30 Ağustos – 9 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilen 74. Venedik Film Festivali’nde ödüller de sahiplerini buldu. Türkiye’yi temsilen Settimana della Critica (Eleştirmenler Haftası) bölümünde yarışan ve en iyi ilk filme verilen Geleceğin Aslanı ödülünün adayı Emre Yeksan’ın Körfez filmi ne yazık ki ödüllerden nasibini alamadı, başta İtalyan basını olma üzere hakkında yazılan çok olumlu eleştirilerle yetindi.
Ödüller açıklanmadan önceki yirmi dört saat içinde festivalin ana jürileri dışındaki gruplar da kendi tercihlerini açıklamaya başlamıştı. Bunların en önemlisi, yani Uluslararası Eleştirmenler Birliği FIPRESCI, Frederick Wiseman’in EX LIBRIS - The New York Public Library adlı belgeselini festival seçkisinin en iyisi seçti.
Jürilerin kararlarıysa daha popüler kanattaydı. Guillermo Del Toro’nun dilsiz bir kadınla bir su canavarının Soğuk Savaş döneminde geçen aşk hikayesini anlattığı masalsı filmi The Shape of Water, Altın Aslan ödülünün sahibi oldu. Ülkelerinin başlıca film festivalinin böylesine popüler bir tercih yapması bazı İtalyan sinema yazarlarını bayağı öfkelendirdi. Ancak Venedik’in son yıllarda Oscar ödüllerinde belirleyici olma sevdasına tam denk düştü bu büyük ödül. Venedik Film Festivali tarihinde Altın Aslan kazanıp sonra da Oscar’da En İyi Film seçilebilmiş bir örnek yok ancak The Shape of Water bu istatistiği pekala yerle bir edebilir.
İkincilik ödülü olarak görülen Jüri Büyük Ödülü, İsrail yapımı Foxtrot’a gitti. Birçok kişinin Altın Aslan’ı kazanmasını beklediği bu film, grafik bir sinemayla savaşın ve askerlik müessesesinin absürtlüğüne dair etkileyici ve şaşırtıcı bir iş. Yönetmen Samuel Maoz, ilk filmi Lübnan (Lebanon) ile Altın Aslan’ı kazanmıştı. Oscar ödüllerinde Yabancı Dilde En İyi Film yarışının favorileri arasına girebilecek Foxtrot belki ondan daha ufak bir ödül kazandı ama kesinlikle çok daha iyi bir film.
En İyi Yönetmen ve farklı bir jüri tarafından seçilen Geleceğin Aslanı ödüllerinin sahibi, Fransız sinemasından Custody oldu. Xavier Legrand’ın 2013 senesinde Oscar adayı olmuş (ne kadar çok Oscar bahsi geçiyor, dikkatinizden kaçmamıştır) kısa filminden uyarladığı bu aile içi şiddet draması, oldukça düz, yalın, direkt anlatımı ve gösterişsiz ama çarpıcı rejisiyle dikkat çekiyordu. Yine de bu derece önemli ödüllere layık görüleceği kimsenin aklına gelmemişti. Yönetmen Legrand da sahnede gözyaşlarına hakim olamadı.
Jüri Özel Ödülü’nü kazanan Avustralya yapımı, aborjin yönetmen Warwick Thornton’ın güçlü Western filmi Sweet Country gerçekten de festival programının en iyileri arasındaydı. Senaryo ödülünü kazanan Martin McDonagh’a da kimse şaşırmadı. Usta senarist yönetmenin filmi Three Billboards outside Ebbing, Missouri festivalin en sevilen filmlerinden olmuştu.
Oyuncu ödüllerinde, Lübnan filmi The Insult’ın iki güçlü aktöründen sadece Kamel El Basha’yı ödüllendirmeyi tercih etti jüri. Kadın Oyuncu ödülüyse Hannah filmiyle efsane aktris Charlotte Rampling’e verildi. Hannah filminin sinema dili, oyuncuya yeterince alan sağlamasa da Rampling’in adı bile bu ödül için yetti herhalde.
Annette Bening jürisinin programdaki iki iddialı belgesele yüz vermemesi, dağıtılan ödüllerden daha büyük bir sürprizdi. Ai Weiwei’nin Human Flow’u yarışmanın en az beğenilen filmlerinden olmuştu ama Frederick Wiseman’ın EX LIBRIS’i festivalin hakkı yenenlerinden olarak anılabilir rahatlıkla.
Orizzonti bölümündeyse büyük ödül Velvet Underground’un efsanevi solistinin biyografisi olan Nico, 1988 filmine gitti. Yönetmen ve Erkek Oyuncu ödüllerini alan İran yapımı No Date, No Signature, Asghar Farhadi’nin izinde, güçlü bir filmdi. Bir yamyamlık belgeseli olan Caniba ise Gianni Amelio’nun jürisinden özel ödül kazanarak herkesi şaşırttı. Yakın plan insan eti yeme sahneleriyle seyircisini oldukça zorlayan filmin etsever çiftinin video bağlantısıyla (ve snapchat efektleriyle) törene katılması, gecenin en çok kahkaha toplayan anlarındandı.
Törenin ardından jüri üyeleri ve ödül kazananları ayrı ayrı basın toplantılarında tebrikleri kabul etti ve basının sorularını yanıtladı. Guillermo Del Toro, Oscar muhabbetine girmemeyi tercih etti. Foxtrot filminin yönetmeni Samuel Maoz’a ülkesinde bir devlet yetkilisinin filmi şimdiden vatana ihanet olarak tanımladığı, bununla ilgili ne düşündüğü soruldu. Maoz, insanlık olarak her daim kendimizi geliştirmeye çalışmamız gerektiğini söyledi. “Kendimizi geliştirmezsek, aynı çamurun için debelenip durur, boğulur gideriz. Ben ülkemi eleştiriyorsam, onu sevdiğimden ve ileri gitmesini istediğimdendir.”