Senaryosunu da, Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın aynı isimli romanından (1912) uyarlayarak kaleme almasının yanı sıra...
İlk uzun metrajlı (debut) sinema filmini de çeken Erman Bostan'ın yönetmen koltuğunda oturduğu "Cadı"; Los Angeles Sinema Okulu standartları çerçevesinde değerlendirdiğimizde...
Korkunun, "Psikolojik (Psychological)" ve "Paranormal" alt kategorilerindeki...
Gizemini uzunca bir süre koruyan...
Bir korku gerilim olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz, dönemi ve dönemin İstanbul'unu doğru yansıtmak bağlamında...
Büyük bir titizlikle çalışan görüntü yönetmeni Şafak İldiz ile sanat yönetmeni Soydan Kuş...
Şahane işlere imza atarlarken...
Seslendirme grubunun resmen sınıfta kaldığı bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
- Sultan II. Abdülhamid dönemi, İstanbul -
Kocasını savaşta kaybederek dul kalan Fikriye (Buse Meral)...
Yengesi Emine (Nur Sürer) tarafından...
Alelacele bir biçimde...
Yaşadığı köşkte cadı söylentilerinin yayıldığı...
Aslında kendisi de bir dul olan Naşit Nefi Efendi (Furkan Andıç) ile evlendirilir...
***
Ve...
İlk günün akşamında...
Hizmetlilerin başındaki İrfan Kahya'ca (Süreyya Kilimci)...
Çoğu boş ve kilitli vaziyette bekletilen odalar arasındaki...
Kendilerininkine yerleştirilirken...
***
Çok geçmeyecek...
Ve aynı odadaki yatağa...
Fikriye'nin yeni kocası Naşit'de gelip girecek...
***
Ertesi sabah uyandığında da...
Köşkte açık bulduğu bütün odaları dolaşmaya kalkışan Fikriye...
Naşit'in evlatlığı...
Konuşma engelli Salime (Manolya Maya) ile ortalıkta koşuşturan çocuklar...
Ragıbe (Ekin Pasvanoğlu) ve Nesip (Yağız Ata Dinçer)...
***
Hava kararıp...
Bir türlü engelleyemediği merakıyla geride...
Gezilmedik oda ve keşfedilmemiş hakikat bırakmak istememesi sebebiyle de...
Naşit'in diğer karılarının da karşılarına çıkıp...
Boğularak ölmelerine neden olan Naşit'in ilk karısı Binnaz'ın (Dilara Arslan Argun) hayaletine dönüştüğü iddia edilen...
Cadı gerçeği ile de yüzleşecek...
***
Bizler de bu arada...
İşlerinin yoğunluğunu bahane ederek...
Çalıştığını söyleyen Naşit'in gerçekte...
Gece yarılarına kadar meyhanelerde takıp...
Demlenmekte olduğunu göreceğiz...
***
Ancak...
"Spoiler" vermek suretiyle...
Fırsat bulup da bugüne kadar bu filmi izleyememiş olanların ağızlarının tadını kaçırmaktan hoşlanmayacağımız için biz de...
Tam da bu kritik noktada...
Anlatımımızı bitireceğiz...
Dakika 24...
***
Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın kendisinin...
Çocuk yaştaki okuyanını dahi derinden etkileyen...
Ziyadesiyle sade ve bir o kadar da anlaşılır tarzdaki karakter ve olay betimlemelerinin aksine...
Gereksiz yere uzatılarak insanın sabrını taşıran bir niteliğe evrilen filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; nihayetinde her şeyin berraklığa kavuşacağı, 110 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,
İlk uzun metrajlı (debut) sinema filmini de çeken Erman Bostan'ın yönetmen koltuğunda oturduğu "Cadı"; Los Angeles Sinema Okulu standartları çerçevesinde değerlendirdiğimizde...
Korkunun, "Psikolojik (Psychological)" ve "Paranormal" alt kategorilerindeki...
Gizemini uzunca bir süre koruyan...
Bir korku gerilim olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz, dönemi ve dönemin İstanbul'unu doğru yansıtmak bağlamında...
Büyük bir titizlikle çalışan görüntü yönetmeni Şafak İldiz ile sanat yönetmeni Soydan Kuş...
Şahane işlere imza atarlarken...
Seslendirme grubunun resmen sınıfta kaldığı bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
- Sultan II. Abdülhamid dönemi, İstanbul -
Kocasını savaşta kaybederek dul kalan Fikriye (Buse Meral)...
Yengesi Emine (Nur Sürer) tarafından...
Alelacele bir biçimde...
Yaşadığı köşkte cadı söylentilerinin yayıldığı...
Aslında kendisi de bir dul olan Naşit Nefi Efendi (Furkan Andıç) ile evlendirilir...
***
Ve...
İlk günün akşamında...
Hizmetlilerin başındaki İrfan Kahya'ca (Süreyya Kilimci)...
Çoğu boş ve kilitli vaziyette bekletilen odalar arasındaki...
Kendilerininkine yerleştirilirken...
***
Çok geçmeyecek...
Ve aynı odadaki yatağa...
Fikriye'nin yeni kocası Naşit'de gelip girecek...
***
Ertesi sabah uyandığında da...
Köşkte açık bulduğu bütün odaları dolaşmaya kalkışan Fikriye...
Naşit'in evlatlığı...
Konuşma engelli Salime (Manolya Maya) ile ortalıkta koşuşturan çocuklar...
Ragıbe (Ekin Pasvanoğlu) ve Nesip (Yağız Ata Dinçer)...
***
Hava kararıp...
Bir türlü engelleyemediği merakıyla geride...
Gezilmedik oda ve keşfedilmemiş hakikat bırakmak istememesi sebebiyle de...
Naşit'in diğer karılarının da karşılarına çıkıp...
Boğularak ölmelerine neden olan Naşit'in ilk karısı Binnaz'ın (Dilara Arslan Argun) hayaletine dönüştüğü iddia edilen...
Cadı gerçeği ile de yüzleşecek...
***
Bizler de bu arada...
İşlerinin yoğunluğunu bahane ederek...
Çalıştığını söyleyen Naşit'in gerçekte...
Gece yarılarına kadar meyhanelerde takıp...
Demlenmekte olduğunu göreceğiz...
***
Ancak...
"Spoiler" vermek suretiyle...
Fırsat bulup da bugüne kadar bu filmi izleyememiş olanların ağızlarının tadını kaçırmaktan hoşlanmayacağımız için biz de...
Tam da bu kritik noktada...
Anlatımımızı bitireceğiz...
Dakika 24...
***
Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın kendisinin...
Çocuk yaştaki okuyanını dahi derinden etkileyen...
Ziyadesiyle sade ve bir o kadar da anlaşılır tarzdaki karakter ve olay betimlemelerinin aksine...
Gereksiz yere uzatılarak insanın sabrını taşıran bir niteliğe evrilen filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; nihayetinde her şeyin berraklığa kavuşacağı, 110 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,