Bu yıl 17-28 Mayıs tarihleri arasında düzenlenen sektörün en şaşalı film festivali, 70. kez, binlerce sektör çalışanı, basın görevlisi ve birbirinden ünlü isimlerin katılımıyla gerçekleştirliyor.
Festival 17 Mayıs'ta Arnaud Desplechin imzalı, başrollerinde Mathieu Amalric, Marion Cotillard ve Charlotte Gainsbourg'un yer aldığı Ismael's Ghosts'la açılışını yaptı. Ismael's Ghosts izleyenlerin çoğunluğunda büyük bir beğeni yaratmazken Cannes'ın son yıllardaki cılız açılışlarına yeni biri daha eklenmiş oldu. Festivalin son dönemdeki en iddialı seçkisi olarak nitelendirilen 2017 ana yarışması, Rus sinemasının usta ismi Andrey Zvyagintsev'in yeni filmi Loveless'ın gösterimiyle açıldı. Genel anlamda olumlu eleştiriler alan Loveless, Altın Palmiye'nin iddialı adaylarından biri olarak görülüyor.
Yarışmada görücüye çıkan ikinci film, en son Carol'la gönülleri fetheden Todd Haynes'e aitti. Eleştirmenlerden karışık tepkiler alan Wonderstruck, iki çocuğun farklı zamanlarda geçen ve gizemli bir şekilde birbirine bağlanan hikayelerini paralel şekilde anlatırken, duygusal metnini sinema tarihine yaptığı referanslarla süslüyor. Wonderstruck biçim ve stile verdiği önemle sivrilen bir yapıt oldu.
Söylentilere göre; Turist'in Cannes'ın Belirli Bir Bakış bölümündeki gösteriminin ardından yavaş yavaş yılın hitlerinden birine dönüşmesi, Cannes seçici kurulunu filmi ana yarışmaya almadıklarına pişman etmişti. Beklendiği gibi yeni filmi The Square ile bu kez Altın Palmiye yarışında yerini alan Ruben Östlund, ülkesi İsveç'te geçen hikayesinde, Turist'te olduğu gibi mizah üzerinden medeniyete dair kavramlara kafa yormaya devam ediyor.
Aids konusunda bir farkındalık yaratıp, iktidarın gizli ötekileştirme politikalarına karşı aktif mücadele veren Act Up örgütünün hikayesini anlatan 120 Beats Per Second gösteriminde hem büyük beğeni topladı, hem de meselesi gereğince son yıllarda politik olarak doğru kararlarıyla dikkat çeken Cannes'ın büyük ödülleri için önemli bir aday olduğunu kanıtladı. Aids'le hem kişisel, hem de politik olarak mücadele eden bir grup insanın, her anlamda ayakta kalma savaşını anlatan film, en çok yönetmeni Campillo'nun enformatif anlatısıyla dikkat çekti. Filmin düz bir 'öğreti'den fazlası olmadığına vurgu yapan eleştirmenlerin sayısı azımsanabilecek sayıda olmasa da, 120 Beats Per Second çok büyük ihtimalle yıl boyu adını sıkça duyacağımız filmlerden biri olacak.