Gün 5: Gelincik - Dersaadet Apartmanı
Gelincik’i yazmak benim için biraz zor. Bu filmi arkadaşım olan bir yönetmen, Orçun Benli çekti. Sinopsisini, senaryosunu okudum, ham kurgusunu seyrettim hatta filmde arkadaşım olan iki sinema yazarı da (Serdar Akbıyık ve Alper Turgut) oynadı. O yüzden övmek kısmında sıkıntılarım var ama Gelincik hiç fena değil, hele de festivalde gösterilen 2. kurgusu ile…
Küçük bütçeli bir atmosfer sineması deneyimi olan Gelincik, her şeyden önce gişe sinemacılarının istediğinde taş gibi “festival filmi” çekebildiğini ispatlıyor. Psikolojik gerilim Gelincik, 90’lı yılların siyasi atmosferinde ve faili meçhullerin gölgesinde gelişiyor. Filmin sinema olma halini eleştirmek dururken (ki orada hakkını teslim etmek gerekiyor ve kaçılan şey bu) bir tetikçi hikayesi anlattığı için politik doğrucu bir eleştiri getirmek, öküz altında buzağı aramak gibi bir şey… Gelincik ilk sahnesinden itibaren seyirciyi tutan ve finale kadar bırakmayan karanlık bir film. Keşke daha çok bütçesi olsaydı. Kar Kırmızı’da da karşımıza çıkan, orada biraz cepten oynayan Ahmet Mümtaz Taylan burada hikayeye inanmış bir performans veriyor. 80’ler şöhreti Eray Özbal’ı izlemek de çok zevkliydi.
Bir kentsel dönüşüm eleştirisi olan Dersaadet Apartmanı hakkında yazacak pek bir şey yok. Başrol oyuncusunun seçiminden konunun işlenişine, kurgudan renklendirmeye kadar hatalı bir iş. Film bu haliyle seyirciyle bağ kuramıyor ve seçkideki en zayıf iş olarak belleğimdeki yerini alıyor.
Gün 6: Çatlak - Flaşbellek
57. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin ulusal uzun metraj yarışma filmlerinin gösterildiği son günde karşımıza çıkan ilk iş, İlk uzun metraj filmi Sarı Sıcak (2017) 39. Moskova Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ile 36. İstanbul Film Festivali’nde En İyi Film başta olmak üzere birçok ödülkazanan Fikret Reyhan’ın ikinci projesi olan Çatlak.
Tıpkı Hayaletler gibi Çatlak da kentsel dönüşüm ve mülteciler konusunda cümle içinde olsa dahi eleştiriler getiren bir film ama Hayaletler’in yaptığı gibi bunu bir ödül tuzağına dönüştürmüyor. Müthiş bir oyuncu yönetimine sahip olan ve aile dediğimiz şirketin iç yüzünü gösteren film su gibi aktı. Finale yakın gösterdiği çatışma izleyende orgazmik bir etki bırakıyor. Bana göre festivalin en iyisi…
Yarışmanın son filmi büyük bir ustadan Derviş Zaim’den geliyor. Flaşbellek, Suriye’deki çatışma ortamından kaçmak isteyen bir çiftin macerası ama bu ülkede yaşanan tüm trajedileri gösterme amacı senaryoda taşınamaz bir safra ağırlığı oluşturmuş. Liberal bir bakış açısını baş kadın karaktere yükleyen ve onu gerçeklikten uzak bir idealiste dönüştüren filmin bir propaganda makinesi gibi çalıştığını düşünüyorum. Senaryo, siyaseten yanlış bir yerde durmuyor ancak haberlerde izlediğimiz kasıtlı bazı yayınlardan ötesi de değil.
Aslına bakarsanız Suriye meselesi üzerine, hele de o ülkedeki çatışma ortamına katkı veren ülkelerden biri olarak film yapmak için henüz çok erken. Üstelik sert olması gereken ama yeterince sert olmayan bir film bu, bir Salvador ya da Ölüm Tarlaları değil. Halbuki Gölgeler ve Suretler’de çok daha net ve güçlü bir biçem sunmuştu Derviş Zaim. Çok sevdiğim, çok usta bir sinemacıdan hiç beklemediğim bir film, Flaşbellek festivalin en pahalı filmi ama daha ötesi değil. Bu eleştiriyi yazarken çok üzgünüm ancak Derviş usta geri bir adım atmış.
Haftanın sonunda, bütçesizlik meselesi yüzünden derdini anlatmaktan giderek uzaklaşan bir bağımsız sinema ile karşılaştığımı söyleyebilirim. Sponsorlar meselesi çok dertli çünkü güçlü sponsorların propaganda yapma isteği bu katkıyı bulabilen tüm filmlere sızmış. Para yoksa film de yok ve önümüzdeki yıllarda bu mesele daha da derinleşecek. Bağımsız sinemanın oyuncu havuzu da kuruyor gibi görünüyor. Mehmet Usta, Ahmet Mümtaz Taylan, Nergis Öztürk ve Gülçin Kültür birden fazla filmde karşımıza çıkıyor. Bu iyi bir şey mi, bence değil.
Kentsel dönüşüm ve mülteciler konusu revaçta ancak Dersaadet Apartmanı ve Flaşbellek’i saymazsak ne Ramin Matin’in Son Çıkış’ı ne de Andaç Haznedaroğlu’nun Misafir’igibi hikayenin kendisi olmayı başaramıyor. Sinemacılarımız hikaye anlatmaktan bu yıl da kaçıyor. Bundan muaf filmler ise; Kar Kırmızı, Koku, İnsanlar İkiye Ayrılır ve Flaşbellek.
Festivaldeki ilk 3 filmimi de yazarak notlarımı sonlandırıyorum. Bana göre, Çatlak, Gelincik ve İnsanlar İkiye Ayrılır festivalin en iyi işleri. Kar Kırmızı’ya da gönlümdeki jüri özel ödülü gidiyor. Pandemi şartları altında tertemiz bir festival deneyimi yaşatan Altın Portakal organizasyonuna, belediye başkanı yoğun bakımda yatarken bile festivali çevrimiçi bir tuhaflığa dönüştürmeyerek risk alan ve seyircisini-sektörü umursayan Antalya Büyükşehir Belediye’sine bizi ağırladıkları için teşekkür ederim. Açıkhava sineması deneyimi sıkıntılı ses sistemi ve rahatsız sandalyeler dışında fevkalade idi. Seneye yine aynısı tercih edilirse fena olmaz ama film söyleşilerinin filmden hemen sonra yapılması şart, ertesi güne bırakmak iyi bir seçim değil. Ulusal sinemamız zayıf eserler verse de ulusal sinemasız olmuyor. Portakal’ın lezzeti de buradan geliyor. Çok yaşasın.
Murat Tolga Şen