Bu yılın festival ve ödül sezonu Ağustos ayında Venedik Film Festivali ile açılışını yaptı. Indie Wire'ın yaptığı haklı incelemelere göre, filmlerin neredeyse tamamı hem erkek yönetmenlere ait, hem de karakterler toksik maskülenlikle dolup taşmış erkeklerden oluşuyor. Aynı şeyin ülkemizdeki festivaller için geçerli olduğunu söylemek de mümkün. Ödül sezonunun maskülenlik içeren filmlerine göz atalım...
Indie Wire'ın hazırladığı yazı kaynak alınarak, ödül sezonunun beğenilen neredeyse tüm filmleri toksik bir maskülenlikten ibaret. Martin Scorsese imzalı The Irishman'e bakıldığında bir adamın ortadan yok oluşunu ve mafyatik bir konunun gündeme gelişini izleyeceğiz. Joker'da Arthur Fleck, bu yaşına kadar şiddet gören ve buna daha büyük şiddetle karşılık veren biri olarak karşımıza çıkıyor. Filmekimi'nde izlediğimiz Marriage Story'de Adam Driver'ın karakteri ise geçmişinde pek de iyi bir koca olamayan bir adamın hatalarını farketmesi üzerine oluyor. Honey Boy, yine psikopat bir babanın çocuğu üzerinde kurduğu baskıyı konu ediniyor. Once Upon A Time In Hollywood, kadın karakterin sesini kapatmış!
Ülkemizdeki festivallerde biraz istisnalar olsa da durum hemen hemen aynı. Kronoloji filminde toksik bir erkeğin eşi üzerinde kurduğu psikolojik ve sonucunda da fiziksel şiddet anlatılıyor. Küçük Şeyler'de işinden ayrılıp depresyona giren bir adamın karısını ve onun isteklerini umursamadan 'hiçbir şey yapmaması' anlatılıyor. Ceviz Ağacı'nda başkarakter şiddetini içinde tutan bir adamdan bahsediliyor. Adam hatalı olmasına rağmen, eşi kaçmak istediği için kadına suçlu gözüyle bakılıyor. Bilmemek diktatör bir baba ve maskülenlik gururu için arkadaşlarının yaşamını mahvetmek isteyen genç çocuklarla dolu. Ancak yurt dışından farklı bir durumumuz var gibi görünüyor. Ülkemizdeki festival filmlerinin neredeyse tümünde toplumsal cinsiyet ile ilgili feminist mesajlar veren filmler mevcut. Ufak ayrıntılar ve isyan eden kadın karakterlerin yaratılması, toksik maskülenliğin iyi bir şey olmadığını dile getirmiş oluyor. Özellikle Leyla Yılmaz, Ümit Ünal, Ali Aydın, Kıvanç Sezer gibi bilinçli bir şekilde toksik maskülenliğin kötü olduğunu filmlerine aşılayan yönetmenler, ne yaptıklarını çok iyi biliyorlar.
Yurt dışındaki filmler için bu durum söz konusu değil. Joker'a, The Irishman'e hayran olmayan neredeyse kimse yok. Me Too hareketi de dahil olmak üzere buna engel olabilen hiçbir şey bulunmuyor. Venedik Film Festivali, bu yıl da kadın onlarca film arasından yalnızca iki kadın filmine yer verdi. Erkekliği şiddetle bağdaştıran bu filmlerin yerini erkeklerin sıradan insanlar olabileceğini, kadınlar gibi karmaşık varlıklar olabileceklerini vurgulayan filmlere ihtiyaç var gibi görünüyor. Tabii sezonun tüm filmleri toksik değil. Aralarında Bombshell, Little Women gibi kadın gücü adına dikkate değer yapımlar da göreceğiz...