Filmler
Diziler
Programlar
Üç saat gibi standartların biraz üstündeki süresince seyirciyi ayakta tutmayı başaran Para Avcısı için söylenecek ne kadar olumlu şey varsa bir o kadar olumsuz şey de vardır deniyor. Filmin ilk gösterimi sonrasında yuhalanmasından böyle bir ayrımın ortaya çıkacağı en başından belliydi aslında fakat kimin, hangi safta yer alacağını kestirmek de hayli zordu zira Scorsese’nin filmi oldukça riskli bir işe benziyordu. Hızlı bir girişle başlayan Para Avcısı, Wall Street’in derinliklerinde gezinen ve para içinde geçen bir film değil. Aksine, biyografik özellikleriyle öne çıkan, zenginliğini dünyevi zevkler için kuruşuna kadar harcayan ve en sonunda mağlup olan bir adama odaklanıyor. Scorsese’nin filmde attığı en önemli ve eserini kurtarmada en etkili adımı da bu oluyor. Wall Street hengamesi üzerine çekilen onca filme rağmen Para Avcısı için karakter bazlı bir aile draması demeyi çok istesem de iş aile kısmına gelince biraz sekteye uğruyor. Belfort’un iki evliliğini de filme sığdıran Scorsese, karakterin aile yaşantısından ziyade dostlarına ve hayatına öylesine girip çıkan insanlara önem veriyor. Özellikle arkadaş ilişkilerini ele aldığımızda, Belfort’un da onları ailesinden daha yakın gördüğünü fark ettiğimizde Para Avcısı için yine de bir aile draması yakıştırması yapmak pek ala mümkün hale geliyor. Elinde hiçbir şey yokken kafasını kullanarak yirmi kişilik bir çekirdek ekiple borsanın kralı haline gelen Belfort’un hızlı bir ivmeyle yükselip daha hızlı bir ivmeyle düşüşe geçtiği yaşantısının bu bölümü neredeyse tüm detaylarıyla aktarılıyor. Scorsese’nin Para Avcısı’nı bu kadar uzun tutmasının bir sebebi de bu aslında.