İç içe geçerek birbirine eklemlenmiş...
Alakasız iki hikayeden oluşan senaryosunu da kaleme almasının yanı sıra ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmini de çeken Tunahan Kurt'un yönetmen koltuğunda oturmakta olduğu "Karganın Uykusu", gizli kalmış bir suç ve cinnet draması olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz, başroldeki Nasip'i canlandıran Ahmet Ağgün'ün sıra dışı performansı ile görüntü yönetmeni Ziya Kasapoğlu'nun becerisine tanıklık ettiğimiz bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
4 yıldır çalıştırılmayan bir maden ocağının...
Görsel değil de konu ve konum itibarıyla...
"The Shining"in (1980) Overlook Hotel'ini anımsatan hizmet binasında...
Bir tür bekçilik göreviyle ikamet ederek...
Oğlu İsmail (Alperen Aktaş) ile beraber yaşayan Nasip...
Kimi zaman bu tesisi...
Vahap (Engin Yüksel) ve Bekir (Müjdat Altıngöz) gibi zamparalara...
Ücreti karşılığında...
Hem yanlarında getirdikleri fahişelerle yiyip içip hem de onlarla sevişebilecekleri bir mekan olarak kullandırırken...
***
Pek çok psikolojik sorununa ilaveten...
İntihara meyilli ve tehlikeli bir uyurgezer olarak da hayatını sürdürmekte...
***
Üstelik durumunun farkında olduğu...
Ve vakti zamanında...
İstemeden de olsa karısı Sultan'ı öldürdüğü...
Ardından da intihar süsü verdiği için...
Aynısını oğluna yapmamak amacıyla akşamları onun...
Anahtarını kendisine verdiği kilit altındaki bir odada uyumasını sağlarken...
***
Aniden uyuyakalması halinde de...
Kendini oğluna...
Ayağından zincirle bağlatmaktadır...
***
Ve bugüne kadar da bütün bu önlemler...
İşe yarıyormuş gibi görünürken...
Yine de Almanya'da büyümüş olan Nasip...
Hayatı öğretmeye çalıştığı ilkokula başlayacak olan oğluna, kendi ölümünden sonra bakacak bir aile arayışını da sürdürmekte...
***
Elbette...
Daha çok para kazanmanın yollarını da ararken...
Yakın dostu Aliser (Hakan Erkuran) aracılığı ile şimdiki ek kazanç kapısı da...
Oğluyla beraber kaldıkları tesis de...
İnsan kaçakçısı Rıza'nın (Yusuf İnan Güneş)...
Gemilere bindirerek, gizlice Avrupa'ya iltica etmelerini sağladığı sığınmacıların...
Gemi gelene kadar...
Kimseciklere çaktırmadan konaklamalarına izin vermek olacak...
Tabii yine uygun görülen ücreti mukabilinde...
***
Ancak...
Geleneksel üslubumuz gereği...
"Spoiler" vermek suretiyle, henüz seyretmemiş olanların ağızlarının tadını kaçırmak istemediğimiz için biz de anlatımımızı...
Filmdeki tüm heyecanın start alacağı...
Tam da burada noktalayacağız...
Dakika 30...
***
Ahmet (Eser Ağçalı) ve Leyla (Nesrin Yarı) karakterlerinin de, öyküye dahil olacakları filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; ters köşe sürpriz gelişmeleri bünyesinde barındıran, 58 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,
Alakasız iki hikayeden oluşan senaryosunu da kaleme almasının yanı sıra ilk uzun metrajlı (debut) sinema filmini de çeken Tunahan Kurt'un yönetmen koltuğunda oturmakta olduğu "Karganın Uykusu", gizli kalmış bir suç ve cinnet draması olarak geliyor karşımıza...
***
Gelin isterseniz, başroldeki Nasip'i canlandıran Ahmet Ağgün'ün sıra dışı performansı ile görüntü yönetmeni Ziya Kasapoğlu'nun becerisine tanıklık ettiğimiz bu filme biraz daha yakından bakalım...
***
4 yıldır çalıştırılmayan bir maden ocağının...
Görsel değil de konu ve konum itibarıyla...
"The Shining"in (1980) Overlook Hotel'ini anımsatan hizmet binasında...
Bir tür bekçilik göreviyle ikamet ederek...
Oğlu İsmail (Alperen Aktaş) ile beraber yaşayan Nasip...
Kimi zaman bu tesisi...
Vahap (Engin Yüksel) ve Bekir (Müjdat Altıngöz) gibi zamparalara...
Ücreti karşılığında...
Hem yanlarında getirdikleri fahişelerle yiyip içip hem de onlarla sevişebilecekleri bir mekan olarak kullandırırken...
***
Pek çok psikolojik sorununa ilaveten...
İntihara meyilli ve tehlikeli bir uyurgezer olarak da hayatını sürdürmekte...
***
Üstelik durumunun farkında olduğu...
Ve vakti zamanında...
İstemeden de olsa karısı Sultan'ı öldürdüğü...
Ardından da intihar süsü verdiği için...
Aynısını oğluna yapmamak amacıyla akşamları onun...
Anahtarını kendisine verdiği kilit altındaki bir odada uyumasını sağlarken...
***
Aniden uyuyakalması halinde de...
Kendini oğluna...
Ayağından zincirle bağlatmaktadır...
***
Ve bugüne kadar da bütün bu önlemler...
İşe yarıyormuş gibi görünürken...
Yine de Almanya'da büyümüş olan Nasip...
Hayatı öğretmeye çalıştığı ilkokula başlayacak olan oğluna, kendi ölümünden sonra bakacak bir aile arayışını da sürdürmekte...
***
Elbette...
Daha çok para kazanmanın yollarını da ararken...
Yakın dostu Aliser (Hakan Erkuran) aracılığı ile şimdiki ek kazanç kapısı da...
Oğluyla beraber kaldıkları tesis de...
İnsan kaçakçısı Rıza'nın (Yusuf İnan Güneş)...
Gemilere bindirerek, gizlice Avrupa'ya iltica etmelerini sağladığı sığınmacıların...
Gemi gelene kadar...
Kimseciklere çaktırmadan konaklamalarına izin vermek olacak...
Tabii yine uygun görülen ücreti mukabilinde...
***
Ancak...
Geleneksel üslubumuz gereği...
"Spoiler" vermek suretiyle, henüz seyretmemiş olanların ağızlarının tadını kaçırmak istemediğimiz için biz de anlatımımızı...
Filmdeki tüm heyecanın start alacağı...
Tam da burada noktalayacağız...
Dakika 30...
***
Ahmet (Eser Ağçalı) ve Leyla (Nesrin Yarı) karakterlerinin de, öyküye dahil olacakları filmin geride kalanında siz değerli sinemasever dostlarımızı; ters köşe sürpriz gelişmeleri bünyesinde barındıran, 58 dakikalık bir bölüm daha bekliyor olacak...
***
Emek verilerek ve benzeri bir örneğine rastlamanızın da asla mümkün olamayacağı; alışılmış "nesir" tarzının dışındaki, yüzyıllar içinde güzel Türkçemize yavaş yavaş sızarak eklemlenmiş Arapça, Farsça ve Avrupa kökenli sözcükler bütününe entelektüel taklaların attırıldığı...
"Irkçılık", "faşizm", "homofobi" ve doğruluğunun bilimsel olarak kanıtlanması imkansız bir metafizikten ibaret olan "inanç övücülük" yahut da "yericilik" içermediği için...
Ezberleri bozan "lirik" bir anlatım dili de benimsenmek yoluyla...
25 - 30 kelimelik Türkçe bilgi haznesinin ötesine geçilerek yazılmış, bir başka "özgün" yorumda yeniden buluşmak dileğiyle...
Keyifli seyirler,