Film Stars Don’t Die In Liverpool, aynı adlı kitabından uyarlanmış olan bir film ve hikaye, gerçek hayatta Oscar almış olan ünlü kadın oyuncu Gloria Grahame'in yaşlandığı sırada ondan genç olan komşusu Peter'a aşık olmasını, birlikte geçirdikleri birkaç yıldan sonra Grahame'a kanser teşhisi konulmasıyla birlikte ilişkilerinin kötüleşmesine odaklanıyor. Film bu bölümleri flashback yardımıyla anlatmayı tercih etmiş; günümüz zamanında Peter'ın hasta olan Gloria'ya bakmasını izlerken bir yandan da ikilinin birbirine ilk defa aşık olduğu zamanı görüyoruz.
Öncelikle herkesin çoktan bildiği şeyi belirtecek olursam; oyunculuklar gayet başarılıydı. Her türlü role bürünebilen Annette Bening, bu filmde de harika bir performansa imza atmış. Film boyunca karakterinin kendi içinde yaşadığı çelişmeleri ve zorlukları Bening'den daha iyi bir oyuncu ortaya koyamazdı herhalde. Fakat en az Bening kadar başarılı olan Jamie Bell'i de es geçmek istemiyorum. Bell, filmde en çok umursadığım karaktere sahipti ve onu Bening'le karşılıklı izlemek gerçekten de keyifliydi.
Bunun dışında senaryonun ortaya attığı bazı düşünceler gerçekten ilgi çekiciydi ve bu sayede film biraz ilginç bir hal almayı başarmış.
Fakat genel itibariyle bu filmin beni biraz hayal kırıklığına uğrattığını söylemeliyim. Bu film hakkında sevilecek bir sürü şey var ama bazı tarafları da hikayedeki harika potansiyeli epey zayıflatmış. Mesela Bening ile Bell'in performanslarını çok sevmeme rağmen, bir türlü aralarındaki aşkı umursayacak bir sebep bulamadım. Bu kısım filmde gerçekten de hızlı geçiştirilmiş ve sürekli bu bölümlere yapılan flashbackler, sonucu epey dikkat dağıtıcı bir hale getirmiş. Eğer film daha uzun bir süreye sahip olsaydı ve hikayesini kronolojik bir şekilde anlatmayı tercih etseydi, filmde yaşanan duygular seyirciye daha iyi yansıtılabilirdi. Çünkü filmi bu haliyle izlerken ileride nelerin yaşanacağını biliyorsunuz zaten. Ve film de geçmiş ile günümüz arasındaki zaman aralığını doldurmak için en klişe senaryo numaralarına başvurmuş.
Ama filmin tamamı bu şekilde ilerlemiyor. Filmin son 20 dakikasında karakterlerin yaşadıkları duyguları gerçekten hissetmeye başladım mesela. Bu kısımda aralarındaki aşk gerçekten net bir hale bürünüyor ve bu kısmın sade işlenmiş olması da gerçekten ferahlatıcıydı. Çünkü filmin geri kalanı öyle monoton ve klişe bir havaya sahipti ki, son 20 dakika esnasında "Bu tempo filmin geri kalanında nerelerdeydi acaba?" diye düşünmeden edemiyor insan.
Bir de bu tam olarak bir negatif sayılmaz ama nedense film boyunca sahnelerin ışıklandırması biraz canımı sıktı. Sırf açılış sahnesindeki yazıların ekrana geliş şekli ve filmin tamamına hakim olan karanlık bir renk paleti, adeta düşük bütçeli bir korku filminden çıkmış gibiydi. Bu türdeki bir film için bir hayli garip bir seçim olmuş.
Genel itibariyle, Film Stars Don't Die In Liverpool hakkında yeterince sevdiğim ve sevmediğim şeyler vardı. Senaryodaki farklı fikirler ve harika performanslar bu filmi izlenebilir kılsa da, tahmin edilebilir konusu ve tonundaki tutarsızlıklar yüzünden türünün sıradan filmlerinden birisi olarak akıllarda kalıyor. Sonuçta izleseniz de, izlemeseniz de bir şey kaybetmeyeceğiniz filmlerden. Sadece beklentinizi biraz düşük tutmanızı tavsiye ederim.
FİLMİN İYİ YANLARI:
+ Annette Bening ile Jamie Bell'in performansları.
+ Bazı yaratıcı fikirler.
+ Son 20 dakikası.
FİLMİN KÖTÜ YANLARI:
- Filmin çok monoton ve klişe bir senaryoya sahip olması.
- Ana karakterler arasında gereğinden hızlı gelişen romantizm.
- Dikkat dağıtan flashback sahneleri.
TOPLAM PUAN: 5.2/10
Öncelikle herkesin çoktan bildiği şeyi belirtecek olursam; oyunculuklar gayet başarılıydı. Her türlü role bürünebilen Annette Bening, bu filmde de harika bir performansa imza atmış. Film boyunca karakterinin kendi içinde yaşadığı çelişmeleri ve zorlukları Bening'den daha iyi bir oyuncu ortaya koyamazdı herhalde. Fakat en az Bening kadar başarılı olan Jamie Bell'i de es geçmek istemiyorum. Bell, filmde en çok umursadığım karaktere sahipti ve onu Bening'le karşılıklı izlemek gerçekten de keyifliydi.
Bunun dışında senaryonun ortaya attığı bazı düşünceler gerçekten ilgi çekiciydi ve bu sayede film biraz ilginç bir hal almayı başarmış.
Fakat genel itibariyle bu filmin beni biraz hayal kırıklığına uğrattığını söylemeliyim. Bu film hakkında sevilecek bir sürü şey var ama bazı tarafları da hikayedeki harika potansiyeli epey zayıflatmış. Mesela Bening ile Bell'in performanslarını çok sevmeme rağmen, bir türlü aralarındaki aşkı umursayacak bir sebep bulamadım. Bu kısım filmde gerçekten de hızlı geçiştirilmiş ve sürekli bu bölümlere yapılan flashbackler, sonucu epey dikkat dağıtıcı bir hale getirmiş. Eğer film daha uzun bir süreye sahip olsaydı ve hikayesini kronolojik bir şekilde anlatmayı tercih etseydi, filmde yaşanan duygular seyirciye daha iyi yansıtılabilirdi. Çünkü filmi bu haliyle izlerken ileride nelerin yaşanacağını biliyorsunuz zaten. Ve film de geçmiş ile günümüz arasındaki zaman aralığını doldurmak için en klişe senaryo numaralarına başvurmuş.
Ama filmin tamamı bu şekilde ilerlemiyor. Filmin son 20 dakikasında karakterlerin yaşadıkları duyguları gerçekten hissetmeye başladım mesela. Bu kısımda aralarındaki aşk gerçekten net bir hale bürünüyor ve bu kısmın sade işlenmiş olması da gerçekten ferahlatıcıydı. Çünkü filmin geri kalanı öyle monoton ve klişe bir havaya sahipti ki, son 20 dakika esnasında "Bu tempo filmin geri kalanında nerelerdeydi acaba?" diye düşünmeden edemiyor insan.
Bir de bu tam olarak bir negatif sayılmaz ama nedense film boyunca sahnelerin ışıklandırması biraz canımı sıktı. Sırf açılış sahnesindeki yazıların ekrana geliş şekli ve filmin tamamına hakim olan karanlık bir renk paleti, adeta düşük bütçeli bir korku filminden çıkmış gibiydi. Bu türdeki bir film için bir hayli garip bir seçim olmuş.
Genel itibariyle, Film Stars Don't Die In Liverpool hakkında yeterince sevdiğim ve sevmediğim şeyler vardı. Senaryodaki farklı fikirler ve harika performanslar bu filmi izlenebilir kılsa da, tahmin edilebilir konusu ve tonundaki tutarsızlıklar yüzünden türünün sıradan filmlerinden birisi olarak akıllarda kalıyor. Sonuçta izleseniz de, izlemeseniz de bir şey kaybetmeyeceğiniz filmlerden. Sadece beklentinizi biraz düşük tutmanızı tavsiye ederim.
FİLMİN İYİ YANLARI:
+ Annette Bening ile Jamie Bell'in performansları.
+ Bazı yaratıcı fikirler.
+ Son 20 dakikası.
FİLMİN KÖTÜ YANLARI:
- Filmin çok monoton ve klişe bir senaryoya sahip olması.
- Ana karakterler arasında gereğinden hızlı gelişen romantizm.
- Dikkat dağıtan flashback sahneleri.
TOPLAM PUAN: 5.2/10