Geçtiğimiz Salı 71. kez kapılarını açan Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye heyecanı devam ediyor. Cannes tarihinin en zayıf seçkilerinden biri olarak yorumlanan 71. ana yarışma, dünkü gösterimlerle birlikte yolu yarıladı.
Bu yıl ana yarışma seçkisini oluştururken sürpriz kararlara imza atan festival, Asghar Farhadi’nin Everybody Knows’u ile açıldı. Aynı zamanda Altın Palmiye için de yarışan yapım, Farhadi’nin kendi ülkesi dışında çektiği ikinci film olarak dikkat çekiyor. İspanya’da geçen ve başrollerinde Penelope Cruz ile Javier Bardem’i buluşturan Everybody Knows’un eleştirmenler nezdinde sınıfı geçemediğini söyleyebiliriz. Çoğu eleştirmen filmi pembe dizi basitliğine sahip olmakla eleştirirken kimileri bu yanını övgüyle karşıladı. Everybody Knows ile Farhadi, önceki filmlerinde karşılaştığımız senaryo matematiğine yeni bir boyut kazandırmadığı ve alışıldık formülleri birebir sürdürdüğü yönünde de tepkiler aldı.
Festivalin ilk haftasında en çok konuşulan filmlerden biri Fransız usta Jean-Luc Godard’ın imzasını taşıyor. Yarışmanın ağır toplarından Le livre d'image, 87 yaşındaki yönetmenin yine hem günceli hem de politik olanı yakaladığı bir yapıt olarak dikkat çekti. Godard, Le livre d'image ile ne denli zinde olduğunu bir kez daha kanıtlarken film Screen dergisindeki eleştirmenler yıldız tablosunda favorilerinden biri oldu.
İran’ın yasaklı yönetmeni Jafar Panahi on beş yıl sonra Cannes’a geri döndüğü filmi Three Faces ile farklı jenerasyonlara ait üç farklı kadının hikayesini takip ediyor. Kariyerlerinin farklı noktalarında olan üç kadından ilki İran Devrimi öncesine damga vurduğunu ancak sonrasında evine kapandığını öğrendiğimiz bir sanatçı. Behnaz Jafari, ünü ülke çapında yayılmış bir oyuncu; Marziyeh ise henüz yolun başında, konservatuara girmeye çalışan bir genç kadın. Jafar Panahi bir kayıp olayının ardından Behnaz Jafari ile arabasına atlıyor ve ülkenin Türkçe konuşulan bölgelerinde, kültür ve gelenekleri gözler önüne seren bir yolculuğa çıkıyor. Panahi Three Faces ile, değişimin üç jenerasyonun dayanışmasından doğacağını dile getiriyor.
Bir önceki filmi Ida ile yılın en dikkat çeken filmlerinden birine imza atan Polonyalı yönetmen Pawel Pawlikowski yeni filmi Cold War ile Ida’dakine çok benzer bir dünya yaratmayı tercih ediyor. Ida gibi siyah beyaz çekilen film, Soğuk Savaş döneminde geçen bir aşk hikayesini takip ediyor. Pawlikowski Cold War’da dönemin müziklerinin hikayesini, karakterlerinin hikayesiyle paralel şekilde işliyor. Cold War eleştirmenlerden geçer not alan yapımlardan biri oldu.
Bazı açılardan Cold War ile benzerliklere sahip olan Leto, ev hapsindeki Rus yönetmen Kirill Serebrennikov’un imzasını taşıyor. Rusya’nın en muhalif sinemacılarından Serebrennikov yeni filminde ülkenin 80’lerine geri dönüyor ve kültür tarihinde özel bir yere sahip, gizli kalmış yeraltı rock müziğinin izlerini sürüyor. Yarışmanın iyi eleştiriler alan filmlerinden Leto, avangart bir rock müzikali olarak tanımlandı.
Cannes Film Festivali’nin ana yarışması, seçkinin merakla beklenen Amerikan filmleri Under the Silver Lake ve Blackkklansman’ın gösterimleriyle devam edecek. Seçkinin, geri kalan günlerde görücüye çıkacak diğer iddialı yapımları ise her biri Uzakdoğulu yönetmenlerin imzasını taşıyan Shoplifters, Burning ve Asako I & II.