Stephenie Meyer’ın aynı adlı romanından uyarlanan Twilight (Alacakaranlık), genç bir kız olan Bella Swan’ın (Kristen Stewart) küçük bir kasaba olan Forks’a taşındıktan sonra gizemli biri olan Edward Cullen (Robert Pattinson) ile yaşadığı aşkı konu alıyor. Yan karakterler, özellikle Cullen ailesi (Ashley Greene, Peter Facinelli, Elizabeth Reaser) ve Jacob Black (Taylor Lautner), hikayeyi zenginleştiren unsurlar arasında. Ancak bu karakterlerin yeterince derinlemesine işlenmemiş olması, hikayenin yalnızca Bella ve Edward ilişkisine odaklanması hitap ettiği kitleyi değiştiriyor diyebiliriz.
Filmin atmosferi, Forks kasabasının sürekli yağmurlu ve sisli havasıyla oluşturulmuş ve vampir hikayesine uygun bir karanlık estetik sağlanmıştır. Catherine Hardwicke, genç bir aşk hikayesini fantastik bir dünyada canlandırmak için doğru bir görsel ton seçmiş. Ancak, düşük bütçeli özel efektler, özellikle vampirlerin parlaması gibi ikonik sahnelerde, filmin ciddiyetini olumsuz etkileyebiliyor.
Sinematografi, minimalist bir tarzda çekilmiş. Bu, filmi daha samimi kılmakla birlikte bazı sahnelerin donuk görünmesine yol açıyor.
Catherine Hardwicke, ergenlik dönemi romantizmini ve vampir mitolojisini birleştirmeye çalışırken hikayeye genç izleyici kitlesinin gözünden yaklaşmayı tercih etmiştir. Ancak, bu tercih, daha olgun izleyiciler için hikayeyi yüzeysel hale getiriyor. Kitaba bağlı kalma çabası, filmin olay örgüsünde aceleci bir his yaratıyor; bazı sahneler, karakterlerin motivasyonlarını derinlemesine anlamayı zorlaştırıyor. Seriyi çok geç izlemeye başlamış olmam da bunu etkileyen unsurlardan biri olabilir.