Jojo Moyes'un kitabı son dönemin popüler aşk hikayelerinden biriydi. Belki hikaye çok da yeni değil, daha önce farklı şekillerde, pek çok defa tekerlekli sandalye veya yatağa mahkum olmuş insanlar ile bakıcılarının aşk veya dostluk ilişkilerine şahit olmuştuk. Çok da hassas, önemli bir konu. Burada da zengin, popüler, aktif bir genç adamın aynı durumda kaldığını görüyoruz. Bakıcısı da o heybetli "Khaleesi"den ...
Devamını oku
Devamını oku
Sanırım bu tarz filmlerin son örneklerinden biri. Her bir sahnesi klişe, pek çok tarihi yanlışa ve abartıya dayanan, insanüstü bir kahraman figürüne sahip, görkemli, uzun süreli, kendini izleten, sürükleyici filmler. Amerikan Bağımsızlık Savaşı'na odaklanıyor Roland Emmerich. Mel Gibson neredeyse "Braveheart"takinin kopyası bir oyunculuk sergiliyor. Bu arada karşılaştıranlar var ancak "Braveheart" çok daha iyiydi. ...
Devamını oku
Devamını oku
Roald Dahl çocuk edebiyatı alanındaki başarısı Britanya sınırlarını aşmış, dünyaca tanınan bir yazar. Başlıcaları "Charlie'nin Çikolata Fabrikası", "Fantastic Mr. Fox" ve "BFG" olmak üzere pek çok eseri sinemaya uyarlandı ve özellikle çocuklar tarafından büyük ilgi gördü. Önceden de filme çekimiş olan BFG'yi bu sefer sinema tarihine geçen Spielberg yönetiyor. Üst üste "Lincoln" ve "Bridge of Spies" gibi ağır ...
Devamını oku
Devamını oku
Böyle düşünen yalnızca ben miyim ama, merak ediyorum gerçekten, hiç derin olmaması, karakterlerin yavanlığı, çok yapay olması vb. eleştirilerde bulunanların beklentisi neydi bu filmden? Her halinden popcorn filmi olduğunu bas bas bağıran bir yapım için oldukça mantıksız buluyorum bu eleştirileri. Ha şöyle bir eleştiri olabilir, "The Dark Knight" gibi süper kahramanı daha farklı ele alan, karakterini üçleme boyunca ...
Devamını oku
Devamını oku
Sayısını unuttuğum bir başka süper kahraman/çizgi roman filmi. Ancak yine kaliteli ve sürükleyici. Bu halkanın farkı Yenilmezler'in kendi içlerinde cephe alması ve hep merak edilen "şu şununla kapışsa kim kazanır?", "şunun süper gücü diğerlerininkinden daha süper" vb. tartışmalara da bir nebze su serpen keyifli, eğlenceli dövüş sahneleri var süper kahramanların.
İkinci Dünya Savaşı ile ilgili pek çok film çekildi ancak savaştan en fazla etkilenen toplumlardan biri olan Çekler'in direnişi hakkında çekilenlerin sayısı sanırım bir elin parmaklarını geçmez. Bu direniş sürecinin en önemli olaylarından ve belki de dönüm noktalarından biri de, Naziler'in o dönemde Hitler ve Himmler'den sonra üçüncü adamı pozisyonundaki "Prag Kasabı" lakaplı Reinhard Heydrich'e düzenlenen ...
Devamını oku
Devamını oku
Akıllara birkaç açıdan "Gone Girl"ü getiriyor. Bestseller uyarlaması, cinsiyet rolleri, gizem, sürükleyicilik. Kitabı okumadım ancak az çok tarzını tahmin edebiliyorum. Bunlar popüler kültür ögeleri. Tabii ki ne kitaptan ne de film uyarlamasından birer klasik olmalarını beklemek fazla iyimserlik olur. Ve onlara haksızlık etmiş oluruz aynı zamanda. Merak duygusu ile kendini izletiyor. Önemli olan bu. Başarılı bir ...
Devamını oku
Devamını oku
Zvyagintsev bilmeyenin hiç bilmediği, bilenin ise birincisinin ardından çok büyük ihtimalle tüm filmlerini izlediğini bir yönetmen. Son olarak "Leviathan" ile muhteşem bir esere imza atmıştı. "Elena" ondan önce, 2011'de yaptığı bir film. Çok farklı bir hikaye anlatmıyor, neredeyse tüm karakterleri de stereotip. Ancak hikaye anlatmadaki becerisi, müzik ve kamera kullanımındaki başarısı, onu çağımızın önemli ...
Devamını oku
Devamını oku
Woody Allen söz konusu olunca beklentiler her zaman yüksek tutulur. Aslında "Cafe Society"nin çok da parlak olmadığını duymuş, okumuştuk çeşitli mecralardan. Ortalama bir Allen filmi olarak yorumlanıyordu. Ben de izledikten sonra bu yoruma katıldım. Kesinlikle başarılı, ancak büyük bir yenilik yok filmde. Örneğin "Irrational Man"i daha fazla beğenmiştim. Ancak klasik tarzını izlemek her zaman keyifli Allen'ın. Bu yıl ...
Devamını oku
Devamını oku
Her şeyden önce günümüz savaş filmlerinin en güzel örneklerinden biri. Bunu "filmin güzelliği" olarak söylemiyorum. Bundan 50-60 veya onu da bırakın 20-30 yıl önceki savaş filmi algısı ile 2016 yılında gelinen nokta karşılaştırıldığında aradaki fark şok edici. Filmi afişinde vurguladığı gibi, talimatlar İngiltere'den geliyor, hamleyi yapmak üzere hazır bulunan drone pilotu Amerika'da, olaya dahil olan siyasi ve ...
Devamını oku
Devamını oku
Disney'den yine çok sempatik, hayata dair mesajları eksik olmayan, yine anlatmak istenenlerin çeşitli simgeler ve metaforlar ile aktarıldığı bir animasyon. Son yılların mutlaka görülmesi gereken animasyonlarından. Açıkçası Disney'in, Pixar'ın neredeyse tüm yapımları oldukça üstün bir kalitede. Zootropolis de kendine has bir yer edinmeyi başaracak.
James Wan kuşkusuz son beş yılda korku sinemasını hareketlendiren, türün en beğenilen örneklerinden bazılarına imza atan genç bir yönetmen. "The Conjuring" de 2013 tarihli, tarzıyla dikkat çeken, sürükleyici, belli ölçülerde klişelerden kurtulmaya çabalayan ve bunu kimi açılardan başarabilen bir filmdi. İkinci halkanın gelmesi de gecikmedi haliyle. Ancak bu sefer konu, çok yakın tarihli bir başka TV mini-dizisi ile ...
Devamını oku
Devamını oku
Michale Moore Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere pek çok ülkede seveni olduğu kadar sevmeyeni, ona antipati besleyeni de olan bir yönetmen-yapımcı-araştırmacı-belgeselci. 2002 yılında "Bowling for Columbine" ile tanışmıştım kendisiyle. Sonrasında "Fahrenheit 9/11", "Sicko" ve "Capitalism: A Love Story" geldi. Neredeyse tüm belgesellerini izledim kısacası. Tarzı ve fikirleri herkese hitap etmeyebilir tabii ki. ...
Devamını oku
Devamını oku
Bir X-Men bir Avengers, gına geldi dedikleri bu olsa gerek! Son on yılda süper kahraman-çizgi roman uyarlamalarının yaptığı patlamadan tekrar bahsetmeye hiç gerek yok. Bu blockbuster bombardımanı içerisinde filmlerin çoğunun copy-paste olduğu da tüm seyirciler tarafından bilinen bir gerçek. Ancak yine de kimimiz sevdiği çizgi romanların ve karakterlerin hatrına, kimimiz serinin önceki filmlerini izlediği ve bütünlük ...
Devamını oku
Devamını oku
Collet-Serra daha önce de bazı işlerini beğendiğim, genç sayılabilecek bir yönetmen. Aksiyonlu gerilimli filmlere imza attı şimdiye dek ve "The Shallows" ile kariyerine aynı tarzda devam ediyor. Burada hikaye biraz daha farklı öncekilere nazaran. Bir "survival" öyküsü. Popüler oyuncu Blake Lively, adeta Hemingway'in muhteşem eseri "Yaşlı Adam ve Deniz"in farklı bir yorumunun baş rolünü üstlenmiş. Konular birebir aynı ...
Devamını oku
Devamını oku
Doksanlı yıllarda küçükken televizyonda merakla beklediğimiz, zevkle izlediğimiz filmlerden biriydi "Ormanın Kitabı". Günümüz teknolojisinin nimetleri ile zenginleşen "jungle", Mowgli ve arkadaşlarının maceralarını bir kez daha hatırlamamıza vesile oluyor. Nostalji olsun diye tercih edilebilecek, ilk kez eser ile tanışacak seyirciler için ise yılın güzel, izlenebilir, sürükleyici hikayelerinden birini sunacaktır. Bu ...
Devamını oku
Devamını oku
Son dönemde izlediğim en sürükleyici filmlerden biri. 105 dakikalık süresi sahiden göz açıp kapayana değin geçiyor. Üstün kalite aramaya gerek yok. Gerilim ve şüphenin tavan yaptığı, kendine has bir tür filmi. John Goodman başta olmak üzere oyuncu kadrosu beklenen performansları veriyor. Film tam bitiyor derken yeniden başlıyor. Hatta filmin türü de değişiyor bayağı bir. Film boyunca bazı kısımlarda ...
Devamını oku
Devamını oku
Ülkemiz sineması açısından son derece önemli gördüğüm bir deneme, bir "tür" filmi. Bu anlamda basmakalıp yöntemlerin dışına çıkmaya çalışan ve bunda da genel anlamda başarılı olan Can Evrenol'u tebrik etmek gerekiyor. Ancak film ve karakterler ile ilgili çok fazla büyük boşluklar var. Yönetmenin derdi belli ki bu taraflara yoğunlaşmak değil ancak yine de bu gibi flash back'li flash forward'lı, iç içe geçen ...
Devamını oku
Devamını oku
Beklediğimden çok daha eğlenceli, gülümseten, yine akılda kalıcı karakterler barındıran bir animasyondu. Bir dönem ortalığı kasıp kavuran oyununun hastası değildim ancak fragmanından filmin keyifli vakit geçirteceğe benzediğini gördüm. Pek sarmaz ise kapatacaktım ancak ilk saniyesinden itibaren büyük bir sürükleyiciliğe sahip diyebiliriz. Yeni şeyler vaat ettiğinden değil ancak hoş vakit geçirmek için ideal.
Birbirine oldukça yakın tarihlerde gösterime giren "Olympus Has Fallen" ile neredeyse aynı konuya sahipti "White House Down". Benzer aksiyon sahneleri, Amerikan Başkanının iç veya dış güçler tarafından bertaraf edilmeye çalışılması, son ana kadar mücadele eden bir güvenlik görevlisinin onu kurtarma girişimleri, aynı dakikaya aynı sahneler düşecek derecede benzerlikler gösteriyor denebilir bu iki film arasında. Aksiyon ...
Devamını oku
Devamını oku
Stephen Daldry kariyeri boyunca kalburüstü filmlere imza atmış bir yönetmen. "The Hours" onun henüz ikinci uzun metrajı olmasına karşın son derece olgun, kendinden emin bir sinema dilinin çıktısı olduğu hemen anlaşılıyor. Woolf ve kitaplarına az çok hakim olanların filmden alacakları şüphesiz daha fazla. Üç farklı zaman diliminde yaşananlar başarıyla bağlanıyor birbirine. Oyuncu kadrosu kolay kolay bir araya ...
Devamını oku
Devamını oku
Gus van Sant'ın kendine has sinema dilini konuşturduğu filmde, 1999'da Amerika Birleşik Devletleri ve dünyada yankı bulan, ardından 2000'li yıllara gelindiğinde de pek çok örneğini maalesef gördüğümüz lise saldırılarının öncüsü konumundaki Columbine Lisesi Katliamı'ndan yola çıkılıyor. Bir belgesel tadında veya saldırının birebir ele alınması şeklinde değil kesinlikle. Ancak oldukça açık pek çok gönderme ...
Devamını oku
Devamını oku
Valle'den yine çok farklı bir film. Aslında konusu tek cümlede özetlenebilecek türden. Fakat karakterler, kurgu ve konunun ele alınışı insanı derinden etkiliyor. Bir çırpıda bitiyor "Demolition". Sevdiği (!) birini kaybetmek çoğu insanın maalesef birebir yaşadığı, atlatmanın en zor olduğu gerçeklerden biridir insan hayatında. Davis de durup dururken yaşanan bir trafik kazasında genç eşini kaybediyor. Film boyunca ...
Devamını oku
Devamını oku
"The Raven"ı birkaç farklı açıdan ele alabiliriz. Her şeyden bir polisiye-gerilim türü örneği. Film boyunca takip edilen bir katil ve onun ardında ipuçları bıraktığı cinayetleri var. Bu olayları birleştirerek finalde başarıya ulaşmaya çalışan bir dedektif var. Tabii burada dikkat çekici unsur Edgar Allan Poe'nun ve onun hikayelerinin filmin merkezinde oluşu. Poe'nun bütün eserlerini okumuş biri olarak bahsi geçen ...
Devamını oku
Devamını oku
Doku olarak ilk iki filme oldukça benziyor tabii ki. Bekleneni karşıladığını düşünüyorum. "Tekrara düştüğü, gişe amaçlı zorla çekildiği" vb. yorumlara da saygım var elbet, ancak "Kung Fu Panda" serisinden ne bekleyebilirsiniz ki zaten daha fazla? Sizi, arkadaşlarınızı veya ailenizi eğlendirecek, hoşça vakit geçirtecek, gülümsemeler (bazen kahkahalar) eşliğinde keyifli bir 90 dakika yaşatacak. Filmin amacı bu ...
Devamını oku
Devamını oku
Yakın dönemde izlediğim ve baş rolünde Greta Gerwig ve New York'un yer aldığı "Frances Ha" ve "Mistress America" filmlerini oldukça beğenmiştim. 30'lu yaşlarının başındaki insanların (Gerwig dolayısıyla özellikle kadın bakış açısıyla) iş, aşk, arkadaşlıklar, sosyal yaşam, başarı, mutluluk vb., kısacası hayatın kendisi ile ilgili içinde kaldıkları açmazlar, ikilemler, tercihler ve olası pişmanlıklar ile ...
Devamını oku
Devamını oku
Assayas'ın filmi beklediğimden iyiydi. Pek çok farklı açıdan izlenebilir film. Örneğin, sinemanın içine tiyatronun da dahil olduğu, tam bir sanat şöleni var karşımızda. Veya 20 yıl önce canlandırdığı ve kariyerinin belki de oluşmasına sebep olan bir rolün, bu rolü canlandırdığı oyunun altında ezilen bir kadın oyuncu. Veya onun kişisel asistanlığını yapan, aradaki nesil farkını neredeyse her cümlede ...
Devamını oku
Devamını oku
Yakın döneme ait pek çok benzer felaket veya kurtarma temalı film ile karşılaştığımda çok da sivrilebildiğini söyleyemem "The Finest Hours"un. Oyuncu kadrosu, özellikle Affleck ve Bana, kariyerlerinde hayranlık uyandıran pek çok performans sergilemiş isimler. Ancak onlar da filmin içinde kaybolmuş, hiç parlayamıyorlar. Hikaye onların üzerinden ilerlemiyor belki kabul, ama yine de madem baş rollerde pek iş yok insan en ...
Devamını oku
Devamını oku
Bir aksiyon filmi. Belki nefret söylemini bu kadar abartmasaydı kendi kategorisinde izlenebilir, vakit öldürmelik bir film olabilirdi. Sonuçta daha önce hiç izlemediğimiz şekilde Londra'nın yerle bir olması işlenmiş. Kovalamaca bölümü de fena değil, sürükleyici denebilir. Ancak propaganda işini çok ama çok abartmışlar. Dediğim gibi yüksek bir nefret söylemi var filmin ilk saniyesinden itibaren. Daha önce pek çok ...
Devamını oku
Devamını oku
Her ne kadar terminolojiyi ve neler olup bittiğini yaratıcı bir şekilde basitleştirmeye çalışsalar da, kesinlikle geniş bir kullanım kılavuzu gerekiyor filmi tam olarak anlayabilmek için, iktisat vb. okumadıysanız eğer. Tabii ki 2008 ekonomik krizinden ve yaşananlardan az çok, dışarıdan da olsa haberimiz var. Amerika'daki yatırım şirketlerinin başına gelenleri de yine kıyıdan köşeden takip ettiğimiz kadarıyla ...
Devamını oku
Devamını oku
İzlediğimiz sayısız holokost filmi içinde bambaşka bir yerde duruyor "Saul Fia". Teknik özellikleri çok başka öncelikle. Seyirciyi kalın bir çizgi ile ikiye bölmüş bir kamera tercihi var yönetmenin. Kimisi için baş döndürücü, göz yorucu. Benim dahil olduğum kesim için ise farklı, ilgi çekici ve filmin ruhuna çok uygun. Şimdiye dek izlediğimiz pek çok benzer filmde, "arka planda" yaşananlar sürekli gösterildi, ...
Devamını oku
Devamını oku
Bazen korku/gerilim filmi izleyeseniz gelir. Eğer beğenisine güvendiğiniz birilerinden öneri almadıysanız, birkaç fragman izler ve ilgi çekici olanlarından seçersiniz. "The Boy" enteresan bir fikir üzerinden gidiyor. Aslında çok farklı, çok orjinal bir fikir değil belki. Ancak bir şekilde bu çerezlik filmin sizi hayal kırıklığına uğratmayacağınızı hissediyorsunuz. Beklentileri çok yüksek tutmadıysanız ...
Devamını oku
Devamını oku
Filmin henüz yarısına gelmeden, konusu, dokusu, neredeyse her şeyiyle Haneke'nin "Funny Games"i ve 2014 yılının önemli sürprizlerinden Jennifer Kent'in "The Babadook"u geldi aklıma. Okuduğum bazı yorumlarda da gördüm bu bağlantıların kurulduğunu. Film nihayetinde farklı, keşfedilmeyi hak eden, büyük ihtimalle pişman bırakmayacak bir film. Ancak bir şeyler daha iyi yapılabilirmiş gibi bir his uyanmıyor değil insanın ...
Devamını oku
Devamını oku
Star Wars efsanesi üzerine yıllardır o kadar konuşulmuş, yazılmış, çizilmiş iken tekrar Lucas'ın evreninden bahsetmeye hiç gerek görmüyorum. İlk üçleme ile ikinci üçleme arasındaki net bir nesil farkı vardı. Aslında ikinci üçleme ile bu üçüncüsünün arasında da (daha az bir süre bulunmasına rağmen) nesil farkı var diyebiliriz. Star Wars ile yeni tanışan pek çok genç arkadaşımız var mesela. Ve tabii ki ...
Devamını oku
Devamını oku
Her zaman merak edilen dönemlerden biri olmuştur II. Dünya Savaşı ertesi Almanya'sı ve Almanlar'ın günlük yaşamı. Naziler'in en güçlüleri bir şekilde ölmüş, yargılanmış, idam edilmiş vb. ancak Auschwitz gibi toplama kamplarında görevlendirilen ve masum insanlara türlü işkenceler yapan, onları öldüren, bunlardan zevk alan, insanlık tarihinin en büyük kara lekelerinden birini hep birlikte inşa eden pek çok daha ...
Devamını oku
Devamını oku
Kariyerinde pek çok klasiğe imza atmış Woody Allen'ın çok kolay izlenebilen, ancak sinema otoriteleri tarafından pek de beğenilmeyen son filmi. Baş rollerde çok beğendiğim başarılı oyuncular Phoenix ve Stone var. Aslında yine tematik olarak önceki filmlerine benzer karakterler ve olaylar yaşanıyor. Bir felsefe profesörü Abe, Kant, Heidegger veya Kierkegaard gibi filozoflardan alıntıladığı pek çok aforizma eşliğinde ...
Devamını oku
Devamını oku