0'lı yıllarda kısa bir sürede furyaya dönüşen genetik mutasyon teması, çoğunlukla "öteki" meselesini gündeme taşımak için yeni bir vesile olmuştur. Bu kimi zaman türün popüler örneklerinden Tehlikeli Tür'de (Species, 1995) olduğu gibi tehdit edici bir uzaylı görünümüne bürünüp Yaratık (Alien) serisi ile flört eder, kimi zaman da Tehlikeli Yaratıklar'da (Mimic, 1997) izlediğimiz şekilde karanlık bir bilim eleştirisi için yeni bir mecra sağlar. Yüzeyde din-bilim karşıtlığı ile ilerleyen genetik mutasyon teması daha derinlerde toplumsal kimlikleri dert edinir; ancak bu kimliğin nasıl ve ne şekilde oluştuğu her zaman bir soru işareti olarak kalır ve kafaları kurcalamaya devam eder. Diğer bir deyişle, bu filmlerde kimlik, toplumsal bir gösteren olmaktan ziyade verili ve ilksel bir hakikat alanı olarak kabul edilir.
Kendisini Küp (Cube, 1997) gibi deneysel bir filmle tanıdığımız Vincenzo Natali'nin Guillermo Del Toro'nun da desteğini alan son filmi Deney (Splice), bu eksiğin tespitine dayanıyor. Tehlikeli Tür tarzı bir aksiyonla ilgilenmeyip kendisinden bu yönde beklentileri boşa çıkaran Deney, kimlik sorununun en başına dönüyor. Filmin adım adım ilerleyen bir büyüme öyküsü olmasının temel nedeni bu.
Deney en kaba tabiri ile Shelley'nin o tüketilemeyen gotik eserine bir geri dönüş, yeni bir Dr. Frankenstein vakası içeriyor. Hakimiyet saplantısının patolojik hale geldiği, tanrı kompleksinin patladığı o çılgın bilim adamı motifi, bu sefer tüm modern yan anlamlarından sıyrılmış, dahası tüketim toplumunun çok sevgili evlatlarına dönüşmüş dehalarda yeniden hayat kazanıyor. Tek derdi 'Wired' dergisine kapak olmak, şöhret basamaklarını uçarak çıkmak olan Elsa ve Clive'ın, bir Tanrı olarak yarattıkları "şeyin" karşısında büyülenme ve esrime haline geçmeleri, bu çılgınlığın izini taşıyor. Sürecin zıvanadan çıkacağı daha en başından beri bellidir. Kimin daha canavar olduğuna dair o meşhur soru, giderek travmatik bir hal alacaktır. Çünkü Deney yalnızca Frankenstein öyküsünün basit bir yeniden yorumlanması değil; trajik, trajik olduğu kadar da hastalıklı bir anne-kız öyküsüdür...