Senaryoyu okuduktan sonra filmin çekileceği mekanlara bakmaya gittiğinizde, ilk izleniminizi merak ediyorum. Bunun yanında; edebiyat ve resmin, filmlerinizde önemli yer/ler tuttuğunu görüyoruz. Bunun için neler söylemek istersiniz?
Mekan bakmaya gittiğimizde, çocukluğumda gezdiğim mekanları yeniden gördüm. Bazı yerleri unutmuşum. Muhteşem mekanlar. Aslında filmin nihai sinematografisi, orada ortaya çıktı. Örneğin, Çoban karakteri (Serhan Süsler) orada, o mekanda, bambaşka bir biçime büründü. Hatta, senaryoyu biraz dışladı. Sonuca baktığımda, filmin tamamıyla bütünleşmiş ama farklı da bir sekans oluşturmuş bir Çoban’la karşılaştım. Amerikalı yazar Carson McCullers’ın, sevgi üzerine söylediklerini de bu çobanın diline yansıttım. Kısaca şu olmuştu: Muhteşem düzeyde pastoral bir manzara, Çehov tekniğini kullanıp, McCullers’ın dilinden konuşan bir çoban... Antik Yunan anlatılarından fırlamış, bilge-çobanlar gibi bir karakter olup çıkmıştı. Ama esasen bizim çobanın, koyun güttüğünü hiç gören olmamış, çuluna dahi sahip çıkamayan yarı deli bir adam…
Kiraz Mevsimi filmini yönetmiş olmak, size duygusal olarak ne kattı?
En büyük kazancım, filmin beni çocukluğuma geri götürmesiydi ve o çocukluğumu adeta kayıt altına aldım. Sonuçta bu Ramis Tanacı’nın çocukluğu ama ikimiz de aynı coğrafyanın insanı olarak, birçok noktamız birbirine fazlasıyla benziyordu. Filmdeki iki çocuğun yaptığı her yaramazlığı ben de yaptım; aynı mekanlarda ben de dolaştım. Oyun, manzara, renk, ışık aynı… İşte, bu sayede her mekan ve karakter filme çok uydu. Bunu da, içimde saklı çocukluğun yeniden ama kontrollü ve belli bir kurguya aktarılmış biçimi olarak yaptım. Kazancım bu oldu; insan becerisini en iyi, en iyi bildiği yerde gösterirmiş.