2000'li yılların en iyi romantik komedi filmlerinden biri olan "50 İlk Öpücük"ün yönetmeninden yıllar sonra bir açıklama geldi. Aslında filmin senaryosunun orijinalinde farklı olduğunu ifade eden yönetmen Peter Segal, bu farkı anlattı.
2004 yılında izleyicisiyle buluşan Adam Sandler ve Drew Barrymore başrollü "50 First Dates" filmi ile ilgili filmin yönetmeni Peter Segal'dan Entertainment Weekly ile yaptığı röportajda ilginç detaylar geldi. Başarılı yönetmen Segal, filmin orijinal senaryosunun aslında çok daha farklı olduğunu ifade etti. The Wedding Singer ile başlayan Barrymore & Sandler romantik üçlemesinin bir parçası olan film hakkında Peter Segal, orijinalde hikayenin Seattle'da geçtiğini, ardından Hawai olarak değiştirdiklerinde filmin tüm karakterinin de değiştiğini ifade etti. Şimdi ise filmin Hawai'de geçmeyen versiyonunu hayal bile edemediğini dile getiren Segal, filmin ada sayesinde eşsiz bir kimliğe büründüğünü söyledi. Ayrıca orijinal senaryoda filmin çoğunluğunun bir kafede geçtiğini söyleyen Segal, filmi acilen dışa açmaları gerektiğini ve klostrofobiklikten kurtarmalarını gerektiğini düşündüğünü belirtti. Segal sözlerine "Bu tıpkı My Dinner With Andre filmini tekrar tekrar izlemek gibi olacaktı. Öncelikle Adam'ı dışa açılmamız için cesaretlendirdim ve Kualoa Ranch'te geçen bir senaryo yazıldı. Ardından tüm fikirler aklımıza geliverdi." şeklinde devam etti. 50 First Dates filminin sonunun da farklı olabileceğini söyleyen Segal, "Film üretmekteki en zor şey güçlü bir başlangıç ve sona sahip olan bir film çıkarabilmektir. Eğer buna sahipsen, filmi çekmelisin. Ve ben de çekebileceğim en iyi sonu çektiğimi düşünüyorum." sözlerini sarf ederek diğer finali yeterli bulmadığını dile getirdi. Orijinal senaryoda Lucy için bir tedavi yöntemi bulunup bulunmadığı konusunda ise Segal, herkesin bu acı tatlı sonu sevmesinin hoşuna gittiğini ve Lucy'nin her gününü tekrar yaşamasının daha akılda kalıcı olduğunu ifade etti.
50 First Kisses filminin konusu ise şöyle: Henry Roth, bir Hawaii cennetinde sonsuz sayıda kadınla hiçbir bağ kurmadan gönlünce yaşamakta olan bir doktordu. Ta ki Lucy Whitmore ile tanışana denk. Henry ve Lucy birbirlerinden gerçekten hoşlanırlar ve aralarında ciddi bir ilişki başlamak üzeredir. Ancak Lucy, ertesi gün uyandığında, Henry’i tanımaz ve bu durum genç adamı çok şaşırtır. Çok geçmeden Henry, genç kadının kısa süreli hafıza sorununun olduğunu fark eder. Lucy her sabah uyandığında yaşadığı önceki günü hatırlamamaktadır. Yine de Henry, bu durumun, kendisine engel teşkil etmesine izin vermemekte kararlıdır. Her yeni günde Lucy’i kendisine bir kez daha aşık edebilmek için mücadele etmekten asla vazgeçmeyecektir...