Filmler
Diziler
Programlar
dün akşam film+ festivali'nde izledim filmi. türkiye'deki ilk gösterimiydi ve ankapol sineması tıklım tıklımdı. tam bir festival coşkusuydu ve bunu sağlayan da almodovar'ın ta kendisiydi işte. ve beklenen oldu: almodovar o muhteşem diliyle kadın öyküleri anlatmıştı. annem hakkında her şey ve tabii ki yüksek topuklar'ın yanına konulabilecek bir film volver. onlar kadar etkileyici olmasa da beyazperdede kadınlara dair ...
Devamını oku
Devamını oku
filmi ankara'da film+ film şenliğinde gördüm. film boyunca sürekli yönetmenleri mi karıştırdım sorusuyla kıvrandım durdum. karıştırdığımı sandığım yönetmen neil jordan'dı. tam da onun sinemasında görmeye alıştığımız bir öykü sistemi ve hava vardı filmde. filmde de eleştirilen Michael Collins'i anlattığı aynı adlı filme benziyordu. tamam abartıyorum, o kadar kötü değildi.
benim derdim ken loach'tan ...
Devamını oku
Devamını oku
almodovar'ın hemen her filminde izlediği polisiye ekseni bu filmin merkezinde duruyor. tabii almodovar'ın 80ler ispanyasıyla yüzleşmesi de.. daha doğrusu ispanya'yı yüzleştirmesi. final bunun en keskin örneği. kusursuz bir polisiye.
yorumlardan biri filmin ne kadar ağır aksak gittiği olmuş. ang lee sinemasını bilmeyen biri ancak brokeback dağı'nı bu şekilde yargılayabilir. algılamaya ve ayrıntılara bu kadar çok önem veren ve sıradan, bildik bir öyküyü ayrıntılarda görülmeyenle anlattığı için çok iyidir ang lee filmleri. bu konuda kaleme alınmış Yeşim Tabak yazısı mutlaka görülmeli diyorum. Bkz.: 25 Mart 2006, Radikal Cumartesi ...
Devamını oku
Devamını oku
türkiye sinemasında ya görmezlikten gelinmiş ya da "marjinal" diye nitelendirilip karikatürize edilmiş eşcinsel kimliğinin en iyi sunumlarından "lola ve bilidikid". murathan mungan'ın "aşkın gözyaşları ya da rapunzel ile avare" öyküsüne de benzeyen konusuyla bu etkileyici film hemen her kutluğ ataman filmi gibi değeri sonradan bilinmek için raflarda saklanıyor.
Yes'i bu sene Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali'nde izlemiştim. Oyuncularından müziğine bir Sally Potter filmi. Yıllardır "Orlando"nun üstüne film yapamamış olsa da onu pek çok yönetmenden ayıran bir sineması var işte!! "Buz Fırtınası"nın muhteşem Joan Allen Yes'de de çok iyi. Yaz döneminin kısır filmleri içinde bence bir hazine YES!
kayıp çocuklar kenti gibi yeryüzünün en güzel aşk ve şiir filmini yapmış bir yönetmenin böylesine amerikan sineması kokakn, öyküsü bir türlü akmayan, ifadesiz bir film yapması öfkelendirdi beni. jeunet için mutlaka izlenecek ama çok da bir şey beklenmeden (mümkün mü???) bu eylem yerine getirilecek. filmin tek görülmesi gereken iki anı: jodie foster ve denis lavantın göündüğü sahneler.
en başta ipekçi'nin mücadelesinin simgesi olarak değerli.. ikinci olarak da ipekçi'nin özel sinemasının bir örneği olarak izlenmesi zorunlu bir film. yıldız kentere'in bayıltan varlığı dışında her şey yolunda gidiyor. Özellikle Füsun Demirel ile Dilan Erçetin'in oyunculukları mutlaka görülmeli...
filmin iki özelliği var(tabii bu dogmayı bilmeyen ! sinemaseverleri pek ilgilendirmez de...) ilki bir kadın tarafından yönetilmiş olması, ikincisi bir türe, duygusal komediye (ne kadar tür yapmış denilebilirse) yaslanmış olması. bütün bunları dogmalar içinde ilk ve şimdilik tek yapan film bu. ve muhteşem bir film.hedwig'den sonra festivalde beni en çok heyecanlandıran ve sinema inancımı yerine getiren filmdi yeni ...
Devamını oku
Devamını oku
geç de olsa izledim... coen kardeşlerin barton fink'den beri yarattıkları en iyi film orada olmayan adam... her şey öylesine kusursuzki yine... ama bu film daha yukarıda işte... ve billy bob thornton'ı hiç bu kadar karizmatik görebileceğimi düşünmemiştim. bu kadar iyi oynayabileceğini de... bu arada haksızlık etmek istemem: big lebowski de bir başyapıttı... bi de onun özel bir yeri var...
hanekenin her filminde buluşan yer de var uzağında olan yer de... ve bu yerlerde konaklamak her zaman güçtür. funny games benim henekeyle ilk tanışmamdı. sinemadan sinirle çıkmış, n'apacağımı şaşırmıştım. algılayamamıştım daha... sonra da unuttum filmi... ve bir hafta sonra kafama bir şey düşmüştü sanki. sokakta yürüyemiyor, insanlarla konuşamıyordum. her şey beni dayanılmaz korkutuyordu. öfkelendim... çok ...
Devamını oku
Devamını oku
fionunula flanagan gibi bir oyuncuyu es geçemezsiniz herhalde... bir de aynına ellen burstyn'i koyun... ve üstüne üstlük bu bir kadın öykülü filmse... iyi ya da kötü... bullocklu diye ben de biraz ürktüm gerçi ama... flanagan'ın diğerleri'nden beri çok özlemiştim.... gideyim de antonia'nın yazgısını bir daha izleyeyim bari...
biraz geç oldu ama nihayet izledim filmi... kötüydü... gerçeketen de spielberg eli değdiği belli bir film olmuş. kubrick öykünmesi, kutsal ameriken adaletini ve ailesini sonuna dek koruyan, destekleyen bir film olmuş... tom inanılmaz kötü oynamış. her şey karizmadan ibaret değildir... ki pek karizmatik de değildi... filmdeki tek iyi şey max von sydow'un varlığıydı. son derece erkek bir bakışla çekilmiş bir film ...
Devamını oku
Devamını oku
film kabus gibiydi. bunu baştan belirteyim. o kadar zorlamaki her şey.. senaryodan oyunculuklara... zuhal olcay çok genç, devin çınar abartılı ve çok kötü, tv dizilerinden fırlamış diğer oyuncuların ağzından taşan zorlama diyaloglar vs... vs... kısacası bitmak bilmeyen bu filmin elle tutulur bir yeri yok.