Hesabım
    69. Cannes Film Festivali Yarılandı!

    Beyazperde.com festivali yerinde takip ediyor!

    American Honey  

    Amerikan'ın rüyası da balı da bir yere kadar...

    69. Cannes Film Festivali’nin yarışmalı filmleri arasında yer alan ve maalesef şansının düşük olduğunu dile getirmemiz gereken American Honey , eski bir öyküyü yeni bir kılıfla sunmaya çalışan dram-romantizm arasında gelip giden aslında türünü tam da dillendiremediğimiz bir film. 

    Öncelikle karşımızda gençler var. Amerika’n ın kaybedenleri. Onlar için Big Apple, Wall Street ya da American Dream yok. Onlar banliyölerdeki Amerikan rüyasını yaşayan üst ve üst orta sınıf ailerin ceplerindeki paranın peşinde, günlerini kurtaran gençler. Krsytal isimli “ana kraliçe” arının çevresinde toplanan,  hayatta kaybedecek neredeyse hiçbir şeyleri, kendilerini geride özleyecek kimseleri olmayan bir minibüs dolusu genç, ellerinde makbuzlar, dillerinde çeşitli ikna yöntemleri ve yalanlarla kapı kapı dolaşıp, bizdeki adıyla yüz yüze satış ile insanlar yıllık dergi aboneliği/üyeliği pazarlamanın peşindedirler. Kazındıkları paranın yüksek yüzdesi komisyon olarak “kraliçe arıya” gidiyor; gençlerin yanına kar kalansa bol alkol, ot ve özgürlük içerisinde ceplerine yetecek kadar parayla bir komün hayati sürdürmek. İşte bas karakterimiz ‘Star’ (Sasha Lane) da bu ekibin en yetenekli üyelerinden Jack’in (Shia LaBeouf) cazibesine katılarak minibüs macerasına kendisini atıyor.

    Aslında orijinal bir karakter hikayesi yakalamışken, yol boyu dönüşümünü ve duygu değişimini daha da detaylı verme niyetinden dolayı film, en çok boyle bir hikaye için  aşırı uzun olan suresinden dolayı kaybediyor. Zira karakterin filmin ilk saatinden sonra başlayan dönüşümü tırtılın kozasından kelebeğe evrimi olarak özetlenirse, kelebek neredeyse kanat çırpamadan ölecekti! Yönetmen kurguda atılabilecek pek çok sahneye belli ki estetik değerinden dolayı kıyamamış. Zira Lane’nin canlandırdığı Star karakteri, gerçekten kameraya yakışan, yüzündeki spesifik özelliklerle kendisini seyrettiren bir cazibeye haiz. Ama 162 dakika değil! Benzer hikayelerin 90-100 dakka içerisinde çok daha derli toplu ve seyredilir biçimde toparlandığını gördük. Tarihi epik olacak bir yönü yokken bir karakter dönüşümünü bu kadar uzatmanın anlamı yok. Film Cannes’dan eli boş dönecekse yönetmenin montaj masasına bir daha göz atması gerekecek.

    Bu kadar vurduk ama hepsi gençlerden oluşan oyuncu kadrosunun kabiliyetini yabana atmayalım, hepsi karakterine iyi çalışmış odaklanmış oyuncular. Filmin genelde Amerikan düzlüklerindeki otobanlarda ve bozkırlarda gecen fon görüntüleri ve ışık kullanımı başarılı, görüntü yönetmeni de elinden geleni yapmış. müzikleri de seyirciyi hareketlendiren yapım keşke 1 saat daha kısa olsa ve daha tatmin edici bir finalle karşımıza çıksaydı. Cannes’ın “böööö’lenenlerinden” olduğunu ekleyelim…

    facebook Tweet
    Öneriler
    Back to Top