Şehrin Son Günlerinde
Orijinal diliyle “Akher ayam el madina” veya “In the Last Days of the City”, 2009 Kahire’sinde geçiyor. Filmin başkahramanı Khalid, yaşadığı yerden vazgeçmek zorunda kalan insanların bir belgeselini çekmeye çalışıyor. Hasta annesi, şehri terk etmekte olan sevgilisi, bir türlü uygun bir yeni daire bulamaması gibi sorunlarının üstüne bir de henüz devrim olmamış Kahire’nin kaotik ortamı ekleniyor.
Film bir kurgu hikaye olmasına rağmen bu belgeselci, filmin Kahireli yönetmeninin bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor şüphesiz. Ayrıca filmin kahramanının izleyicilerin, yani bizim sosyo-kültürel sınıfımıza yakın seçilmesi filmle olan empatik bağımızı güçlendiriyor. Baştan sona tozlu bir sarı rengin hakim olduğu filme ayrıca bitmek bilmeyen şehir gürültüleri, karışık caddeler, sık sık radyodan duyulan yandaş medya sesleri de eklenince film izleyiciyi Kahire’nin sokaklarında hissettiriyor.
Filmle ilgili en önemli noktalardan biri, özellikle Türkiye’de yaşayan izleyicilerin filmle kurduğu ilişki. Ülkede travmatik olaylar, zıt siyasi görüşlerin sokaklarda çatışması, tam bir savaş ortamı devam ederken medyanın her şey yolundaymış gibi haberler yapması, futbol zaferlerinde birleşen zavallı halk ve daha pek çok durum maalesef hiçbirimize yabancı gelmiyor.
Hareketli ve özgür bir kamera kullanımı ile de desteklenmiş film zaten bir belgesel havası veriyor ancak filmin en güçlü parçası her şeyden önce diyalogları. Khalid’in sinemacı arkadaşları ile gerçekleştirdiği sohbetler uzun süredir sinemada izlediğim en doğal diyalogları ve oyunculukları barındırıyor.
Filmin bizlere sorduğu gibi kendine de sorduğu pek çok sorudan biri de bir şehri terk etmeye dayanıyor. Tehlikeli bir suçluyu sever gibi sevilen şehir, bir sevgiliyi terk eder gibi terk edilen şehir, zehirli ama çok lezzetli bir meyve gibi aktarılıyor ve ciddi pek çok soru yöneltiyor. Umuyorum ki biz bu soruları yalnızca sinema salonunda kendimize yöneltecek seviyede kalırız.
Festivalin en “güçlü” filmlerinden Şehrin Son Günlerinde, bir gerçek belgesel olsa belki bu kadar etkileyici olmazdı. Bu nedenle sinema sanatının gücünü deneyimlemek isteyenler bu filmi kaçırmamalı.
Manolya AKDEMİR