Burak H.
Filmler
Diziler
Programlar
Geri dön
3,5
15 Aralık 2014 tarihinde eklendi
The Hobbit’i sinemaya uyarlamanın ötesinde bir üçleme olarak uyarlamanın birçok “huzursuzluğu” var. Her şeyden önce Yüzüklerin Efendisi gibi üç ayrı kitap olmadığı için “macera devam ediyor” hissinden ziyade bir yıl önce okumaya başladığınız ama belli sebeplerden ara verdiğiniz kitaba “madem başladık sonunu getirelim” diye döndüğünüzde yaşadıklarınıza benzer bir his baskın olarak kaplıyor bu seriyi. Bunun en belirgin neticesi de üç filmin -ne kadar bir bütün olarak çekilmelerine karşın- hiçbir zaman “bir” olamaması. The Hobbit filmlerinin üçü de “daha büyük şeyler olacak” vaadiyle bitiyor. Evet, üçü de yani Hobbit: Beş Ordunun Savaşı da bir “son” olmasına rağmen böyle bitiyor. Zira bu “büyük şey” Yüzüklerin Efendisi’nden başka bir şey değil. Bu durumda da The Hobbit üçlemesin varoluş sebebi Yüzüklerin Efendisi’ne “katalizör” olmaktan öteye gidemiyor. Elbette The Hobbit çekilirken bir “prequel” olarak tasarlandı, çekildi ve vaadi basitçe buydu. Ancak yolun sonundaki parlak ışığa ulaşmak için kullanmak zorunda olduğumuz kapkaranlık bir yol The Hobbit üçlemesi. Bu durum, kuşkusuz ilk defa olmuyor. George Lucas, Star Wars’a “prequel”lar yaptığında da oldukça benzer bir durumla karşı karşıyaydık. Yeni filmlerin her karesiyle beraber orijinallerinin ruhu biraz daha çürüyordu. Şimdi, ne kadar anlamsız bir laf olsa da tarihin tekerrür ettiğini söyleyebiliriz. Fakat Marx’ın sözünün aksine “önce trajedi, sonra komedi” olarak değil, ikisinde de trajedi! Hatta Tolkien Estate’in Tolkien kitaplarından bir daha film yapılmamasına dair kararını üzüntüden ziyade sevinçle karşılatıyor.