Filmler
Diziler
Programlar
Yapaylıktan uzak, seyirciyi hikâyenin, oyunculuğun, bir bütün olarak kurgunun sarmaladığı, son zamanlarda seyrettiğim en iyi film. Klişelerden olabildiğince uzak bir anlatım tercih edilmiş, belki onu diğerlerinden ayıran en temel özelliği de bu. Filmde hiç müzik yok, tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi. 9/10
Küçük bir mekandan koca bir film nasıl başarıyla kotalırır: işte "Panic Room". Detaylara zoomlanan kamera, kurguda ayrı bir derinlik yaratıyor. David Fincher’ın seyircinin beklentisini karşılayan başarılı yönetmenliğiyle birleşince ortaya iyi bir iş çıkmış. Forest Whitaker ve Jodie Foster’ın hakkını vermek lazım. Jodie’nin son anda Nicole Kidman’ın yerine geçmesi isabetli olmuş. Bu rol için daha uygun bir seçim bence. 10/9
Şener Şen-Yavuz Turgul efsanesi... Birbirlerini çok iyi anlıyorlar. En insan yanlarımıza seslenmesiyle Gönül Yarası, aksayan taraflarına (didaktizmin, mesajın bazen kör gözüne parmağım hüviyetine bürünmesi gibi) göz yummamızı hak ediyor gibi. Timuçin Esen konuşurken, Şener Şen konuşmazken oyunculuklarını konuşturuyor bu filmde. Filmin atmosferinin billurlaştığı sahne bence, Dünya’nın Nazım’la evdeki son ...
Devamını oku
Devamını oku
Anton Yelchin ve Bernadette rolündeki kadın oyunlarının hakkını vermişler. Robin Williams’ın zor karakterlere bürünebildiğini bilen ve bunun beklentisi içinde olan seyirci bu film için beklentilerini yüksek tutmamalı... Robin Williams’ın oyunculuğunu asıl gösterebileceği sahneler, yönetmenin acemiliğine kurban gitmiş. X-Files takipçisi olarak David Duchovny’ye haksızlık etmek istemiyorum aslında, sevdiğim bir ...
Devamını oku
Devamını oku
Savaş, insanlık tarihi kadar eski; halen oluyor dünyanın bir yerlerinde yazık ki olmaya devam edecek. Iwo Jima’dan Mektuplar, savaşı kazanan ve kaybedenin perspektifinden anlatabilmeyi başarmış. Üstelik çok iddialı söylemlere yönelmeden, insanın her yerde önce insan olduğu vurgusuyla... İyi hep iyi değil, kötü de hep kötü değil... Aslında böyle bir kaygısı da yok filmin. Görsellik, kullanılan film tekniği, ...
Devamını oku
Devamını oku
Gördüğüm en güzel aşk filmlerinden, seyretmeden önce hangi ruh halinde olursanız olun, kocaman güzel bir gülüş kondurabilen nadir filmlerden. Bir şaheser olmayabilir, fakat oyuncuların performansından müziklere kadar kendi iddiasını gerçekleştirebilmiş bir film bu. Mutlaka seyredilmesi gerek diye düşünüyorum.
George Clooney hayranları kızacaklar şimdi ama ben filmi en çok Clooney oynadığı için gitmiş biri olarak, filmin yarısında çıkmaktan üzgünüm. Belki diğer yarısını da bekleyip görmeliydim, fakat çook uzun zamandan sonra sinemada seyrettiğim ilk filmden beklentim daha yüksekti. Bende bir kolaj intibaı uyandırdı, klişeler de gözüme battı doğrusu...
Ötenazi bana hep soğuk gelen bir kavram olmuştur, Ramon’un Rosa’ya "beni yargılıyorsun" demesi aslında film karşısında seyircinin de muhtemel tavrına minik bir dokundurma içeriyor. Ve olaya bir de tıpkı o muhteşem uçuş sahnesinde olduğu gibi bizzat Ramon’un gözünden bakmaya başlıyorsunuz. Ramon’un Javi’den Manuela’ya kadar bütün ailesi abartılmamış bir özveriyle, hayatlarının odağına Ramon’u alarak ama ...
Devamını oku
Devamını oku
Senaryo, oyunculuk ve yönetmenin dehası birleşince ortaya tam anlamıyla bir kült film çıkmış. Modern edebiyatla ilgilendiğim için bende bambaşka çağrışımlara kapı araladı. Yansıma teorilerini örneklendiren, tatlandıran bir film... Brad Pitt’i bir gün beğenebileceğim aklımın ucundan geçmezdi :))
Vizyondayken çok istememe rağmen seyretmeye fırsat bulamamıştım. Çarşamba akşamı TRT 1’de Gişe Filmleri kuşağında seyrettim, herhalde Patch’i Robin Williams’dan başkası bu kadar iyi canlandıramazdı. Böyle filmler, maddeselliğin ön plana geçtiği günümüzde duyguları harekete geçiriyor. Herkes seyretmeli...
Nickimi bu filmle seçmiştim, benim için biraz daha özel bir anlamı var. Karanlıkta Dans’ın kaliteli diğer filmler gibi hak ettiği yerde olmadığını düşünüyorum. Vizyondayken izleme şansını yakalamıştım. Lars von Trier’in "rahatsız edici" olarak tanımlanan üslubunun dehalaşmış örneği... Filmi en iyi anlatan kelime "samimiyet" sanırım, gözlerin kapanıp kulakların hayatın ritmini keşfetmesinde, şarkıların ...
Devamını oku
Devamını oku
Mel gibson’un oyunculuğunu bırakın, sadece o mükemmel jest ve mimikleri için bile seyredilebilecek bir film :)
Fincher’ın farkını gösteren, yıllar önce seyretmiş olmama rağmen etkisinden kurtulamadığım, psikolojik derinliğin dozunu mükemmel ayarlayabilmiş bir eser... Sinemayla ilgilenen herkes seyretmeli...
Selam. Filmi seyrettiğime değdi. Bence filmden ne aldığınız, ne beklediğinizle de alakalı, tamam teknik yönden biraz zayıf görünüyor. Ama hikayeye baktığımızda (biraz daha iyi işlenmiş olsaydı keşke) sağlam bir yapı buluyoruz karşımızda. Ayrıca müzikler de bir harikaydı, Saatler’de müzik ön plandaydı; bu filmde de müzik biraz daha ön planda olsaydı bütünlük daha güzel sağlanırdı gibime geliyor. İzleyin derim...