Ö.Y: Bu durum toplumun kavramları bilmemesine bağlı olabilir mi? Eşcinselliği erkeklerin kadın olmak istemesi olarak algılıyorlar. Aslında Umut kendinin ne olduğunu belki de bilmiyor, bu konu hakkında elimizde bilgi de yok. Ama direkt olarak erkeklerden hoşlananların kadın gibi olması gerektiği düşünülüyor. Toplum bunun ayrımını bilmiyor.
Yurdaer Okur: Tabii ki bu meseleler bizim toplumumuzda birer tabu. Bu film bir şekilde televizyonda yayınlansa bence toplum olduğu gibi kabul edip anlayacaktır. Filmimiz bilmemek üzerine kurulu. Mesele yalnızca eşcinsellik değil. Başka bir ötelenmişlik de olabilirdi. Leyla’nın hikayesinde bu çok önemli. Filmi biz seyircilerle birlikte izledik. Oradaki tepkilerden de anladığımız ve söyleşiden de anladığımız kadarıyla filme sahip çıktılar. Bu ötelenme, linç kültürü en büyük sorunlarımızdan biri. Sosyal medyayla çığ gibi büyüyen bir sıkıntı. Soru sorma hakkını tanımıyorum. Benimle ilgili özel bir soru soramazsın en yakın arkadaşım olsan bile. Aslında en iyi bildiğimiz şeyin bir şey bilmediğimiz olduğunu bu topluma birinin göstermesi gerek.
H.K.: Umut’un arkadaşıyla olan ilişkisinde de Umut’un tepkisi, yıllardır arkadaş olmaları ve bunu bilmesinin bir şeyi değiştirip değiştirmeyeceği üzerineydi. Senin de karakterinde ilgili yorumlarını alabilir miyiz? Tunç, Umut’a nasıl bakıyor? Umut kaybolmadan önce tartışma yaşadıkları için Tunç da çok pişman görünüyor.
Ulaşcan Kutlu: Sonradan pişmanlığını yaşıyor. Ama Tunç, Umut’a yabancı bakmıyor başta. Çünkü küçüklüklerinden beri beraberler. Sonrasında yabancılaşıyor. Yabancılaşmasını sağlayanlar da dış etkenler: Arkadaşlar, çevresi… Tunç bunu kendi içinde yaşıyor. Ama bunu kıyaslayamadığı ve Umut gibi yaşayamadığı için empati kuramıyor. Tartışma da buradan çıkıyor. Umut cevap verdikten sonra Tunç tartışmayı bitirebilirdi. Ama sonra da devam ediyor. Çünkü aklında soyunma odasında geçen konuşmalar, diğer diyaloglar dönüyor. Sonradan pişman oluyor, çünkü bir süre sonra kendisiyle kalıyor. Umut varken onunla tartışabiliyor. Ama o gidince olayın ciddiyeti geliyor. Tunç’un kötü bir karakteri yok. Aynı toplumda olduğu gibi kolayca bir yere yönelebiliyor. Manipülasyona açık. Umut, ben öyle değilim deseydi, belki de bu konu kapanacaktı. Ama o kadar kolay olan şeyi söylememek ve bunun arkasında durma fikri çok büyük karakteristik bir özellik.
U.K.: Karakteristik olarak fark yaratıyor. Çünkü Tunç, Umut kadar olgun bir karakter değil bence. Belki en iyi arkadaş olma nedenleri de budur. Birbirlerini tamamlıyorlar. Biri çok sert çıkınca diğer sakinleştirir; biri pasif kaldığında diğeri ona destek olur. Ama bu özellik de zarar veriyor.
Leyla Yılmaz: Çok güzel bir özeleştiri oldu.