Özellikle teknik işçilikle ve yönetmenin benimsediği tarz ile ön plana çıkan film, korkudan ziyade atmosferi ile geren bir yaklaşımla ilerliyor. Konusu ortalama bir senaryo etrafında dönerken biçim olarak tebrik edilmeyi hak ediyor
İlk filmde yönetmen Villeneuve ve senarist Taylor Sheridan ın çok iyi bir işbirliği ortaya koyarak hem farklı bir hikaye hem de türüne göre farklı bir biçim ve atmosfer ile seyirciyi tatmin ediyorlardı. İkinci filmde yönetmenlik el değiştirmiş durumda. Hikaye, türün özelliklerine daha çok riayet ederek ilerliyor. İlk filmi ileriye taşımasa da yine tatmin edici ve üçüncü filme göz kırparak sonuçalnıyor
Can Evrenol' un ikinci filmi Housewife, ilk film Baskın gibi Türk korku filmleri arasında kendine has bir noktada duruyor fakat ilk filmi kadar başarılı değil. Senaryo, mantık ve kurgu hataları çok göze batıyor. Kendi kıyametini kurgularken seyirciyi tatmin noktasında hayal kırıklığına uğratıyor
Aksiyon filmlerinin genelde en büyük dezavantajı hep bilindik yöntemlerin izlenerek belirli bir formülde vasatı geçmeyen yapımlar ortaya koyması. Upgrade bu konuda farklılık göstererek ortalama bir işin üstüne çıkıyor. Teknik, efektler, fikir ve senaryonun abartı sınırlarını çok aşmamasıyla güzel bir seyirlik ortaya koyuyor. 3,1/5
Nuri Bilge Ceylan’ ın sekizinci filmi Ahlat Ağacı, belirli bir hikayeye sahip olmadan baş karakter Sinan’ ın kendi kitabını bastırması üzerinden birçok konuya değiniyor. Yönetmenin en iyi filmi olmasa da yılın en iyi filmlerinden biri olarak anılacaktır.
Film epizotik bir anlatımla ilerliyor. Kimi bölümlerin uzun kimi bölümlerin kısa sürdüğü bu sahneler filmin matematiğini oluşturuyor. Adeta Sinan ile beraber ...
Devamını oku
Devamını oku
Split (Parçalanmış), senaryosunun dikkat çekiciliği ve gerilim dozunun iyi ayarlanmasıyla Shyamalan filmografisinin üst sıralarında yer alacak bir film olarak göze çarpıyor. Filmi, çoklu kişilik bozukluğuna sahip Kevin' in, üç kız arkadaşı kaçırıp onları tutsak etmesi ve kızların bu esaretten kurtulma çabaları olarak özetleyebiliriz. Basit bir gerilim filmi gibi duran hikayenin ilgi çekici kısmı Kevin' in ...
Devamını oku
Devamını oku
Semih Kaplanoğlu' nun yedi yıl sonra çektiği Buğday (Grain) filmi, ele aldığı konu itibariyle post-akopoliptik bilim-kurgu türe yakınlığı olması ve İslami referansların, tasavvufi yaklaşımın işlenişi ile benim için Türk sineması adına şimdiden milat bir filmdir. Ülkeler arası sınırların artık olmadığı, büyük şirketler tarafından korunan topraklar ve dışında kalan ölü topraklar olarak ayrımlaşmanın ...
Devamını oku
Devamını oku
Pixels, eski 8-bit atari oyunlarını hatırlatması, seksenli ve doksanlı yıllarda çocukluğu geçmiş bir jenerasyonu heyecanlandırmasıyla güzel, eğlenceli ve keyifli bir aksiyon sunuyor.
Ukranyalı yönetmen Miroslav Slaboshpitsky' nin elinden çıkma Plemya, özellikle 132 dakikalık süresi boyunca, tek bir diyalog dahi barındırmamasıyla öne çıkıyor.
Joe Hill' in aynı adlı romanından uyarlanan "The Horns", fantastik edebiyat ve romatizm öğelerini aynı anda barındıran farklı bir yapıya sahip.
Ünlü blogger PuCCa' nın yazılarından senaryolaştırılan Hadi İnşallah, ortalama bir romantik-komedi. PuCCa sevgilisinden ayrılarak İzmir' e ailesinin yanına taşınır. Depresyonu atlatmak ve hayata yeni bir adım atmak için yerel bir kanalda işe başar ve burada Pekmez' i görür.
Russell Crowe' un tek başına ilk yönetmenlik deneyimi olan "Water Diviner", Çanakkale Savaşı' nın dört yıl sonrasında oğulları aramak için Avustralya' dan çıkıp Çanakkale' ye gelen Connor' un hikayesini anlatıyor.
Alman sinemasından İsveçli bir yönetmenin elinden çıkma "Who Am I - Kein System Ist Sicher", internetin karanlık tarafı hacker kavramı üzerinden sürprizli ve sürükleyici bir hikayeye davet ediyor.
Korku-gerilim türünde bir film olmasının yanında sinematografisi ile dikkatleri çeken "It Follows - Peşimdeki Şeytan", farklı biçimi ve zengin altmetni ile türün meraklılarının kaçırmaması gereken bir yapım
Casus filmleri türüne farklı bir bakış açısı ile yaklaşan “Kingsman: The Secret Service”, aksiyon ve heyecan dolu hikayesi ile seyircilere eğlenceli bir seyirlik vaat ediyor.
Anne - çocuk ilişkisine ve çocuk gelişimine odaklanan "We Need To Talk About (Kevin Hakkında Konuşmalıyız)", klasik anlatının dışında izleyen yapısı ve odaklandığı konuyu ele alış biçimiyle hem farklı bir tat veriyor hem de cevaplardan çok sorulara yöneliyor.
Danimarka' nın 2012 yapımı, 2014 yılı yabancı dilde en iyi oscar adayı, Thomas Vinterberg imzalı "Jagten (The Hunt - Onur Savaşı)", hikayesiyle bir çok zor konuya el atarken, altından kalkmasını da iyi biliyor.
Başarılı yönetmen Paul Thomas Anderson' un İstanbul Film Festivali kapsamında gösterilen yedinci uzun metraj filmi Inherent Vice (Gizli Kusur), beklentimin altında ilerleyen hikayesi ile, görüntüsü güzel bir yemek gibi lakin ne tuzu yerinde ne de tadı.
Bağımsız sinemadan ve genç bir yönetmen Damien Chazelle elinden çıkan, ayrıca 87. Akademi Ödüllerinde 3 dalda Oscar heykelciğini kazanan “Whiplash”, son dönem izlediğim filmler içinde en başarılı film olarak hem gönlümde hem de aklımda yer etti.
Başrollerini Ezgi Mola ve Murat Yıldırım’ın paylaştığı, yönetmenliğini Kıvanç Baruönü’ nün üstlendiği, Şebnem Burcuoğlu’ nun aynı isimli romanından uyarlanan “Kocan Kadar Konuş”, vaat ettiği eğlenceyi ve komediyi filmin başından sonuna kadar gerçekleştiriyor.
Ömer Faruk Sorak’ ın son filmi ve büyük çoğunluğu başrol oyuncusu Esra İnal’ ın hayatından senaryolaştırılan 8 Saniye, pazarlaması, fragmanı ve sinopsisi ile uyuşmayan bir yapı içersinde farklı ama ortalama bir hikaye anlatıyor.
Başrolünü Jake Gyllenhaal’ ın, yönetmenliği ve senaristliği ise Dan Gilroy’ un üstlendiği, Gece Vurgunu ismiyle gösterime giren “Nightcrawler”, farklı hikâyesi ve çizdiği karakterizasyon ile izlenmeyi hak eden bir yapım olarak göze çarpıyor.
Luc Besson’ un hem yönetmenliğini hem de senaristliğini üstlendiği son filmi “Lucy” de, bilim-kurgu ve aksiyon dolu bir hikaye ile yönetmen, yaradılışı kendi bakış açısıyla anlatmaya çalışıyor.
Ülkemizde “Derin Kabus” ismiyle gösterilen “As Above So Below”, bir alt tür olan buluntu filmler (found footage) kategorisinde yer alan ve izleyiciyi korkutmaktan ziyade germeyi iyi beceren fakat ortalamanın etrafında bir yapım olarak göze çarpıyor.
Bu hafta vizyona giren, yönetmenliğini Hakan Algül' ün, senaristliğini ve baş rolünü ise Gupse Özay' ın üstlendiği Deliha, Türk sineması endüstrisinin lokomotifini oluşturan komedi türünün başarılı bir örneği olarak karşımıza çıkıyor.
İlk filmden elde edilen ticari başarı ve beğeni, geç de olsa (yaklaşık 4 sene), ikinci filmin yapılmasının en büyük nedeni. Senaryo ise ilk filme nazaran daha zayıf ve sorunlu.
Gişe öncesi iddialı söylemlerle lanse edilen " Mutlak Adalet", söylemlerin büyük bir çoğunluğunu gerçekleştirerek, ülkemiz sinemasında nadiren karşılaştığımız psikolojik-gerilim türüne ait, başarılı bir yapım olmayı başarıyor.
Endonezya sinemasından Gallerli bir yönetmenin elinden çıkan The Raid: Redemption ve devam filmi The Raid: Berandal, hem türe yenilik getiriyor hem de soluksuz bir aksiyon vaat ediyor. The Raid serisi, dövüş filmleri ile arası iyi olmayanları bile kendine hayran bırakabilir.
Yönetmenliğini ve başrol oyunculuğunu üstlenen Ben Stiller, altıncı filmi “Walter Mitty’ nin Gizemli Yaşamı” ile bizi iyi bir hikâyeye davet ediyor.
Arjantin’ den çıkan 2010 yılı en iyi yabancı film Oscar ödülünü alan “El Secreto de Sus Ojos – Gözlerindeki Sır” geç izlediğim ve “Keşke daha önce izleseydim” dedirten bir film oldu.
Amerikan tarihinin hiç silinmeyecek lekesi olan kölelik mevzunu arka planda işleyen yönetmen Steve McQueen, merkeze Solomon (Platt) karakteri üzerinden yaşama hakkı ve özgürlük kavramlarını yerleştiriyor.
Yozgat Blues, anlattığı hikaye ve karakterlerini ele alışıyla kendine bir ayrıcalık kazandırıyor. Farklı bir konusu ile izlenmeye değer
Filmin arkasında Tarantino olunca kötü de olsa izlemek gerek ama korkulmasın gayet iyi bir film karşımızda.
Nuri Bilge Ceylan' ı seven izler sevmeyen izlemez. Sevenin ise bayılacağı üzerine çokça konuşacağı muhteşem bir film.