Filmler
Diziler
Programlar
Muhteşem Güzellik, büyük beklentiler içinde izlemeye başlayıp ilk yarım saatinden sonra gidişatını anladığım için tüm beklentilerimi en düşük seviyeye indirip sadece bu kadar yüksek puanları neden topladığını merak ettiğim için sonunu getirdiğim bir Sorrentino filmi. Paolo Sorrentino, Roma'yı yeterince iyi kullanamadığı gibi filminin temposunu da hiç mi hiç ayarlayamamış. Olabilecek en basit, en yüzeysel, en vasat bir hikayeyi süsleyip, festivallere layık bir entellik düzeyine ulaştırarak ödül koparmak derdinde anlaşılan. Nitekim birçok festivali gezen Muhteşem Güzellik, çoğu eleştirmen tarafından övgü yağmuruna tutularak pazar payı arttırıldı ve nasıl olduysa Akademi'nin de birden gözdesi olmayı başardı. İlk dakikalarında eğlenceli gibi gözüküyor ama merak etmeyiniz ki fazla geçmeden uzun diyaloglar sarf edilmeye, beraberinde büyük sözler söylenmeye ve takip edemeyeceğiniz bir laf kalabalığı yaratılmaya başlanıyor. Biraz yüzeysel kalan hikaye karmakarışık bir hal alıyor, anlamsız bir derinlik kazanıyor. Sıkıntıdan patlayacağınız uzun soluklu, gideceği yeri olmayan bir dram öyküsünü gözleriniz yarı açık bir halde izlemeye devam ediyorsunuz. Fellini'nin izinden giden Sorrentino, bu avantajını hiç iyi kullanamıyor, ustaya özenmiş gibi görünmemek için işi batırıyor. İddialı olma yolunda ilerleyen ama başaramayıp sınıfta kalan Muhteşem Güzellik'i izleyin diyemiyorum çünkü biliyorum ki bu filmden fena halde sıkılacaksınız. Film, Louis-Ferdinand Céline'in Gecenin Sonuna Yolculuk adlı eserinden alınmış cümlelerle açılışını yaparak şiirsel bir edebi eser tablosu çiziyor. Holy Motors ile olan işleniş benzerliği ise çıtasını yükselten bir etken ama bana kalırsa Leos Carax'ın metni çok daha kuvvetliydi. Her şeye rağmen İtalyan sinemasına meraklı kişilerin Muhteşem Güzellik'i izleyebileceğini düşünüyorum; bazılarının dediğine göre izlerken büyüleniliyor muymuş neymiş?