Hande Kara: Su topu sporunu neden seçtiniz? Neden daha erkeksi bir spor değil. Örneğin futbol erkek sporu olarak biliniyor. Oradan gidilse farklı bir hikaye çıkar mıydı?
Leyla Yılmaz: Su topunu seçmemin en temel nedeni kuralları. Çocuklarla filme hazırlanırken sürekli bundan bahsediyorduk. Su topu hayata çok benziyor. Emin olun futbol kadar erkeksi bir spor. Kadın oyuncuların maçlarını seyrettiğimizde bile maskülenlik çıkıyor havuzdan. Şu yönüyle hayata benziyor: Suyun üzerinde dikkatli olmak zorundasınız. Ne yaparsanız yapım hakeme yakalanmayın. Ama suyun altında kendinizi ele vermediğiniz sürece her şeyi yapabilirsiniz. Suyun yüzeyi bu yönüyle ayıran bir çizgi. Bu yönüyle Umut’un yaşadıklarını anlatabilmek için güzel bir metafor oldu. Diğer sporlarda bunu göremezdim.
Özlem Yenilmez: Bu yıl festivalde üç ayrı LGBTQ filmi yarışıyor. Üstelik Altın Portakal’da ve Türkiye’deki diğer festivallerde kadınların sinema sektöründeki varlıklarını artırmaya yönelik kampanya imzalandı. Sizce tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda sinema sektörü ne durumda? Bu durum ana akım sinemaya da yansır mı?
L.Y: Festivalde üç farklı filmin böyle olmasıyla birlikte, bir şeylerin daha iyiye gittiğine inanmak istiyorum. Çünkü daha çok görünür oluyoruz. Tabii ki ana akım sinemaya yansırsa bu daha da fazla izleyiciye ulaşır. Mesajlar daha rahat taşınır. Ama en azından bu tip şeylerin konuşulması ve filmlerin artmasını önemli bir gelişme olarak görüyorum. Bu açıdan mutluyum.
Ö.Y.: Aynı zamanda izleyici de çok olumlu karşıladı. Ben izleyicilerden tepki gelebilir diye korkmuştum.
L.Y: Soru cevapta salonda da bunu gördük. Bu konunun konuşulmasını istiyorlar. Her şeyi halının altına süpürme huyumuz var ya, artık halının altındakileri ortaya çıkarıp yüzleşmemiz gerekiyor. Toplumun da buna ihtiyacı var. Belli dozlarla ana akım sinemaya da bu tip konular girer ve konuşulursa, sorunlarla başedebilme gücünü daha kolay buluruz. Bu tip sorunlar sonsuza dek yok olmaz. Sadece ülkemiz açısından değil, dünyada da belli bir bakış açısı var. Ataerkil bakış açısı üzerinden ahlaki değerler yazılıyor. Bu kurallara göre yaşıyoruz. Bunu kolay kolay bırakmazlar. Ama bu tip çabalarla daha çok sorular bırakıcak zihinlerde. Diğer kısma gelirsek, 5050x2020 diye bir taahhüt var. Antalya bu yıl buna imza attı. Biraz önce açıkladığımız gibi cinsel ayrımcılığa karşı olan bir şey bu. Festivallerde gerek filmlerin, gerek ekiplerin içinde çalışan her düzeyde kadın sayısının erkek sayısıyla eşit olmasına dair bir söz verildi. Müthiş umut verici bir şey. Basında da yaşıyorsunuzdur. Bizim sektörümüz çok erkek bir sektör. Kadın sinemacılar olarak hep erkeklerin biraz arkasında kalmamız bekleniyor. Böyle bir taahhüdün artık uygulamaya dökülmesiyle daha görünür olucak. Kadın sineması demek bile ayıp oluyor. Bu sıfatlardan kurtulmuş olacağız.