xcays
Filmler
Diziler
Programlar
Geri dön
4,0
8 Mart 2006 tarihinde eklendi
Yukarıda ki yazıda da okuduğunuz gibi Terrence Malick bir efsane ve The New World onun dördüncü filmi, fakat uyarmakta yarar var, bu film izleyici açısından ikiye ayrılacaktır.Yönetmeni tanıyanların ve anlatım üslubuna alışkın olanların son derece tatmin olacaklarına inandığım yada yönetmenin dünyasına şöyle bir girmek isteyenler için biçilmiş kaftan diyebileceğim, Hollywood filmlerindeki anlatım tarzına ve gişe filmlerine alışkın olan insanlara ise, 2.5 saatlik bir işkence gibi gelebilecek yapıda bir film.
Öncelikle film bize Pocahontas ile Smith arasındaki aşkı anlatıyor, fakat bunu yaparken her şeye de dokunuyor.Bir İngiliz gemisi keşif için çıktığı yolculukta Virginia adalarına geliyor ve buradaki verimli topraklarla karşılaşınca orada ufak çapta bir kolonileşme başlıyor ve bu noktada yerli katliamı da bir nevi başlamış oluyor.Bunlarında ötesinde, içlerinde kıskançlık, kötülük, kin , nefret gibi kavramlar olmayan sadece doğayla iç içe yaşamaya çalışan insanlar "vahşi" diye nitelendirilip hem topraklarından atılıyorlar hem de isimleri filmin hiçbir karesinde zikredilmiyor, yani tamamen yok sayılıyorlar.O "uygar" diye nitelendirilen insanlar ise açlıktan ölmek üzereyken birbirlerini yiyip devamlı kavga ediyorlar,unutmadan boş vakitlerinde de altın arıyorlar. O ağaçları kestikleri sahneler ise çok çarpıcı bir şekilde gösteriliyor, şüphesiz teknolojinin de doğaya ve insanlara verdiği zararlar burada işleniyor.
İlkel hayata bakış ve yerlilerin nasıl yaşadıkları, konuşma dilleri, aralarındaki şakalaşmalar ise muhteşem bir şekilde seyirciye yansıtılıyor. Pocahontas'ın abisiyle yaptığı şakalaşmalar, hep beraber çıkardıkları sesler onların doğayla ne kadar iç içe yaşadıklarını resmederken, yaptıkları el hareketleriyle doğayı ne kadar sevdiklerini, doğayla ne kadar iç içe olduklarını görüyoruz.
Pocahontas ve Smith arasındaki aşk ise zihinlerinin bize açılmasıyla epik bir şiire dönüşüyor, konuşma olmayan sahnelerde ise çoğu görüntü bize onların ruh halini simgeliyor, fakat bütün bunların sonunda bu aşk kötü bir sonla bitiyor, Pocahontas'ın kendi halkından uzaklaşmasını sağlıyor ve sonunda onu da sözde uygarlık denen yaşam biçimi sarıyor, beyaz ırkın bir üyesi oluyor, ismi de Rebecca diye değişiyor.Bu arada Smith de yeni keşifler yapmak amacıyla onu terk ediyor ve o da çok iyi niyetli olan ve kendisine devamlı iyi davranan Rolfe la evleniyor bir de çocukları oluyor.Daha sonra İngiltere ye gidiliyor,bu noktada yerlilerinde o dünyaya ne kadar yabancı oldukları ve tıpkı İngilizler gibi nasıl şoke oldukları gösteriliyor.Rebecca ise devamlı kendi topraklarının özlemini çekiyor.İngiltere de keşiften dönen Smith le görüşüyor ve sonuç olarak aşk yerine ailesini tercih ediyor, daha sonra ise topraklarına dönemeden ölüyor.
Bütün bu olanların, ince sinemasal anlatının altında yönetmenin şiirselliği de çok ön plana çıkıyor. Mesela bir savaş sahnesinde bile, sanki savaş yarıda kesiliyor ve kamera gökyüzüne çıkıyor, bize kuş sürülerini, bulutların arasından süzülen güneş ışıklarını ya da yalnız uçan kartalları gösteriyor. Filmin hakkında yapılabilecek tek eleştiri ise süresinin uzunluğu, belli ki çok şey anlatılmak istenmiş ama süresi bir yarım saat daha kısa olsa sanki değerinden bir şey kaybetmezmiş . Sonuç olarak izlenmesi gereken, özgün ve sıra dışı bir film "The New World".