldu..shmuel rolündeki çocuğun performansı oldukça başarılı..
Beyazperde.com'da gezintiye devam etmek istiyorsanız çerezleri kabul etmelisiniz. Sitemiz hizmet kalitesini artırmak için çerezleri kullanmaktadır.
Gizlilik sözleşmesini oku.