Ö.Y.: “Erkek sineması” diye bir kavram yok. Ama “kadın sineması, kadın yönetmen” gibi tanımlar sürekli tekrarlanıyor. O zaman sinema erkekler için gibi görünüyor.
Leyla Yılmaz: O eşitliğe kadar kadının olduğu her şeye sahip çıkacağız.
Yurdaer Okur: Pozitif ayrımcılık yapacağız.
L.Y.: Onun eşitlenmesi için bu çabalar çok önemli. Festivallerin buna imza atması demek daha çok üretim ve festivallere gönderim şansı veriyor.
Hande Kara: Filmde medyanın bu olaya ilgisinin sırf ismin Umut olmasına ve isim üzerinden kelime oyunları yapılabilmesi bağlı olduğu ile ilgili bir gönderme var. Bu da aslında bir magazinsel medya gerçeği. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
L.Y.: Düşündüklerimi filme yansıttım. Daha önce buna çok benzer bir şey yaşadım. Bunu Umut’un durumuna yansıtmak istedim. Aile paramparça, ama yine de çocuklarını bulmak adına medyadan medet umuyorlar. Anne “Koymak zorunda mıyız?” diyor ama medet umuyor. Tıpkı filmin çıkış noktası gibi. Merakla bilginin birbirine karışması, öğrenme ve bilme saldırganlığı… Bilmek pornografik bir saldırganlık halini aldı. Bileceksiniz, ama neyi? Gerçekten bilmek istediğin şey bilgi mi? Bütün yapmak istediğim bilgisizliğimizle yüzleşmemizi sağlayacak bir şey yapmaktı. Umarım başarılı olmuştur.
H.K: Bilmemek’in festival yolculuğu devam edecek mi?
L.Y.: Evet festivallere devam edeceğiz. Hemen vizyona çıkamayacağız. Biraz yurt dışında şansımızı denemek istiyoruz. Yurt içinde de kriterlere uyabilirsek, devam edebiliriz. Vizyon bu senenin sonlarına doğru olabilir.
*O malum soruyu sormadık, çünkü bazen bilmemek en güzeli.