MojoRising
Filmler
Diziler
Programlar
Geri dön
3,5
31 Ağustos 2012 tarihinde eklendi
Defolarına takılmadan değerlendirirsem keyifli bir filmdi ''The Artist''. Yıllardan bu yana Yeşilçam sinemasıyla büyümüş biz sinemaseverler için aslında tam da perdede aradığımız şeydi belki de. Kahraman yüksektedir, sonra hayat onu bir şekilde düşürür ve sonunda yine mutlu son ile seyircinin gönlü kazanılır. İnternet sitelerinde gezerken kullanıcı yorumlarının büyük bölümünde filmin oldukça sevildiğinin farkına vardım. Sinema hakkında bir muhabbet açıldığında hepimiz Tarantino, Lynch, Allen, Bergman falan diye yükseklerden uçsakta eve gelip koltuklarımıza oturduğumuza izlediğimiz şeyler bu yönetmenlerin filmlerinden daha çok ''Hababam Sınıfı'', ''Süt Kardeşler'', ''Şabaniye'' falan oluyor. Sanırım bu olmak istediğimiz sinemasever ile olduğumuz sinemasever arasındaki fark sadece izleyicide değil, eleştirmenlerde de aynı şekilde geçerli. Aslında Yeşilçam filmlerinden çok farklı olmayan bu Hollywood güzellemesinin neden bu kadar göklere çıkarıldığının mantıklı açıklaması bu sanırım. Bu uzun girizgahtan sonra filme gelirsek, eli yüzü düzgün, iyi çekilmiş, iyi oynanmış, mantıkla değilde kalp ile izlenildiği zaman daha çok sevilecek bir film ''The Artist''. Filmi bende beğendim (evet bu toplumda yaşayan birisi olarak ''Yeşilçam'' bana da çok soluk vermiş bir ağaç. Filmin defolarını (George Valentin 'in sesli sinemaya aşırı, abartılı bir şekilde direnmesi, filmin finalinde bu kadar travma yaşamış bir insana göre çok çabuk toparlanıp kendisini yüzüstü bırakan yapımcısının bile önünde dans etmesi gibi) daha kolay görmezden gelebilmem bu yüzden kesinlikle. Bu kadar laftan sonra daha geniş bir dağıtımla vizyona girse ülkemizde izleyici sayısı kesinlikle kat be kat daha fazla olurmuş filmin (50 bin civarında kalmış ne yazık ki). Bu da yapımcıların Türk sinema izleyicisini hala anlayamamış olmalarının bir sonucu. Sözün özü yılın iyi filmlerinden. Yeşilçam sinemasına aşina her bünye filmin rahatlıkla içerisine girebilir.