Filmin hem yönetmeni ve senaristi hem de baban Ragip Taranç ile Taranç & Taranç Film çatısı altında yapımcısısın. İlk filmde cesaret isteyen bir yükün altına girmişsin. Neden yapımcılığı da kendin üstlendin, yapım firmalarına bir ilk filmin ulaşması zor mu?
Gülten Taranç: Yapım firmaları ilk filmleri desteklemekte biraz daha tereddüt yaşayabiliyor. Haklı bir gerekçeleri var, çok büyük bir yatırım ve güvenemeye bilirler ama benim burada yadırgadığım sizden bir referans film istemeleri. Çekeceğiniz filmi hangi filmden aldığınızı soruyorlar ve o iş tuttuysa kabul ediyorlar. Bunlardan kimse yüksek sesle bahsetmiyor... Kısacası özgün bir senaryonuz varsa filmin çekilme olasılığı düşüyor ama bu bütün dünya da böyle olmaya başladı... Bu yüzden yapımcı bulamadığımı düşünüyorum. Ailem set ekibi İzmir’e gelene kadar benim hayal kurduğumu ve bunun hayal kalacağını düşünüyorlardı. Çekimlere üç ay kala ışık şefim Eser Turan mekanlara bakmak için motorsikletine atlayıp İzmir’e geldi bende onun arkasındaki otobüsle İzmir’e geldim. Gece dört sularıydı, babamın bize bakışını hayat boyu unutamam...
Sonrasında görüntü yönetmenimiz Cüneyt Denizer’i bulduk ve İzmir’e çağırdık, herkesi tek tek bulup ekibe toplamaya başladık ama hala kimsede emin değil çekilecek mi, çekilebilecek mi, sanırım bir annem bir ben çekileceğine yüzde yüz emindik. Ekibi toplama, mekanları, oyuncuları bulma konusunda tek tek her şeyi bir araya getirdiğim için yapımda da çalışmış oldum, bu istediğim bir durum değildi... Babam, annem, bütün ailem destek oldular ama büyük sorumluluğu benim kaldırmamı istediler.