Ata Kalinyazgan
Filmler
Diziler
Programlar
Geri dön
4,0
9 Şubat 2014 tarihinde eklendi
Anlaması zor, anlatması daha da zor...

Öncelikle, film aklımda yüzlerce soru bıraktığı ve kafamı bayağı yorduğu için eleştirimin yüzeysel olacağını ve bu yazıda sorularınıza yeterli sayıda cevap bulamayacağınızı belirtiyim.

Amerika'da 2012'nin Eylül ayında vizyona giren film, 11 ay sonra ülkemizde vizyona giriyor. Fransız Alman ortaklığı bu filmin yönetmen koltuğunda ise adını daha önce hiç duymadığım bir isim var. Leos Carax'ın, okuduklarıma göre ikinci uzun metraj filmiymiş. Avrupa Birliğinin desteklediği bu filmin niyeti günümüzdeki filmler gibi para kazanmak değil, tam tersi önemli bir şeyler anlatmak. Zaten filmin Türkiye'de sadece İstanbul'un belirli sinemalarında gösterildiğini öğrenince de bunu anlamak hiç zor olmuyor.

Şu günlerde, para kazanmaya odaklı, gürültülü aksiyon sekansları ile kafa şişiren, klişe ve bayat filmler ağırlıklı olarak sunulurken Holy Motors gibi kapalı, derin, yaratıcı ve kafa yoran bir sanat filmini izleyince "ne bu şimdi?" gibi bir soruyla karşılaşmanız normal. Film bitince hiç bir şey anlamadığımı ama filmin çok şey anlatmak istediğini gördüm.

Leos Carax'ın filminde dolaylı yoldan eleştirdiği o kadar çok şey var ki, bunların hepsini tek seferde anlamanız çok zor, hatta imkansız. Filmin başında gizemli bir odada uyanan Monsieur Oscar (Denis Lavant) duvarda açtığı bir kapı aracılığıyla tüm seyircilerin uyuya kaldığı bir sinema salonuna çıkıyor. Burada Carax, monoton ve sıkıcı bir günün kapılarını açmanın bizim elimizde olduğunu söyleyerek bir mesaj vermek istiyor.

Film boyunca, Oscar'ı dilenciden katile 10 farklı role bürünmüş bir şekilde izliyoruz. Kendini sinemaya adamış Oscar'ın, Randevu olarak adlandırdığı film çekimlerine yetişirken akşam yemeğine bile vakti olmadığını görüyoruz. Carax bu şekilde film yıldızı olmanın nasıl bir şey olduğunu anlatarak, sinema dünyasını bize tüm güzellikleri ve zorluklarıyla sunuyor. Biraz çirkin bir oyuncu olan ve rolüne fazlasıyla yakışan Denis Lavant'ın da etkileyici bir performans sergilediğini de gözden kaçırmamak lazım.

Filmi anlamanız için defalarca izlemeniz gerekebilir. Benim burada yazıyla yapabileceğim tek şey ipucu vermek olur. Örneğin, son sahnede limuzinlerin konuştuğu ve Oscar'ın son randevusunda, ailesi maymun olarak resmedildiği sahnede "bu yönetmen aklını kaçırmış, tırlatmış" diye düşünmeniz çok doğal ve normal. Oscar'ın ailesi niye maymun olarak gösteriliyor ben de anlamadım, herhalde ilk insanlara bir gönderme yapılıyor. Fakat okuduklarım sayesinde limuzinlerin neden konuşturulduğunu anlamış oldum. Carax, limuzinleri kutsal motorlar olarak düşünüyor ve bu kutsal motorları da insan beyni olarak gösteriyor.

Türü tam olarak anlaşılmayan ama benim, güzel müziklerle harmanlanmış fantastik bir dram olarak gördüğüm, alışılmışın çok dışında, sabrınızı zorlayan bir başyapıt veya bir zırvalık olarak adlandıracağınız bir film. Kimisi ilk 30dk'dan sonra sıkılır, kimisi sonuna kadar hayranlıkla ve merakla izler, o sizin sinema zevkinize kalmış.

Film, baştan sona edebiyat yaparak metaforlar ile seyirciye önemli şeyler anlatmak isteyen ve her seyircinin kendisinin anlamasını bekleyen, günümüze göre sıra dışı ve çok zor bir film. Kolay kolay unutulmayacak, en az birkaç kez izleyip hakkında okuyunca anlayabileceğiniz, aklınızın bir köşesinde daima bazı sorular bırakacak, izlediğim en acayip ve en yorucu filmlerden biri aynı zamanda... Şimdi sizi cevap arayan, karmaşık sorularınızla baş başa bırakarak kendi kafamda takılıp kalan soruların cevaplarını aramaya devam ediyorum.